Paylaş
Uzun yıllardır olmayan bir şey oldu ve Altay Kulübü aynı yönetimle, takım da aynı hoca ile ertesi sezona, hem de bir üst ligde başlama hazırlıkları yaptı. Oturmuş bir iskeletin üzerine eklenecek bazı kilit oyuncularla, başarılı bir sezon, hatta bir üst lige yükselme hesapları neden olmasın diye düşündü camianın üyeleri. Ancak yönetimin önünde büyük maddi ve manevi zorluklar, engeller vardı. Bazı siyasi ilişkiler, politik çıkar beklentileri ve ince hesaplardan beslenen onlarca kulübün aksine, kendi yağında kavrulmaya çalışan, gelir getirici hiç bir dikili ağacı, yatırımı olmayan, üstelik anlamsız şekilde stadı da elinden alınan, başka kulüpler için boş yere alınmış 1-2 yabancı oyuncu için çarçur edilen kadar borcu bulunan bir kulüp vardı elde. Buna rağmen "Bir hayalimiz var" diyen Özgür Ekmekçioğlu başkanlığında hızlı bir transfer sürecinin sonunda 10 yeni futbolcunun kadroya katılışını ve bazı oyuncuların da kadrodan kopuşunu izledi Altaylılar. En radikal değişiklik savunma ve orta sahada olmuştu. Orta sahada da dengeleri bir hayli değiştirebilecek miktarda transfer vardı. Hücuma yönelik çok önemli bir hamle ise, siyasetin bir kez daha müdahelesiyle boşa çıkıvermişti.
Bir çok Altaylı'nın endişe, heyecan ve merak ile tribüne koştuğu, itiraf etmek gerekirse beni de bir hayli korkutan Zonguldak Kömürspor maçı, erken golün ardından gelen güzel, hızlı ve etkili oyunla farka dönüştüğünde yüreklere su serpilmiş, endişeler hafiflemiş, bir anda "acaba bu sene de mi?" sorularını akıllara düşüvermişti. Ertesi maçta deplasmandan zor da olsa gelen Kahramanmaraş galibiyeti, bu inancı pekiştirmiş, coşkuyu arttırmıştı. İlk uyarı 3. maçta İzmir Atatürk Stadı'nda Şanlıurfa'dan geldi. Farklı mağlup olunabilecek maçtan alınan bir puan, kötüyken de puan kazanabilme yetisi olarak değerlendirildiğinde üzmese de, tribündeki Altaylıları germeye yetmişti. Nazilli deplasmanında çok çabuk çözülüveren rakibe karşı yarım düzine golle galibiyet geldiğinde, herkes gereken derslerin çıkarıldığını, eksiklerin ve güçlü noktaların anlaşıldığını, kadronun ve sistemin de buna bağlı olarak yavaştan şekilleneceğini düşünmüştü. Ne yazık ki, bu düşüncelerin yanlış olduğu, kadro ve oyun düzeninde sıkıntının devam ettiği, ritmin bir türlü tutturulamadığı ardarda gelen Niğde Belediye, Konya Selçuklu ve Kırklareli deplasmanları ve içerideki Fethiye maçları ile görüldü. Niğde ve Kırklareli deplasmanlarında yenen toplam 8 gol, orta sahanın ne kadar kırılgan, savunma hattının ise ne kadar kritik hatalara gebe olduğunu açıkça ortaya koydu. Defansın göbeğinde Hayrullah'ın olmadığı maçlarda İbrahim-Murat ikilisinin çok ağır kaldığı ve büyük tecrübelerine rağmen güven vermediğine şahit olduk. Sağda Necdet, solda Serkan'dan oluşan beklerin de ne savunma ne de hücum anlamında beklentileri karşılamaktan çok uzak olduğu, özellikle 5 gollü mağlubiyetle dönülen Kırklareli deplasmanında apaçık görüldü.
Bu zorlu süreçte bir çuval incirin berbat olmasına mani olan tek şey, İzmir'de 1-0'dan zar-zor çevrilip 2-1 alınan Fethiye maçı ve namağlup geldiği halde gol yemeden mağlup edilerek gönderilen Sakarya maçları oldu. Ancak cin şişeden çıkmış, eksikler hatalar ve ders alınmayan yanlışlar bariz şekilde görünür olmuştu. Buna rağmen ligin 10. haftasını sadece 1 puan farkla 3. sırada geçen Altay'a piyango, daha Silivri deplasmanına çıkmadan bir gün önce çıkmıştı. Ligin ilk sırasındaki Gümüşhane ve Şanlıurfa'nın cumartesi gününü puansız kapatmaları, Silivri maçı öncesi bir anda liderlik ihtimalini ayağına kadar getirmişti Altayın.
İşte bu ahval ve şeraitte geldi Büyük Altay dün İstanbul Silivri deplasmanında sahaya. Kalede sezon başından bu yana yenen gollere rağmen güven veren Egemen yine görevdeydi. Savunmanın göbeği yine İbrahim-Hayrullah ikilisinden, solu Serkan'dan oluşurken, sağ bekte Necdet'in yerine Murat Uslu vardı sahada. Orta sahada Fatih-Ferhat-Ferdi üçlüsü göbeği tutarken, Furkan ve Hüsamettin de orta sahanın sağında ve solunda maç boyunca değişerek oynadılar. Murat Uluç, yine gole en yakın isim olarak oynadı ileride.
Maç öncesi Silivri taraftarları ve yöneticileri tarafından dostça tavırlar ve alkışlarla karşılandı Altay takımı ve taraftarları. Sahada ise ilk yarıda arkadan esen şiddetli rüzgar, karşıdan gelen ve gözleri hedef alan güneş ve suni çim sahanın ve rüzgarın etkisiyle uçan ve zıplayan top vardı. Maçın başlamasıyla Silivri'nin hızla yüklenmesi, ardarda 2 kornerle sonuçlansa da, savunmamız başarılıydı. İlk 6-7 dakika boyunca süren baskıya karşılık Silivri'ye ilk ihtar Murat Uluç'un kaleciyle karşı karşıya kaldığı ancak sakatlanma korkusu nedeniyle ayağını topa uzatmadığı pozisyonla geldi. Bundan 4-5 dakika sonra serbest vuruşta Silivri defansı hatalı bir ofsayt taktiği uygulayınca, top Furkan'ın ayağına yapıştığında ceza sahası içinde 5 Altaylı kaleciyle karşı karşıyaydı. Furkan dahil staddaki herkes dönüp hakeme baktığında, hakem eliyle "oyna" işareti yapınca, Furkan kaleye şutunu çekti. Şut kaleciden döndüğünde Hüsamettin'in tamamladığı top filelere, rakibin tüm oyuncu ve teknik ekibi de hakemin üzerine gidiyordu. Hakem gol kararından vaz geçmese de, doğru karar verdiği bir pozisyonda bütün takımın üzerine gelmesinden ürktü ve oyundaki takdirlerini rakip lehine çevirdi. Gerek hakemin orta sahadaki pozisyonlarda "takdirleri", gerekse Altayın skoru korumaya yönelik geriye yaslanması sonucu oyun orta saha ile bizim ceza sahamız arasında sıkıştı kaldı.
Nitekim 29. dakikada havadan ceza sahamıza şişirilen bir uzun topta İbrahim'in rakibe yaptığı nizami şarja hakem tereddütsüz penaltı çaldığında, Silivrililer önce şaşırdılar, sonra sevindiler. Gelgelelim sağına doğru yatan Egemen bir an için durakladı ve soluna giden topa ayak koyarak tabelanın değişmesine engel oldu. Aynı Egemen kurtardığı penaltıdan 2 dakika sonra İbrahim'in kendisine bıraktığı topu, biraz da rakibin baskısı sonucu ceza sahasının 20-30 cm dışında tutup kucağına doğru çekince, tam ceza sahası üzerinden sol çaprazdan çift vuruş kazandı rakip. Kornere giden topla hepimiz rahat bir nefes aldık. İlk yarı 1-0 Altay lehine bittiğinde, Altay'da çok daha dikkatli bir savunma bloku, çalışan çabalayan ama bir türlü ileriye doğru oynamayı ve tehlike yaratacak bir oyun kurmayı başaramayan bir orta saha ve ileride Furkan ve Hüsamettin'in delici koşularına rağmen yalnız kalan bir Uluç vardı. Silivri maçı gibi rakip ceza sahasına yıkamadığımız oyunlarda Uluç'un çok yorulduğu ve erkenden tükendiği bir gerçek. Tıpkı Sakarya maçında attığı golde olduğu gibi ceza sahası içinde veya çevresinde topla buluştuğunda on kaplan gücünde Uluç, ama kaleden uzaklaştıkça etkisi azalıyor, rakibin arasında kayboluyor. Fatih'in ise tüm gayretine rağmen orta sahada ileriye değil de geriye ve yana doğru oynadığı, takımın yavaşlamasında önemli payı olduğu ve kritik top kayıpları yaptığı da tribünden ve ekrandan görülüyor.
İkinci yarı yine kendi sahamızda kabul ederek başlasak da, ara ara rakip defans arkasına Serkan ve Furkan ile akarak çizgiye indiğimiz pozisyonlarla tehlikeler yarattık. Oyunun orta sahadan kalemize doğru yıkılmasının başımıza iş açacağı düşüncesini aramızda konuşuyorduk ki, defansın göbeğinin ceza sahası dışında yakalandığı bir anda araya gönderilen bir topla sıyrılan İsmail Düzgün, soyadıyla müsemma bir şutla öne çıkıp açıyı daraltan Egemen'i avladı. Bitime henüz 35 dakika olsa da, oyunun şekli değişmeden skorun lehimize değişmesi zor görünüyordu. Cüneyt Hoca'ya da öyle görünmüş olacak ki, yenen gole tepkisi Ferdi-Maksut değişikliği ile oldu. Bu müdahale oyunu orta sahada lehinize çevirdi ve daha dikine oynamaya başladık. Nitekim 3-4 dakika sonra Maksut'un organizasyonunda sağdan çizgiye inerek yapılan ortada herkesi geçen top arka direkte Hüsamettin'i buldu ama kötü vuruş çok net pozisyonun avutla heba olmasına sebep oldu. 73. dakikada Furkan'ı kenara çeken Cüneyt Hoca, Ozan Sol ile hücuma hız kazandırmayı hedefliyordu. Ancak sezon başından bu yana beklentileri karşılayamadığını düşündüğüm Ozan Sol'un da yine dertlere deva olmadığı görüldü. Silivri teknik direktörünün, sahada kendi takımı adına en etkili oyuncusu Barış Bakır'ı da kenara alınca, orta sahada üstünlük Altay'a kaydı ve Silivri'nin hücum girişimleri zayıfladı. Artan Altay baskısı 79. dakikada ceza sahasının hemen dışından serbest vuruş getirse de, Uluç'un sert şutu baraja takıldı. Oyunun sonları yaklaştıkça maç hızlandı, iki kalede de pozisyonlar oldu. 90+4 dakikanın sonunda gol gelmeyip maç berabere bitince, sahada Silivrililerden sonra en çok sevinen de skorda dengeyi korumayı başardığı için maçın orta hakemi oldu.
Neticede liderliğin yakalanabileceği bir maçta lig sonuncusuna karşı, hem de öne geçilen bir maçta kaçırılan 2 puan olsa da, devam eden bir iddia ve sıralamada üçüncülük var elde. Her türlü imkansızlığa rağmen düşe kalka ilerlenen sezonda yara bere almadan gitmek mümkün değil. Gelecek hafta ise içeride rakip, yeni lider Bandırma. Ardından da İzmir'de KSK ve Bugsaş maçları var. 3 hafta içeride oynayacağımız kritik bir döneme giriyoruz. Dilerim ve umarım ki bu dönemden alnımızın akıyla çıkıp yola devam edelim, aksi ihtimali aklıma bile getirmek istemiyorum.
Paylaş