Paylaş
Bu vesileyle bu hafta Sinan Erdem’in hayatınının son dönemini vakfettiği olimpiyatlardan konuşmak istiyorum.
Sinan Erdem, belki de hiç kimsenin aklında olmayan, ihtimal vermediği bir hayale doğru yelkenleri doldurma gayretine giren ilk isim oldu ülkemizde. 2000 Yaz Olimpiyatları adaylığıyla cılız adımlarla başlayan yolculuğumuzda, Hasan Arat önderliğindeki ekiple 2020 olimpiyatlarında hedefe yaklaştık, fakat finalde Tokyo’ya kaybetmemiz, uzun bir süre daha bu hayalden ayrı kalmamız sonucunu doğurdu.
2020 Olimpiyat oyunlarının kaybedilmesinin ardından İstanbul 2024 için adaylık başvurusunda bulunmadı. Los Angeles, Roma, Paris, Hamburg, Budapeşte gibi 3ü daha önce olimpiyat yapmış 5 aday şehrin ev sahibi olmak için yarıştığı sürecin finali önümüzdeki sonbaharda olacak, ben 1924 olimpiyatlarının 100.yılında Paris’in bir adım önde olduğunu düşünsem de, Roma’nın 2024 oyunlarını kazanması da pek sürpriz olmaz.
Los Angeles da her ne kadar güçlü bir aday olup, daha önce 2 kere olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yapmış olsa da, 1896’da başlayan modern olimpiyat tarihinde, olimpiyat oyunlarının Avrupa kıtasından arka arkaya 3 olimpiyatta uzak kaldığı hiç olmamıştı. 2016 Rio ve 2020 Tokyo’dan sonra 2024 olimpiyatlarının da Avrupa kıtası dışına çıkması pek mümkün görünmüyor.
IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi) Delegelerinin yaptıkları seçimlerde, bugüne kadar net bir şekilde denge mekanizmasının işlediğini görmemizi sağlayacak birkaç örnek sıralayım.
Almanların 1.Dünya Savaşıyla Beraber Olimpiyatları kaybetmesi:
1914-18 yılları arasında devam eden 1.Dünya Savaşı nedeniyle, 1916 Berlin Olimpiyat Oyunları yapılmaz, savaş bittikten sonra sırasıyla olimpiyatlar 1920de Antwerp 1924de Paris 1928de Amsterdam ve 1932de Los Angeles da yapıldıktan sonra, 1936da Berlin’e tekrar sıra gelir. Dünya 2. Büyük savaşa koşar adım giderken, Berlin Olimpiyatlarının açılış töreni Adolf Hitler ve Naziler için tam bir gövde gösterisine dönüşür.
Japonların 2.Dünya Savaşıyla Beraber Olimpiyatları kaybetmesi:
1939-45 yılları arasında devam eden 2.Dünya Savaşı nedeniyle, 1940 yazında Tokyo’da ve 1944 yazında Londra’da yapılması planlanan olimpiyatlar iptal edilir. Savaş sonrası kazanan devletlerden İngiltere’nin başkenti Londra 1948 oyunlarını düzenlerken, Tokyo’nun olimpiyat hakkı Helsinki’ye verilir ve 1952 oyunlarının ev sahipliğini Helsinki yapar. Tokyo ancak 12 yıl sonra, yeniden doğuşunu müjdelercesine 1964 yaz oyunlarına ev sahipliği yapabilecektir.
1980 Moskova olimpiyatları sonrası 1984’ün Los Angeles’a verilmesi:
Soğuk savaşın en şiddetli yılları 80lerin başı, IOC denge mekanizmasını bozmayarak, Sovyetler Birliği’nin başkenti Moskova’nın hemen ardından, yaz olimpiyatlarını Los Angeles’a verir. 1980 Moskova Oyunları, Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgal etmesi üzerine, başta ABD olmak üzere, bizim de aralarında bulunduğumuz; Japonya, Batı Almanya gibi ülkeler tarafından boykot edilecek ve bu yüzden sadece 80 ülke olimpiyatlara katılacaktır. 4 yıl sonra da Sovyet sporcular Los Angeles olimpiyatlarını boykot edip, katılmayacaklardır.
OLİMPİK SPORLAR
Olimpiyatlarda bazı spor dalları zaman içerisinde olimpiyatlardaki yerlerini kaybediyor ve bazı yeni sporlar da olimpiyatlara katılıyor.
Bir zamanlar olimpiyatlarda madalyalar dağıtılan; Güvercin Vurma, İpe Tırmanma, Halat Çekme, Posta Arabası Yarışı gibi dallar programdan çıkaralı çok oldu.
Bugüne kadar kazandığımız 91 madalyanın 63ünü, 39 Altının 29unu elde ettiğimiz Güreş dalı da yakın zamanda olimpiyat dışında kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. IOC toplantısında; Karate, Softball, Squash gibi spor dallarını geride bırakarak 2020 ve 2024 olimpiyatlarında yer almayı garantileyen Güreş branşı önümüzdeki olimpiyatlarda da en büyük madalya umutlarımızdan birisi olacak.
Dünya ölçeğinde başarılı olduğumuz bir diğer spor dalı Karate’nin de 2020 Tokyo oyunlarında programa dahil edilmesi, altın madalya umutlarımızı biraz daha yeşertti, umudumuz 2020 Tokyo’nun, 3 olimpiyat sonra, 1den fazla altın madalyanın ülkemize geldiği olimpiyat olması.
EN GÜZEL OLİMPİYAT FİLMLERİ :
Olimpiyatın güzelliğini, ruhunu ortaya çıkaran güzel filmler yapıldı ama ben bugün sadece iki tanesinden bahsetmek istiyorum.
Race (2016)
Adolf Hitler’in açılışından itibaren gövde gösterisine dönüştürdüğü 1936 Berlin Olimpiyatlarında, ABD’li siyahi atlet Jase Owens tam 4 dalda altın madalya kazanarak, Adolf Hitler’in üstün ırk tezine ilk büyük darbeyi vurmuştur, Owens her ne kadar ülkesine 4 altın madalya kazandırsa da, ülkesinde 2.sınıf insan muamelesi görmeye devam edip, düşük profilli işlerde, düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalır, kendisine hakettiği itibar yaklaşık çeyrek asır sonra verilecektir. Adolf Hitler ise 1936’dan sonra, çok daha büyük bir yenilgiyi 1945 yılında Sovyetler’in Berlin’i kuşatmasıyla alacak ve intihar edecektir.
Cool Runnings (1993)
COOL
Jamaika gibi atletleriyle ünlü, kış sporlarında adı anılmayan bir Afrika ülkesinin Bobsleigh takımının 1988 Calgary Kış Oyunlarına katılma hikayesini anlatan film; arkadaşlığın, çalışmanın, adanmışlığa vurgu yapıyor.
Olimpiyat barajını geçip, hem two man, hem four man kategorisinde yarışan Jamaika takımı için, four man yarışının 45.saniyesi bir trajediye sahne oluyor. Dönüş esnasında, dengesi kaybolan kızak devrilip, sürükleniyor.
Buna rağmen Jamaikalı sporcular, ülkelerine gerçek bir kahraman olarak dönüyorlar ve aradan geçen 30 yıla yakın zamanda dünya onları unutmuyor.
Paylaş