Paylaş
Geçen sezon 2.yarının ortalarına doğru Yeni Malatyaspor yükselişe geçmiş, alt sıralardan kurtularak orta sıralara gelmiş, play-off potasını zorlamaya başlamıştı. Bitime 2-3 hafta kala Malatyalı bir arkadaşın play-off’a kalır mıyız sorusuna; hayır ama İrfan Hoca devam ederse, gelecek yıl çıkabilirsiniz demiştim.
Sezon bitti, sürpriz bir şekilde İrfan Buz ile Yeni Malatyaspor’un yolları ayrıldı. 1-2 hafta sonra tekrar anlaşıldı ve İrfan Hoca bu kez kolları Süper Lig için sıvadı. Aslında transfer edilen futbolculara baktığımızda play-off’u bile zorlayacağı pek düşünülmüyordu. Sezona fırtına gibi girdiler, 10 hafta geride kaldığında 25 puanları vardı. 3.haftada oturdukları liderlik koltuğunu 19.haftaya kadar kimseye bırakmadılar. Devre arasında takıma Sezer Özmen, Ayite, Ferhat Kiraz gibi Süper Lig seviyesinde futbolcuların da katılımıyla, tamamen şampiyonluk havasına girildi. At yarışı tabiriyle beyaz bayrak ayna yaptı İrfan Hoca, sadece 19.haftada 3-0 kaybettikleri Samsunspor maçıyla bir haftalığına Eskişehir ve Göztepe’nin gerisine düştüler. Sonraki 7 haftada alınan 19 puanla beraber liderlik koltuğunda çok rahatladılar. Kendilerinden çok yüksek bütçelerle mücadele eden; Eskişehirspor, Göztepe gibi takımlara karşı, ligin hiçbir döneminde ilk 2 sıradan birisini teslim etmeyeceklerini gösterdiler sezonun başından beri. Sezonun sonlarında, zor fikstürün de etkisiyle arka arkaya puan kayıpları gelse de, liderlik koltuğunu kaybetmedi Yeni Malatyaspor. 1970 yılında yapılan yaklaşık 10.500 kapasiteli Malatya İnönü Stadına veda maçında Boluspor’u yendikleri takdirde, 11 yıl sonra Malatya 1.Amatör Ligine kadar düşen (Süper Ligi 1.Lig sayarsak, 7.Lig oluyor) Malatyaspor’un yerine, yeni bir Malatya takımı en üst lige yükselecekti.
Gelin gibi süslenen İnönü Stadında maç ortada başlamıştı, ilk yarının sonlarına doğru Play-off potasından düşmek istemeyen Boluspor bir gol buldu ve uzun süre skor böyle devam etti. Sivasspor Adana deplasmanında 1-0 önde, Eskişehirspor ise sahasında Gaziantep karşısında 2-1 gerideydi ilk yarılar bittiğinde, Eskişehirspor’un puan kaybı halinde, Yeni Malatyaspor kaybetse bile Süper Lig yolcusu oluyordu, buna rağmen İrfan Hoca kaygılı ve gol için istekliydi.
Maçın sonlarına doğru hiç oturmadı, taca giden bir topu koşarak futbolcusuna vermek isterken, ıslak zeminde ters bir şekilde düştü, maç sonrası burnunda gördüğünüz kocaman kırmızılık, o andan miras olmalıydı, maçın sonlarında kornerden bir gol bularak skoru eşitlediler, Eskişehir – Gaziantep maçı 2-2 devam ediyordu, o maçın da bitiş düdüğüyle Süper Lige yükselmiş oldular.
Sarı-Kırmızı olarak görmeye alıştığımız Malatyaspor’un yenisi Sarı-Siyah, ben Malatyaspor’un yeni haline ve renklerine alışamasam da, sezon boyunca İrfan Hoca’nın sarı-siyah kemik çerçeve gözlüklerine sempati duydum.
Maç bitip de Malatyalı futbolseverler sahaya indikten sonra İrfan Hoca’nın gömleğinin parçalandığını gördüm, bana sempatik gelen sarı-siyah gözlük de muhtemelen kırılmıştı o hengamede, İrfan Hoca’nın yüzündeki hırs ve inanç duruyordu hala, son hafta zorlu Sivas deplasmanında puan stresine girmelerine gerek kalmamıştı.
Bir de sezona yüksek bütçelerle giren, bu lig için ciddi kadrolar kurup, bu kadroları, en kibar tabirle risk oranı yüksek teknik direktörlere emanet eden takımlar vardı. Eskişehirspor ve Göztepe bu tanımın tam da karşılık bulduğu iki takımdı. Bu iki takım arasında ligin ilk yarısında İzmir’de oynanan maçta Alpay Özalan, hakem kararlarına kızıp takımını sahadan çekince, Eskişehirspor’un -3 ceza yemesine sebep olmuştu, belki de o -3 Eskişehir’in en az bir yılına daha mal olacak. Göztepe’nin de Okan Buruk yönetimde 2.yarının başındaki müthiş fikstür avantajını kullanamayıp, 5ini İzmir’de oynadığı 6 orta ve alt sıra takımına karşı maçı 1 galibiyetle geçmesi, ilk 2 hayalini söndürmüştü, Okan Buruk’un Akhisar’da son haftalarda ligi kafasında bitirmiş, amacı olmayan takımlara karşı aldığı puanlar kimseyi yanıltmasın, Okan Buruk Göztepe’nin, Alpay Özalan da iç sahadaki saçma puan kayıplarıyla Eskişehir’in ilk 2’ye girememesinin en büyük sebepleri, bu teknik direktörlerle yollar geç de olsa ayrıldı, yerlerine ise genel anlamda ağzı iyi laf yapan, pr’ları iyi olan 2 kurt ! hoca geldi. Yılmaz Vural zaten bildiğiniz gibi göreve geldikten sonra ki 6 maçın 4ünü kaybetti, 3.sıradaki takım 7.sıraya kadar gerileyip, yeniden play-off’a tutundu. Bizim hesaplarımız tutar, 32.haftada ligin akıbeti belli olur diyen Mustafa Denizli ise 31.hafta sonunda, önündeki 2 takım Sivas ve Malatya’nın son hafta birbiriyle oynayacak olması sebebiyle, 3 maçta 9 puan alması halinde Süper Ligi garantileyecekti. 2 maçta sadece 1 puan alarak rakiplerine şampiyonluk turu attırdı. Play-Off öncesi çok iddalı konuştuğuna bakmayın, bu sistemde şimdiye kadar sezonu 3.bitirip de, üst lige çıkan takım yok. Eskişehirspor ilk olabilir mi göreceğiz ama başarının sırrı; süslü cümleler kuranlarla, hedefe ulaşmak için her şeyini verenleri ayırt edebilmekte gizli.
EN GÜZEL HİKAYEM
Hikaye 1992’de İstanbul Abdi İpekçi Spor Salonundaki Final-Four ile başlıyor. Takımlarımız o seviyelerin çok uzaklarında gibi, Partizan kupayı kaldırıp gidiyor. Ligimizin şampiyonu ise Efes Pilsen. Halil Üner ile başladığı sezonda istediği sonuçları alamamış, alt yapı hocası Aydın Örs’ü takımın başına getirip, 4.olarak girdiği Play-offlardan şampiyon olarak çıkmış.
1993’de Türk basketbolunun gidişatını değiştiren, en azından yükselişinde bir katalizör görevi yapan Petar Naumoski geliyor ülkemize, Aydın Örs alt yapıdan da tanıdığı oyuncuları bu muhteşem point guardla harmanlayarak ligde ne normal sezon, ne play-offlarda mağlubiyet yüzü görmeden şampiyon oluyor. Bir Türk takımı ilk defa Avrupa Kupalarında final oynuyor, rakip Aris büyük favori, İtalya’nın Torino kentindeki finali son topu değerlendiremeyerek 50-48 kaybediyoruz, bu sonucu bile hazmedemeyen Yunan fanatikler oyuncularımıza ve bir avuç taraftarımıza saldırıyor.
1996 tarihi bir yıl, ilk defa Avrupa’da bir kupa kazanıyoruz. Efes Pilsen Koraç Kupasını ülkemize getiriyor, hem de 3 yıl önce finalde kaybettiğimiz İtalya’nın moda başkenti Milano’da bu sefer İtalyan Stefanel takımına karşı.
1998 Çiçeği burnunda başkan Aziz Yıldırım ile Fenerbahçe ilk defa Euroleague yolcusu, NBA patentli Abdul Rauf, Zan Tabak, rahmetli Conrad Mc Rea, Slovenlerin genç yıldızı Marko Milic, İbrahim Kutluay, Serdar Apaydın, Ermal Kuqo, Zaza Enden gibi oyuncularla Fenerbahçe tarihinin o zamana kadar kurulmuş en iyi kadrosu kuruluyor. Bu kadroyu idare edebilecek nitelikli bir coach unutuluyor, buna rağmen Avrupa Ligine fırtına gibi başlayan takım, ligde başarısız sonuçlar alıyor. Coach değişikliğinden sonra devre arası takım dağılıyor. Abdul Rauf’ların, Miliclerin yerini Gilmore’lar, Lokmanchuk’lar alıyor, saha avantajına rağmen Son 16’da Real Madrid’e eleniyor Fenerbahçe, basketbol şubesinin başından, kulüp başkanlığına gelmiş Aziz Yıldırım’ın sıcağı sıcağına ilk büyük oynama denemesi hayal kırıklığıyla son buluyor. Bu yıldan sonra Erkek basketbol takımı için uzun bir nekahat devri başlayacaktı. Takım 2002’de ligi 12 takım arasında 9. 2004’de Oyak Reno’nun 7 galibiyetle kümeye düştüğü sezonda, 9 galibiyetle 14 takım arasında 10.sırada tamamlayacak ve dibe vuracaktı.
2000 Efes Pilsen Final-Four’da oynayan ilk Türk takımı oluyor, 8 yıl önce çok uzakta gördüğümüz o seviyeleri, 3 kez son 8 aşamasında kaçıran Efes Pilsen bu sefer Selanik’te Final-Four’a giderek, 3.oluyor.
2007 Ülker ile birleşen Fenerbahçe için yeni bir başlangıç, bir dönüm noktası, sezona Aydın Örs ile başlayan takım Avrupa Liginde yeniden boy gösteriyor, ilk tur gruplarında başarısız olarak elenirken ligde yine şampiyon oluyor.
2008 Fenerbahçe Tanjevic ile sezona başlıyor. Sezonu şampiyon olarak kapatırken, Euroleague’de son 8’e kadar gelerek o güne kadar ki en iyi derecesini yapıyor.
2013 Fenerbahçe Erkek Basketbol Takımı için 3.dönüm noktası; 3 sezon sonunda Tanjevic ile belli bir seviyeye çıkılamaması sonrası, 2 sezon Neven Spahija, 1 sezon da Pianigiani ile Euroleague’de başarı aranıyor. Takım bir türlü Top 16 seviyesinin üzerine çıkamazken, son 2 sezon lig şampiyonluklarını da Beşiktaş ve Galatasaray alıyor. Aziz Yıldırım yıllardır peşinde olduğu Obradovic’i takımın başına gelmeye ikna ediyor. Obradovic ile lig şampiyonluğunu yeniden kazanan Fenerbahçe, Euroleague’de yine Top 16’nın ötesine geçemese de gelecek yıllar için umut veriyor.
2015 Fenerbahçe Obradovic ile yıllardır kendine hedef koyduğu Final Four’a ulaşıyor. Madrid’de yapılan Final-Four’da rakip ev sahibi Real Madrid, diğer takımlar ise CSKA Moskova ve Olympiacos; 2 maçını da kaybeden Fenerbahçe ilk Final-Four’unu 4.olarak tamamlıyor.
2016 Fenerbahçe’nin arka arkaya 2.Final Four’u, bu sefer Berlin’de ilk rakip bu sene Baskonia olarak andığımız Laboral Kutxa, zorlu bir maçtan sonra Fenerbahçe Euro League’de final gören ilk Türk takımı oluyor. Finalde rakip CSKA Moskova 50-30 geride kapatılan ilk yarının ardından, maçın son saniyelerine 83-81 önde giriyoruz, alamadığımız savunma ribaundu ve uzatmada Hırvat hakem Damir Javor’un saç baş yolduran yönetimi ile şampiyonluktan oluyoruz.
2017 Final Four 3.defa İstanbul’da, Fenerbahçe 3.defa üst üste Final-Four’da ve ilk defa saha avantajına sahip, ilk katıldığımız Final Four’daki takımların tamamı İstanbul’a geliyor. Yarı final eşleşmeleri ve maçların başlama saatlerine kadar herşey aynı ev sahibi dışında.
Hikayenin en güzel yerine geldik, bu kısmı Cuma günü başlayıp, Pazar akşamı Sinan Erdem Spor Salonundaki final maçının bitiş düdüğüyle beraber Obradovic ve öğrencileri yazacaklar. Başarabilecekler mi ? Bence başaracaklar.
(Euroleague Final Four’unda tüm maçlar TRT Spor’dan şifresiz olarak canlı yayınlanacak. Fan Zone bölgesi ise Marmara Forum AVM’nin açık otopark katı olacak, burada 3 gün boyunca çeşitli aktiviteler düzenlenecek, hikayenin en güzel yerininin coşkusunu yaşamak isteyen, bilet bulamayan veya maddi sebeplerle salonda yer alamayacaklar Cuma günü erkenden Marmara Forum’da yerlerini alabilirler)
Paylaş