Paylaş
Münir Özkul benim sebebim. O tiyatrocu olduğu için tiyatrocu, o Mahmut Hoca olduğu için hoca, o Yaşar Usta olduğu için onun gibi olmaya çalıştım hep. O yüzden bendeki Münir Özkul’u anlatmaya aklım kalbim kalemim filan yetmez, beklemeyin.
Şunu yapmak istiyorum ama. Bir kez daha o güne, 2014 yılına, Hababam Sınıfı oyuncularının Fenerbahçe maçına gittikleri o güne gitmek istiyorum:
O gün Hababam, sanki yine Veysel Efendi’yi kandırmayı başarmış, kapıyı açtırmış, Fener’in maçına gelmişti. Fenerbahçe taraftarı, yıllarca kendilerini beyazperdede temsil eden karakterlerle birlikte maç izliyordu. Muazzam bir andı. Kurmaca ve gerçek, oyuncu ve karakter, sınıf ve tribün iç içe geçmişti. Fenerbahçeli futbolcular, attıkları golden sonra tribüne koşup oyuncuların önünde tek ayak üstünde durarak Hababam’ı selamlamışlardı.
O gün “Bunca yıl sonra, hâlâ bir filmdeki bir sınıf öğrencinin tek ayak üstünde durarak cezalandırılmasında simge olabilecek ne var? Bu berbat bir cezalandırma biçiminde bizi gülümseten şey ne? Fenerbahçeli futbolcular, bu durumu, acaba asla bu şekilde cezalandırılmamış olan Dirk Kuyt’a nasıl anlatacaklar?” diye düşünmüştüm. “Kuyt, golden sonra tek ayak üstünde duran takım arkadaşlarına tıpkı Hababam’ın Bacaksız’ı Tuncay Akça gibi bakıp bakıp ‘Siz neden tek ayak üstünde duruyorsunuz?’ diyecektir herhalde” diye sormuştum.
Sorularımın cevabını biraz Mahmut Hoca’da, biraz Münir Özkul’da bulmuştum: “Hocamız Mahmut Hoca olsun, bir ömür dikiliriz tek ayak üstünde. Kuyt’a böylece anlatın” demiştim.
O böylece şöyleydi: Münir Özkul, kulağına fısıldanan “Tiyatro babanızın evidir, o kadar tabii ve samimi olun!” usta öğüdünü, sonradan ismi ile anılacak olan bir oyunculuk biçemine; sahiciliğe, yalınlığa, yapmacıksızlığa, süssüzlüğe dönüştüren çok büyük bir aktördür. Onun yarattığı Mahmut Hoca karakteri de, bütün bir Hababam Sınıfı serisinde, otoriteyi temsil etmesine rağmen asla sevgisiz, tahammülsüz, vicdansız ve anlayışsız bir karakter değildir.
Mahmut Hoca; öğrencilerin tembelliğine, kopya çekmelerine, yalan söylemelerine, saygısızlık yapmalarına tahammülü olmayan bir öğretmendir. Bütün o tek ayak üstünde bekletmeler, hafta sonu dışarı çıkarmama cezaları, bazen aç bırakmalar filan bu yüzdendir. Mahmut Hoca, doğru sandığı biçimde cezalandırır öğrencilerini, sinirlerine hâkim olamayan bir baba gibi. Ama zalim değildir, vahşi değildir, iyi olsunlar ister.
Hababam’la ilk tanışmalarında karşılıklı uzun uzun bakışırlar: “Zahmet edip bana takma isim aramayın, bana kel Mahmut derler. Saçları yirmi beş yıllık öğretmenlik hayatımda döktüm” dedikten sonra sınırlarını çizer: “Sınıfınız hakkında duyduklarım, gördüklerim pek hoş değil. Okuldan kaçıyormuşsunuz, kaçırtmam. Gördüm, ön bahçede top oynuyorsunuz, oynatmam.”
Yirmili yaşlarını çoktan geçmiş koca koca adamların bir an önce mezun olmalarını ister, derdi manyakça bir hâkimiyet kurmak değildir.
Meselesi; yaşamayı, mücadele etmeyi, kendilerine saygı duymayı öğretmektir: “Okul sadece dört yanı duvarla çevrili, tepesinde dam olan yer değildir. Okul her yerdir. Sırasında bir orman, sırasında dağ başı. Öğrenmenin, bilginin var olduğu her yer okuldur. Yaşamayı, mücadele etmeyi, doğa ile savaşmayı öğrenirsiniz. Bilgili olmayı, en önemlisi kendinize karşı saygıyı öğrenirsiniz. Bu saydıklarım eğer bir okulda yoksa orada sadece bir taş yığını vardır.”
Mahmut Hoca ile Hababam Sınıfı, birbirlerini hep eşiklerde sınarlar. Damat Ferit, derdini açmak için önce ona koşar. “Ben evliyim,” der, “Ailem bile bilmiyor.” “Bana niye söyledin?” diye soran hocasına, “Anlayacağınızı sandım” diye cevap verir. Mahmut Hoca’nın cevabı kısa ve nettir. “Anladım.”
“Okulumuzda bir gayrı meşru çocuk eksikti!” diye böğüren okul sahibinin karşısına önce o dikilir: “Benim her şeyden haberim var!” Okul sahibinin Ferit’e kestiği okuldan atılma cezasının önünde önce o durur: “Çocukların hayatlarıyla ilgili kararları ben veririm. Ben tüccar değilim, eğitimciyim!”
Münir Özkul, hepimizin bilinçaltına kazınmış bir vaattir. Haksızın karşısında haklı, zayıfın yanında güçlü durmaktır. Mağrur ama mütevazı olmaktır. Babacan olup çocuk kalmaktır. Karşısındaki ne kadar güçlü olursa olsun “Dokunma çocuklarıma!” diyebilmektir.
Herkesin bir Münir Özkul’u vardır. Kimininki bir halk komiği, kimininki Yaşar Usta, kimininki Mahmut Hoca’dır.
İyi ki doğdun büyük kavuklu. İyi ki doğdun Münir Özkul. İyi ki doğdun, bize dünyanın en büyük aktörüyle aynı havayı soluttun.
Paylaş