Paylaş
Birincisi barbun tava. Gözüm döner. Kalp kırarım barbun tava için.
İkincisi spor. Herhangi bi spor faaliyeti varsa eğer, televizyondan başka herhangi bi şeyle meşgul olmamak için her türlü edepsizliği yaparım. Kapı açmam. Telefona bakmam. Soru sorana “Evet evet öyle, aynen karşim aynen” derim.
Benim çamaşır makinesi bu konuda büyük sıkıntı yaratıyor gerçi. Yumuşatıcıyı normal normal, deterjanla birlikte makineyi çalıştırmadan önce koyunca olmuyor. Çünkü deterjanı aldığı suyuyla birlikte alıyor yumuşatıcıyı, e akıyor gidiyor, hiç bi işe yaramıyor. O yüzden zamanı kollamam, sinsi gibi pusuda bekleyip durulama suyundan hemen önce yumuşatıcıyı tam zamanında koymam gerekiyor. Ben o yumuşatıcıyı makineye koymak için ne zaman gitsem muhakkak gol oluyor.
Üçüncüsü de oğlum. Başkası kursa kalkıp ağızlarına iki tane kapatacağım cümlelerden hep hasarsız kurtuluyor. Geçen “Yaşlılar haftasıymış anne, kutlu olsun yaşlılar haftan” dedi ve başına kayda değer bi şey gelmedi mesela. Bana “Teyze” diyen bi arkadaşı var o çocuk da bunun hatrına sağlam kalabiliyor. Annelik işte napcan. Gerçi kahvaltı vermedimdi o çocuğa. “Abla” diyen var bi tane. Şahane çocuk. Ona kahvaltının üstüne fırın sütlaç ikram ediyorum.
Şöyle üç dört sene önce filandı galiba oğlan durdu durdu “Anne saçlarını kırmızı yapsana. Çok güzel olur kırmızı kırmızı” dedi. Saçımın rengiyle oynayan biri değilim. Değişiklik sevmem zaten. Hiç bi vakit de saçımı kırmızıya, kızıla filan boyatmak niyetinde olmadım. Oğlan istedi diye gittim boyattım. Koşa koşa eve geldim, bi heyecan, bi şey. “Nasıl olmuş?” dedim. Ebek gübek etti, hiç yüz vermedi.
Bi vakit sonra bana baktı baktı “Anne saçının yeşili çok değişik” dedi. Babamdan devraldığı renk körlüğü yüzünden beni bi süredir Şrek’in karısı Fiona gibi görüyomuş meğer. Çünkü renk, onun gördüğü renk. Sen istediğin kadar kırmızı de. Yeşil görüyorsa yeşil.
Çok büyük engelleri, hastalıkları, sıkıntıları olan çocuklar varken sözünü etmeye utanırım ama renk körlüğü de sıkıntılı bi mesele. Hele bizim gibi öğrenci odaklı olmayan bir eğitim sisteminde. Matematikten, hayat bilgisinden, yabancı dile kadar, sınavların/ödevlerin çoğu renkler üzerine. Oğlumun ödev yaparken önündeki bi avuç renkli kaleme bakıp “Ya ‘purple’ dedikleri ‘mor’, onu biliyorum da, mor bu kalemlerden hangisi onu bilemiyorum ki” diye ağladığını biliyorum.
TELEVİZYONDAN SOKAĞA SOKAKTAN SPORA
Sokaklarda oynamak nedir bilmeyen, mahallede hiç maç yapmayan, kukalı saklambaç bilmeyen; televizyonun, bilgisayar oyunlarının, tabletlerin gölgesinde geçen çocukluklar için hayatın renkleri çok sınırlı zaten. Ben mesela, tam oğlumun yaşındayken, hele hele tam bu günlerde sokakta olimpiyatçılık oynuyordum.
Çünkü bizim kuşağın siyah beyaz televizyonla kurduğu bağ esasında renkliydi. Çünkü renk bizim gördüğümüz renkti. İstediğin kadar siyah-beyaz de, o yayınlar renkliydi. Çünkü TRT ısrar ve inatla ne kadar spor etkinliği varsa önümüze koydu. Çünkü memlekette spora aşinalık televizyondan inşa edildi. Çünkü onları seyrettik seyrettik sokağa koştuk, onları seyrettik seyrettik sporcu olduk. Bende emeği büyük olan bütün antrenörlerimin ellerinden öperim ama ilk antrenörüm Kenan Onuk'tur benim.
Sporun her dalına meftunum ama yalan olmasın şimdi, o yaşlardayken çekiç, gülle, cirit filan varsa yapışık olduğum televizyonun önünden sokağa fırlar Sergei Bubka olurdum. Steve Ovett olurdum. Atletizmin deli deli koşmak olmadığını Steve Ovett ve Sebastian Coe’nun bitmek bilmez mücadelesinden öğrendim. Emek Mahallesi’nin sokaklarında bayrak yarışı yaptığım günlerden çok şey öğrendim. Ben Johnson’ın dopingli çıktığı o berbat gün spor ahlakı üzerine çok şey öğrendim. Bizim kuşak çok şey öğrendi.
OLİMPİK RUHA BİN SELAM
Sebebi; yerleşik bi spor kültürü olmayan, ciddi bi spor politikası olmayan ülkenin spor yayıncılığındaki başarısında gizlidir. Sebebi ömrünü spor yayıcılığına adayan, bilmedikleri sporları öğrenen, terminolojilerine hâkim olmaya çabalayan, spor tarihini bize aktaran isimlerdir.
Kimseleri atlamak istemem ama Kenan Onuk ve Hüseyin Başaran’ın adını kuvvetle anmak isterim. TRT’nin Olimpiyat yayınındaki belirsizliğine isyanımızda yine onları payın büyüktür. Son dakika belli oldu ki, kendi ülkemizin kanalından, kendi dilimizde ve onların sesini anarak izleyeceğiz Rio Olimpiyatlarını.
Ruhları şad olsun. Bayrağımızı, ırkçılık yüzünden ceza alan bi sporcunun taşıyacak olması da başka bir yazının konusu olsun. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük atletlerinden biri olan, renk körü; Sebastian Coe’ya, hayatımın rengini veren iki renk körü adama; babama ve oğluma da selam olsun.
Saçlarımı yeşile boyatırsam oğlanın istediği rengi tutturacağım du bakalım. Annelik napcan.
Paylaş