Paylaş
Dönemin FIFA Başkanı’nın 1921’de kurmaya başladığı Dünya Kupası hayali, 1930 yılında Uruguay’da gerçek olur. Kupaya katılacak Avrupa takımları organizasyon için seçilen ülkenin uzaklığından yakınırlar ama kendilerini kupa yolunda gemi güvertesinde hazırlık antrenmanları yaparken bulurlar. Bu kupanın bence en şahane detayı final maçının hakemi John Langenus’un maçı takım elbise ve kravatla yönetmesidir. Ben bugün Türkiye’nin kupa yollarındaki maceralarını anlatmak istiyorum. Çok güzel hikâyeler çünkü. Acayip hikâyeler.
Türkiye’de Dünya Kupası’na katılma rüzgârının esmesi 1950 yılında Brezilya’da düzenlenen kupaya rastlar. Türkiye elemelerde her iki maçta da Avusturya’ya yenilir. Ancak Avusturya kupadan çekilme kararı alınca FIFA Türkiye için yeni bir rakip belirler: Suriye. Türkiye, Suriye’yi 7-0 gibi bir skorla devre dışarı bırakıp kupa biletini alır ama maddi imkânsızlıklar yüzünden Brezilya’ya gidemez. O sene hak ettiği halde kupada olmayan bir takım daha vardır: Maçlara çıplak ayak çıkma isteği reddedilen Hindistan.
1954’te İsviçre’de düzenlenen Dünya Kupası, Türkiye’nin katıldığı ilk kupa olarak tarihe geçer. Tahmin edersiniz ki memleket futbolu söz konusu olunca mesele öyle kolay olmaz, iş muhakkak son dakikaya, şansa ya da başka bir faktöre bağlıdır. Bu defa da öyle olur. Eleme maçlarının ilkinde İspanya’ya 4-1 yenilen Türkiye, ikinci maçı 1-0 kazanır. O yıllarda averaj uygulaması diye bir şey olmadığından üçüncü karşılaşma tarafsız bir saha olarak belirlenen Roma’da oynanır.
Maç 2-2 biter. İş kuraya kalır. Franco Bianco isimli bir İtalyan çocuğun çektiği kura, Türkiye’yi İsviçre’ye, ilk Dünya Kupası macerasına taşır. İsmine inat İspanyolları kupa dışına iten çocuk, yıllar sonra çektiği kurayı Reha Erus’a şöyle anlatacaktır: “Evimiz stada yakındı ve biz maçlara hep bedava girerdik. Goller atıldı, maç bitti. Stattan çıkarken iki polis memuru peşime düştü. Ben koştum onlar kovaladı ve sonunda yakalandım. Maça para vermeden girdiğim için yakalandım sandım, bırakmaları için yalvardım. Bırakmadılar, gözlerimi beyaz bir mendille bağlayıp, bir kupanın içindeki iki kâğıt parçasından birini çekmemi istediler. Korkarak elimi götürdüm parmaklarıma çarpan ilk kâğıdı çıkarttım. Elimden kâğıdı alan kişi ‘Turchia!’ diye bağırdı.” Franco Bianco’nun uğuruyla katıldığımız ilk Dünya Kupası’nda milli takımımız; Batı Almanya, Macaristan ve Güney Kore’nin yer aldığı grupta mücadele eder.
İlk maçta Batı Almanya’ya 4-1 yenilir. Türkiye’nin o maçtaki Suat Mamat’a ait tek golü, Dünya Kupası tarihindeki de ilk golüdür aynı zamanda. Türkiye kupadaki ikinci maçında Güney Kore’yi 7-0 yener. İlk gol yine Suat Mamat’tan, ikinci gol Lefter’den, üçüncüsü yine Suat Mamat’tan, dört beş ve altıncı goller Burhan Sargun’dan, yedinci golse Erol Keskin’den gelir. Batı Almanya’yla bir kez daha karşı karşıya gelen Türkiye, maçı 7-2 kaybedip, kupadan elenir. Kupa sonunda “Şampiyona elendik” tesellisi futbol sözlüğümüze girecektir. Türkiye, katıldığı ilk Dünya Kupası’nda oynadığı 3 maçta 1 galibiyet, 2 mağlubiyet alır.
2 puan toplayıp, grupta 3. olur. 10 gol atar, 11 gol yer. İtalyan Sandro Puppo’nun teknik direktörlüğünü yaptığı Türkiye’nin 1954 Dünya Kupası’ndaki kadrosu şöyledir: Turgay Şeren, Rıdvan Bolatlı, Basri Dirimlili, Mustafa Ertan, Çetin Zeybek, Rober Eryol, Erol Keskin, Suat Mamat, İsmail Feridun, Burhan Sargun, Lefter Küçükandonyadis, Şükrü Ersoy, Bülent Eken, Ali Beratlıgil, Mehmet Dinçer, Nedim Doğan, Naci Erdem, Akgün Kaçmaz, Ahmet Berman, Necmi Onarıcı, Kadri Aytaç ve Coşkun Taş.
Türkiye, 1958 yılında İsveç’te düzenlenecek Dünya Kupası’nın elemelerine bile katılmaz. Çünkü FIFA Türkiye’yi Asya grubunda oynatmak ister ve fakat Türkiye Avrupa grubunda yer almak için ısrarlı davranır. Mesele Türkiye’nin FIFA’yı protesto ederek kupaya katılmamasıyla sonuçlanır. 1950 yılında Avusturya’nın çekilmesiyle kupaya gitme şansı yakalayan ancak maddi olanaksızlıklar yüzünden kupaya katılamayan Türkiye yarım asır sonra, 2002 yılında Avusturya’dan kupa biletini bu defa bileğinin hakkıyla alır. Avusturya’yı 1-0 ve 5-0 gibi net skorlarla yener. Bu, Güney Kore ve Japonya’nın ev sahipliği yaptığı 17. Dünya Kupası finallerine katılma hakkını kazandığı anlamına gelir. Kupa tarihinde ikinci kez.
Gerisini biliyorsunuz. Ülkecek kök sarmaşıklar gibi sarıldık o yaz. Sokaklarda hep birlikte sevindik, Şenol Güneş’in dediği gibi futbolumuzla “keyif aldık keyif verdik” ve katıldığımız ilk Dünya Kupası’nda olduğu gibi orada da şampiyona kaybettik. Türkiye’nin katıldığı iki güzel kupa, bize kalan güzel hikâyeler. O iki kupada olan ama şimdi aramızda olmayanların ruhu şad, yaşayanların ömrü bol, bir trafik kazasında hayatını kaybeden Franco Bianco’nun da toprağı bol olsun.
Paylaş