Paylaş
Okuduk okuduk birkaç cümlesinden öteye gidemedik. Ben gidemedim en azından. Güzel şeyler de söylemiştir belki. Ama bir önemi kalmıyor işte. Bu cümleleri kurunca bir önemi kalmıyor:
“‘Aaa her yerde Arda var’ diyorlar. Tabii ki de ben olacağım. Yüzyıllık tarihe baksınlar. Kaç tane Arda Turan var! Fazla mütevazılık kibir göstergesidir...”
Evvelce de yazmıştım, bence özgüvenle kibir arasında oynak bir ibre vardır. Kendinle dünya arasına koyduğun mesafe büyürse, özgüvenle kibir arasındaki mesafe daralır. İşte o zaman ibre, kolayca kibre doğru kırılır.
Futbol, özellikle memleket futbolu, özellikle de son yıllarda ibrenin sıklıkla kibre doğru kırıldığı bir zemin.
“Yüksek makamda tevazu illettir” fikri, kimi teknik adamları ele geçirmiş gibi. Beden dilleri, lakapları, başarıyı karşılama biçimleri, oynananın bir futbol maçından çok öte bir şey olduğunu hissettiren tavırları, açıklamaları kibir sözcüğünün tarifi gibi.
Bazı futbolculara da temel eğitimlerinde sanki “Tevazu gösterme gerçek sanırlar” sözü belletilmiş, tevazuunun çok fena bir şey olduğu öğretilmiş. Bu tip futbolcular kendi kıymetlerini hep kendileri biçiyorlar, kimseye edecek tek laf bırakmıyorlar.
Arda Turan’ınki de bu hesap. Ağzıyla söylüyor zaten. “Fazla mütevazılık kibir göstergesidir” diyor. Hâlbuki kibir göstergesi olan mütevazılık ihtimali değil, “Yüzyıllık tarihe baksınlar. Kaç tane Arda Turan var!” cümlesi.
Ayrıca yüzyıllık tarihe bakalım hep beraber. O tarihte Baba Hakkı var, Metin Oktay var, Lefter var. Birinin ağzından duyamazdın böyle cümleler. Üç kulübün üç simge ismi, üç büyük ismi, üç efsanesi sadece kendi taraftarlarının değil herkesin sevgilisi olmuşlarsa, futbollarını tevazularıyla taçlandırdıklarındandır.
Metin Oktay’dan verelim örneği. Fenerbahçe ağlarını yırtan o meşhur golünün üstünden bin sene geçtikten sonra, kimsenin onun sevmesine filan ihtiyacı yokken; bütün efendiliği, bütün zarafeti, bütün sahiciliğiyle “Efendim benim o gölüm tarihe geçti ama bu biraz da, Fenerbahçe’nin büyüklüğünden geliyor” demiştir. Bu mütevazılığı kibir göstergesi sayandan şüphe ederim.
Aslında bu kadar uzağa da gitmeye gerek yok. Tugay Kerimoğlu’nun transfer hikâyesine baksak yeter. Gidişine, oradaki varoluşuna, uğurlanışına. “Sadece istediğim şu; hak ettiğim saygıyı görmek istiyorum. Hayatın her alanında görmek istiyorum bunu” demiş bir de Arda Turan.
Hak ettiğin saygıyı görmek için böyle cümleler kurmayacaksın, bu cümlenin hemen ardından “Ben buralardan gidince göreceğiz Barcelona’ya, Atletico Madrid’e kaç tane oyuncumuz gelecek!” demeyeceksin. Daha da hızını alamayıp “Bizim küçükken, ‘Çok büyük oyuncu’ dediklerimizin kaç tanesi buralara gelip oynamış!” demeyeceksin.
Büyük futbolcu olabilirsin, hepimizin sevgilisi Barcelona’da oynuyor, iyi işler çıkarıyor olabilirsin, e ama işte bunları yapınca böyle saygı aramak zorunda kalırsın. Ve biliyorsun ki “Saygı görmek istiyorum” demekle saygı görülmez.
Yazının başlığını tekrar edeyim: Kibir unutulur tevazu tarihe geçer.
Paylaş