Paylaş
Hikâye, sporculara ödül olarak yabani zeytin dalından taçların takıldığı, başarının büyük şairlerin şiirleriyle ödüllendirildiği, o şiirlerin o ruhlara çok iyi geldiği zamanların oyunları üzerine çok düşünen bir adamla başlar.
Modern olimpiyatların babası Pierre de Coubertin’den söz ediyorum.
Coubertin, üzerine uzun uzun düşündüğü Antik Olimpiyatları yeniden canlandırmak için yola çıkar. Yol haritasının başına “amatör ruh” ve “barış” isteğini yazar. Ülkeler arasındaki düşmanlığın sportif rekabetle azaltılabileceğine inanır. Dünya uluslarının barış ve sükûnetle katıldığı yarışmalar hayal eder.
Hayali 1896’da Atina’da hayat bulur.
ALTIN, GÜMÜŞ, BRONZ
“Daha Hızlı, Daha Yüksek, Daha Güçlü” düşüncesi, olimpiyat oyunlarının sloganı olarak kabul edilir. Ama bu slogan asla mutlak başarıyı övmez. Sporcunun elinden gelenin en iyisini yapmasına vurgu yapar. O yüzden de profesyonellik tamamen dışlanır.
Spor ve sporcuyla para ilişkisi kurmak kesinlikle yasaktır. Formalarda herhangi bir markanın taşınmasına bile izin verilmez. Tek maddi öğe madalyalardır. Bunun dışında herhangi bir ödül sporcuyla ilişkilendirilemez. Olimpik ruha zarar verdiği öngörülür.
Ama biz ruh hırpalama konusundaki ısrarımızı derhal devreye sokarız. Yaşar Doğu’nun 1948 Londra Olimpiyatları’ndaki başarısını kalkar ev ile ödüllendiririz. Olimpiyat Komitesi bu hediyeyi amatörlüğe veda olarak görür ve Doğu’nun 1952 Helsinki Olimpiyatları’na katılmasına izin verilmez.
Sonrası malum.
1980’lerden başlayarak olimpik ruh; para, marka, sponsorluk filan gibi kavramlar tarafından kuşatılır. Olimpiyatlar olimpizm felsefesinden fersah fersah uzağa düşer. Halkların yoksulluğa mahkûm edildiği dev organizasyonların, doping skandallarının, korkunç rekabetin, gözü dönmüş hırsın altında spordan para kazanma fikri yatar.
Coubertin’in hayalinin geldiği nokta bu.
Irk, din, dil ayrımı gözetmemeyi ana ilke edinmiş bir spor organizasyonunda ırkçılıktan ceza almış bir “sporcu”ya bayrak taşıtmak da bizim payımıza düştü. Ruh hırpalama konusundaki ısrara bak.
AMATÖR RUHU ASLA
Ama herkes vazgeçse onun ruhu vazgeçmez. Bizim de sessiz kalmamıza izin vermez.
Coubertin, başkanlığını yaptığı Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nden 1925 yılında istifa eder. Mesleğine, pedagojiye döner. Ölümüne kadar maddi sıkıntı içinde yaşar. Amatör ruhtan profesyonelliğe hiç geçmez. Kendisine sunulan tüm para tekliflerini reddeder.
Coubertin çok acayip insandır. Bedeni Lozan’a, kalbi vasiyeti üzerine olimpiyat ateşinin ilk yandığı yere, Olimpia’ya gömülür.
Yüreği ayrı bedeni ayrı sızlıyordur şimdi.
Paylaş