Paylaş
Çok şahane futbol oynadıkları için.
Listem çok uzun. Saysam şimdi, burdan 1982 Dünya Kupası’na yol olur. Önce Sokrates derim. Sonra Maradona’yla devam ederim. “Vay benim Messi’yle aynı yıllara düşen şanslı ömrüm” diye bi başlarım, anlatmalara doymam, sizi darlarım.
Ama esas, futbolcu olmadıkları için müteşekkir olduğum adamlar var.
Futbolu mecburen bırakan, sanata futboldan armağan, kuşaklarını derinden etkileyen üç isim: Albert Camus, Ahmet Erhan ve Eduardo Galeano. Onları futbol oynayamayışlarına borçluyuz. Çok acayip.
Cezayir Üniversitesi’nin parlak felsefe öğrencisi Albert Camus, felsefeden de yazmaktan da daha büyük bir aşkla bağlıdır futbola. Üniversitenin genç takımında kalecidir. Tutkulu ve çok cesur bir kaleci olduğu söylenir. Ancak ciğerleri futbol oynamasına izin vermeyecektir, tüberküloz yüzünden futbolla vedalaşır.
Camus, her zaman en büyük tutkusunun “tereddütsüz futbol” olduğunu söylemiştir. İnsanların, gerçekleri, felsefe ve dogmanın karışık dehlizlerindense futbolun yalınlığında bulabileceğini düşünür.
Futbol, Ahmet Erhan’ın da en büyük aşkıdır. “Adana Demirspor’un gelmiş geçmiş en iyi sol açığı” diye anılacak kadar iyi futbolcudur. Fakat bir maçta kaval kemiği kırılır. Belki iyileşebilecektir ama küser.
Küser, kırılır, burulur ve şiire başlar. Zaten biz onu hep küskün, hep kırık, hep buruk biliriz. Zaten biz onu öyle severiz. Çok severiz:
“günde üç maç yaptığın kavurucu sıcakların altında
Adana Demirspor’da Fatih Terim’le aynı takımda
epeyce sıyrık meşin bir yuvarlağın peşinde
Fatih Galatasaray’a doğru deplase oldu, sense şiire
kesilmiş bir süt kadar buruk
yıllar kaldı arkada ve önde”
İnanmazsınız Eduardo Galeano’nun da en büyük aşkı futboldur. Futbolcu olmak istemiştir fakat kendi ifadesiyle bacakları istememiştir. Öyle bir yeteneği yoktur. Bunu “Galeano değil, Lugano olmak isterdim!” gibi müthiş bir cümleyle anlatır. Futbolcu olamaz ama futbol dilencisi olur. Elinde şapkası ile dünyanın dört bir yanını gezerek “güzel bir maç” dilendiğini söyler.
Yazdığı enfes şeylerin yanında Gölgede ve Güneşte Futbol diye muazzam bir futbol kitabı da yazar. O kitap, kimilerinin başucunda yatar.
Galeano çekmiş gitmiş buralardan. Ben onun hayata bakışını “Hayırseverlik dikeydir, aşağılar. Dayanışma yataydır, yardım eder” cümlesi ile hatırlayacağım hep. Futbola bakışını da şu şahane cümlelerle:
“Televizyonda seyredilen profesyonel futbolun neşesi kaçmış durumda. Beş forvetli eski zamanları özlemle yâd edip şimdi geriye yalnızca bir tane kaldığını hüzünle kavrıyoruz mecburen, giderek bir tane bile kalmayacağını anlıyoruz: Herkes geriye, ilerde kimse kalmasın. Zoolog Roberto Fontanarrosa’nın belirttiği gibi, golcüler ve panda ayıları soyu tükenmekte olan türler.”
Albert Camus, Ahmet Erhan ve Eduardo Galeano. Onları futbol oynayamayışlarına borçluyuz.
Çok acayip.
Paylaş