Paylaş
Sevmekle ilgili yok bi sıkıntımız, bazen bir gülüşe feda krallığımız.
Ama onu başka sevdik. Kazım Koyuncu’yu çok sevdik. Dünyanın en kolay işiydi zaten Kazım’ı sevmek. İnsanın canını sıkacak kadar güzel insandı. Her türlü.
Kendini bütün dünyaya karşı sorumlu hisseden acayip bir adamdı. İnsanın, sanatçının, sporcunun sorumluluğu üzerine çok kafa yorardı. Etliye sütlüye karışmama gibi kaygıların sanatçının kişiliğini bitirmeye doğru giden bir yol olduğuna inanırdı. Hiçbir zaman “Etliye sütlüye karışmayayım” demedi. Dünyaya, ülkesine, memleketine, Karadeniz’e ve Trabzonspor'a karşı hep büyük bir sorumluluk taşıdı.
Bizi daha da perişan etmemek için “Çok fiyakalı bir hastalığa yakalandım baba. Hiç dert etmeye gerek yok” diyordu. “Şöyle güzel bir çalım, iyi bir pas ceza alanının dışından, Trabzonspor’a puan kazandıracak bir gol şutu için nelerimi vermezdim ki?” de diyordu aynı günlerde. O “sanculu kunler”de.
Kazım gittiğinden beri hayat, “Keşke görseydi” ile “İyi ki görmedi” arasında sıkışıp kaldı.
Keşke Trabzonspor’un her maçını görseydi. İyi ki Trabzonspor’un HES projesi fikrini görmedi. Keşke Trabzonspor’un her güzel çalımını görseydi. İyi ki “statükoyu deviren kahramanı”nın statükoyla nasıl ilişkilendiğini görmedi. Keşke Trabzonspor’un her gol şutunu görseydi. İyi ki nasıl yöneltildiğini görmedi.
Keşke Tolga Zengin’i görseydi. İyi ki memleket futbolunun ne hale geldiğini görmedi.
Keşke Gezi’yi görseydi. İyi ki genç ölülerimizi görmedi.
Çok adamlar kadınlar sevdik, mevzu değil.
Sevmekle ilgili yok bi sıkıntımız, bazen bir gülüşe feda krallığımız. Ama onu başka sevdik. En çok sevdik. Keşke. İyi ki.
Bizi koyverup gideli dokuz sene oldu. Yuzumuzdan biraz bile silinmedu hasret piçağunun yarasi.
Trabzonspor delisi. Dalga sesi. Dal incesi.
Paylaş