Paylaş
Sevdim severim.
Çok futbolcu sevdim; basketbolcu, yüzücü, atlet sevdim. Ama bazılarını bambaşka sevdim.
Sanırım anahtarı zorlayacağım kilit şu bu konuda: Bambaşka sevdiğim o sporcuların her biri, kendinden sonraki kuşakları derinden etkiledi, etkiliyor, sonsuza kadar etkileyecekler belli ki. Sanki biri olmasa diğeri olmayacakmış gibi bi bağ var aralarında. Öyle bi akış. Öyle bi devir daim.
HER ZAMAN VE HER YERDE ARKAMIZDA BİR BEYAZ GÖLGE
Benim basketbolla kurduğum bağın üç kahramanı vardır, çok basketbolcu sevdim ama onları bambaşka: Ken Reeves, Drazen Petrovic ve Sabonis.
Biz bi kuşak, Los Angeles’daki Carver Lisesi’nde okuduk, Koç Reeves’i ordan tanırız. Basketbola, hayata, genç olmaya ilişkin temel eğitimimizi Koç Ken Reeves’den aldık. Dersler aksar diye basketbola başından beri karşı olan müdür yardımcımız Sybil Buchanan gelir de bizi koçtan ayırır diye ödümüz koptu. Siz ilk bölüm deyin, ben ilk antrenmanımızın sonunda diyeyim, Koç bize “Her zaman ve her yerde arkanızda olacağım,” dedi. İçimizden biri cümlesini tamamladı: “Beyaz bir gölge gibi.”
O yüzden Koç Reeves’i Beyaz Gölge isimli bi dizinin kurmaca kahramanı sanmayın. Değil. Biz onu gerçekten bir sporcu gibi, gerçekten hocamız gibi, gerçekten kahramanımız gibi sevdik. O yüzden bizim için bugün ölen aktör Ken Howard değil, Koç Ken Reeves’tir.
Ken Reeves olmasa sanki Drazen Petrovic olmayacaktı, Sabonis olmayacaktı, sanki basketbol bu kadar büyük bi aşk olmayacaktı benim için. Sanki basketbolun Amedeus’u Petrovic’in de, basketbolun Einstein’ı, gelmiş geçmiş en büyük pivotu Sabonis’in de koçu Reeves’ti. Öyle bi bağ. Öyle bi akış. Öyle bi devir daim.
FUTBOLUN AKIŞINA AYAK KOYAN ADAMLAR
Futboldaki ilk kahramanım Sokrates’ti. Maradona’ya olan sevgimi Maradona bile duymuştur. Duymadıysa da kendi bilir. Bir de Cruffy. Babamdan aldığım en büyük armağanlardan biridir. Onun futbolunu dinleyerek büyüdüm. Barcelona’ya olan derin tutkumda izi çok büyüktür. Bugün Barcelona’nın oynadığı acayip futbolun oyun kurucusu Johan Cruyff’tur.
Sokrates de Maradona da Cruyff da gelecek kuşakları derinden etkilediler, futbolun akışına ayak koydular, sahanın içinde dışında kenarında onlardan gözümüzü alamadık. Futbol denen oyun oynandıkça adlarını aşkla anacağız. Sanki biri olmasa diğeri olmayacaktı, sanki Sokrates o topuk paslarını Cruffy’a verdi hep, sanki Cruffy topu durdurup pas verecekmiş gibi yapıp sonra topu aniden bacaklarının arasından Maradona’ya attı her zaman. Öyle bi bağ. Öyle bi akış. Öyle bi devir daim.
Bugün Koç Reeves’e ve Cruyff’a veda ediyorum. Aynı gün. Çok fazla bana. Veda dediğime bakmayın tabii siz, veda edemem ben, nereye ediyorum. Ben onları daha bin kere seveceğim. Birhan Keskin’in olağanüstü şiirinde dediği gibi:
“O senin ezel gününden kaderin
Sen onu nasılsa bin kere daha
Seveceksin.”
Paylaş