Paylaş
Olimpiyatlar, Dünya Kupası ya da Avrupa Kupası yoksa yaz sevmem. Sıcak hiç sevmem. Tatil zaten sevmem: Sıcaktır. Futbol yoktur. Sürekli bir takım isimlerin transfer edilip edilmeyeceğinden başka hiçbir şey konuşulmaz.
Transfer sezonu denen acayip zaman dilimi her geçen sene daha da tuhaflaşıyor. Sabahtan akşama kadar transfer haberi kovalayan spor basını emekçilerini elbette dışarıda tutuyorum. Ama artık iş “Kuaförü tüyoyu verdi: Belki de son tıraş”, “Karısı instagramdan Türk iç mimarı takip etti”, “Kuzeni İstanbul’daki kebapçının paylaşımını beğendi” düzeyinde ilerliyor. Öyle bir alt metin okuma, öyle bir örtük anlam çözme ki göstergebilim gözyaşları içinde kalır.
O vakit ben bugün Falcao’ydu, Kolarov’du, hanımı şunu takip ettiydi, vay geldiydiydi yok gelmediydiden kaçıp tarihin gördüğü en büyük sporculardan birini anlatayım. Abebe Bikila’yı.
Abebe Bikila 7 Ağustos 1932’de Etiyopya’da doğar. 20 yaşındayken ailesine destek olmak zorunda kaldığı için orduya katılır. Bir gün bir resmi törende ülkelerinin bayrağını taşıyan atletleri halkın nasıl sevgiyle kucakladığını görür. Ne istediğini o dakika anlar. Hemen o sene atletizme başlar. Norveçli antrenör Miskanen’in Etiyopya hükümetinin davetiyle ülkesinde çalışmaya başladığı yıllardır. Bikila çok kısa süre içinde kendini ispatlar. Atletizme başlamasının daha ikinci yılında elemelerde birinci olarak Olimpiyat vizesini kapar ama masada kaybeder. Etiyopyalı yetkililer, Bikila’nın yerine antrenmanlarda daha hızlı olan rakibi Biratu’yu gönderme kararı alırlar. Fakat futbol sevdası Biratu’yu olimpiyatlardan eder. Arkadaşlarıyla maç yaparken büyük bir sakatlık yaşar, top yine Bikila’dadır.
Bikila, o topu şahane kullanır. 1960 Roma Olimpiyatları’nda 2:15:16,2’lik derecesiyle altın madalyayı boynuna takar. Üstelik yalınayak. Rivayet şöyledir: Oyunlara katılacağı neredeyse son dakika belli olur ve sponsor firmanın Bikila’ya uygun ayakkabı yapacak yeterli vakti olmaz. Kendi ayakkabılarını giymesine de sponsorluk yönetmeliği izin vermez. Fazla seçenek yoktur. Dünya adını ilk kez duyduğu bu atleti ayakta alkışlarken, Bikila 42 kilometreyi, rekor kırarak ve yalınayak geride bırakır. Yalın ayak.
Adını, ülkesinin adını ve çok uzun süre kırılamayacak rekorlarını herkese duyurur. Olimpiyat altın madalyası kazanan ilk siyah Afrikalı atlettir. Etiyopyalı gençlerin ilham kaynağı, tam da istediği gibi halkının sevgilisidir artık. Ancak bir sonraki olimpiyat vizesini yine zor alır. Çünkü ülkesinde darbe yapmayı planlayan bir ekibin içerisinde olduğu iddiasıyla tutuklanır, neyse ki tutukluluk uzun sürmez, aklanır. Pistlerden epey uzak kalmıştır, hemen çalışmaya başlar ama bu defa da apandisit ameliyatı olmak zorunda kalır. Doktorlar “yatacaksın” der, Bikila içinden “koşacağım” diye cevap verir. Doktorlardan, basından, herkesten gizli antrenmanlara başlar, oyunlara gitmeyi başarır. 1964 Tokyo Olimpiyatları’nda da 2:12:11.2’lik derecesiyle yine rekor kırar, yine altın madalya kazanır. Üst üste iki Olimpiyat maratonu kazanan ilk atlet olarak tarihe geçer. Bu defa yalınayak değildir ama sanki maraton koşmamış Kordon’da elini koluna sallaya sallaya gezmiştir. Öyle bir rahatlık. Sonra yine başarılar, birincilikle bitirilmiş maratonlar, kürsüler, madalyalar ama sonrası çok hazin.
Önce büyük bir sakatlık, ardından korkunç bir kaza. 1969 yılında geçirdiği kazada, kaza yaptığı fark edilene kadar arabanın içinde sıkışmış halde kalır. Aylarca hastanede yatar. Yaşama döner ama koşmak nerede, ömrü boyunca bir daha yürüyemeyecektir. 1972 Münih Olimpiyatları’na şeref konuğu olarak tekerlekli sandalyeyle geldiğinde o ayağa kalkamaz ama on binler karşısında alkışlarla ayaktadır.
1973 yılında daha 41 yaşında beyin kanaması geçirir, çeker gider artık koşamadığı hayattan. Vedası tam da spora başlarken hayal ettiği gibidir. Etiyopya halkı yüz binlerle ve sevgiyle arkasından yürür.
Abebe Bikila bir keresinde “Başarı ve dram kardeştir” der. Olasılıkla dönüp kendi hayatına bakarak. 87 sene önce bu vakitler koşmaya başladığı hayatına. İyi ki doğmuş, iyi ki koşmuş.
Paylaş