Paylaş
Laf söz dinlemeyip de başımı belaya soktuğum zamanlarda ki buna iki üç günde bir, yok yok yalan olmasın şimdi, gün aşırı diyelim, iyi be tamam her gün diyebiliriz “Ulu sözü dinlemeyen ulur” derdi annem. “Ben sana demiştim”in atasözcesi işte. Kendisi de vaktiyle çok duyduğu için en çok kullandığı laflardan biriydi bu bence, zira hiç tekin birisi değildir. Bilge Teyze’yle birlikte Ankara’yı birbirine kattıkları maceraları yazarım bi ara. Çatlarsınız.
Annem, en çok bana ve babama kurardı bu cümleyi. Elbet evimizin “ulu”su oydu ve onu ne zaman dinlemesek babamla birlikte ulumamız fevkalade olasıydı. Annem her defasında haklı olurdu. Mesele her defasında futbol olurdu. Hadise her defasında hastanede son bulurdu.
Aslında o gün hastaneye gitmelik bi şey yapacak bi durumumuz hiç yoktu. Çünkü televizyona yapışmış 1984 Avrupa Futbol Şampiyonası’nı izliyoduk. Yalan: Michel Platini’yi izliyoduk. Yine yalan: Gözümüzü ondan alamıyorduk. Televizyonun karşısına mıhlanmış kalmıştık: Diğerleri kabul edilebilir belki ama bu çok pis yalan oldu: Babamla Platini’yi izleyip izleyip, topu arkamıza alıp şöyle acık dönerek aşırtma vuruşla gol atma taklidi yapıyoduk.
Platini olağanüstüydü. Akıldışıydı. Atılabilecek ve atılamayacak her biçimde gol atıyordu. O attıkça biz de babamla topa bi sağ ayağımızla, bi sol ayağımızla, bi durarak, bi mutfaktan koşarak, bazen uçarak filan vuruyoduk. Lüzumlu hallerde kafa atıyoduk. Platini gibi. Yalnız o penaltıyı kullanmasaydım iyiydi. Çünkü annem maçtan başını hafifçe bize çevirip “Yapmayın” dediydi “Yapmayın. Bak cam çerçeve kırılacak, bi sakatlık çıkacak, evde şu topla oynamayın.”
“Bi şey yok telaşlanmayın” dediler hastaneden. “Gece uyutmayın, gözlemleyin, mide bulantısı filan olursa derhal geri gelin” dediler. Annem kolay yatışmadı. Penaltı atarken halının ayağımın altından kaymasıyla yere yapıştığım esnada kafamdan çıkan o sesten çok korkmuştu. Babamla ben derhal rahatladık. İkimiz de çok severdik, bi futbolu bi hekimleri. Oldukça tatminkârdı bizim için hekimlerin “telaşlanmayın ve uyumayın” özeti. Gece bi sürü maç vardı, ne güzeldi. E uyumayınca okula da gitmeyecektim. Ne güzeli be şahaneydi.
Öyle olmadı ama. Babam iki saat sonra “Sabah iş var” dedi gitti uyudu. Benim de feci uykum geldi, annem beni uyutmadı, kendisi de uyumadı. Ağzımı açacak gibi oldum “Ulu sözü dinlemeyen ulur” dedi.
Annem yine haklıydı, mesele yine futboldu, hadise yine hastanede son buldu. Bu defa babam. “Bak Yıldırım, yola gideceğiz, yol üstü bi sakatlık filan çıkar, gitme şu halı saha maçına” dedi. Babamın o akşam, o maçta, halı saha ayağının altından kaydı, berbat biçimde sakatlandı. İki ameliyat oldu. Dizine platin takıldı. Günlerce yattı. Annem, o platin, havaalanlarındaki detektörlerde filan ne zaman ciyak ciyak ötüp, babamı yarım saat “Ameliyat oldum ben evladım, platin var, bak raporum, bak film, bak tam şurda” diye uğraştırsa kafasını kaldırıp o cümleyi kurdu.
Michel Platini, bu yöneticilik işlerine girdiğinde, formasını çıkarıp takım elbiseyi çektiğinde pek sıkılmıştım. Nedeni yok. Var tabii esasında. Sezgisel. Sevgisel. “Sen Platini’sin neden giriyosun bu toplara?” demiştim. “Ne işin var, ne geziyosun oralarda, nene gerek?” demiştim.
“Futbolla ilgili ulaşabileceğin en yüksek yerlere ulaşmışsın. Légion d'honneur nişanıysa takmışsın, şövalyelik kumandanlık filan ne varsa hepsini almışsın. Hepsini geç, dünya futbol tarihinin gelmiş geçmiş en büyük oyuncularından biri kabul edilmişsin, boşver ötesini, gözümsün bi sakatlık çıkarma” demiştim. Dinlemedi. Ulu olsaydım keşke.
Hiçbir konuda uzlaşması mümkün olmayan futbol camiasından kimi çevirip sorsak “Enfes futbolcuydu ama berbat bi yönetici oldu” dediler yıllarca onun için. Al şimdi de yolsuzluk, para transferi, bilmem ne iddiaları, görevin askıya alınması, bi sürü pis iş.
Platini, suçlamalarla ilgili “Bir yolsuzluk yok. Gerçeğin zamanla gün yüzüne çıkacağını ve masumiyetimin kabul edileceğini düşünüyorum” demiş. Öyle olmasını çok istiyorum. Yürekten istiyorum. Çok kıymetliler çünkü, çocukluğumdan kaldılar çünkü, babamın platini ve Michel Platini çünkü.
Bi de arabalarda platin olurdu, annem “Yavaş gidelim biraz” dediği halde babam derin yağmur suyuna çok süratli dalınca yanardı. Sürekli sanayiye gider “Platini yaktık yine usta” biçimde abuk bi cümle kurardık. Oralarda bi sürü beklerdik. Aç aç eve gelip sızlanırdık. Annemin kurduğu cümleyi biliyosunuz.
Paylaş