Paylaş
Yetmişlerde doğanların büyürken Adile Naşit’le karşılaşmaları kadar şahane bir hadise varsa o da denk geldikleri büyük sporculardır. Hatta çok rahatlıkla şunu söyleyebiliriz, bizim kuşak kadar çok efsane sporcu izleme şansı başka hiçbir kuşağa nasip olmamıştır.
Ben Nadia Comenaci’nin Montreal’de jüri üyelerinin ve dünya spor kamuoyunun aklını aldığı günlerde doğmuşum. Onu sayamadığımdan ilk olimpiyatım 1980 Moskova’ydı. Dört yaşındaydım. Steve Ovett ve Sebastian Coe diye iki isim duydum, sonra ömrüm hep efsane sporcuların ismini ezber ederek geçti.
O günden bugüne ezberim sürüyor. Ne şans. Ne güzel denk geliş. Nasıl bir mucize bir sporsever için. Marita Koch’u gördü bu gözler. Carl Lewis’i, Edwin Moses’ı, Olga Nazarova’yı. Dünya gözüyle Drazen Petrovic’i izlemiş bir kuşaktanım ben, daha nasıl anlatılır?
Efsaneler listesi o kadar uzun, o kadar şahane ki. Üzerinde hiç düşünmeden bir çırpıda sayabildiklerim bunlar. Bunun beş katı kadar bir ismi de atlıyorumdur:
Sokrates, Ecaterina Szabo, Jane Torvill- Christopher Dean, Butragueno, Boris Becker, Careca, John McEnroe, Sergei Bubka, Maradona, Kristin Otto, Stefan Edberg, Paolo Maldini, Naim Süleymanoğlu, Valerios Leonidis, Katerina Witt, Gary Lineker, Ivan Lendl, Romario, Ekaterina Gordeeva-Sergei Grinkov, Martina Navratilova, Rudi Völler, Lotar Matthaus, Enzo Schifo, Natalia Bestemianova- Andrei Bukin, George Best, Roberto Baggio, Micheal Johnson, Pierre Littbarski, Gabriela Sabatini, Micheal Jordan, Zinedine Zidane, Haile Gebrselassie, Ayrton Senna, Arvydas Sabonis, Rinat Dasaev, Karl Malone, Andre Agassi, Magic Johnson, Steffi Graf, Larry Bird, Franz Beckenbauer, Toni Schumacher, Marco van Basten, Metin-Ali-Feyyaz, Michael, Schumacher, Alexei Yagudin, Hicham El Guerrouj, George Hagi, Fabio Cannavaro, Ronaldo, Micheal Pleps, Usain Bolt, Tyson Gay, Kobe Bryant, Ronaldinho, Wayne Rooney, Messi, Yelena Isinbeyeva, Roger Federer, Cristiano Ronaldo, Rafael Nadal, Buffon, Novak Djokovic, Neuer, Neymar, Ada Hegerberg, Alex Morgan, Kante, Hazard, Griezmann…
Bu efsanelerin üçünü; Rafael Nadal, Roger Federer ve son şampiyon Novak Djokovic’i konuşuyoruz bu hafta. Wimbledon’un hem finalinde hem yarı finalinde yaptıklarını. Hem akıl dışı performanslarını hem sporculuklarını. Ben daha çok sporculuklarındayım. Diğeri zaten cepte.
2017 Avustralya Açık Tenis Turnuvası finalinde, tenis sporunun zirve maçlarından biri olan o acayip finalde kupayı kaybeden Nadal, ödül töreninde çıkıp “Buraya gelebilmek için çok mücadele ettim, çok savaştım. Ama Roger benden biraz daha fazla hak etti,” demiş önce elindeki tabak biçimindeki ödüle, sonra Federer’e verilecek görkemli kupaya bakarak “Gözüm esasında bundaydı” demişti. Yenilgiyi böyle bir güler yüzlü özgüvenle taşımış, rakibine saygıyı eksik etmemişti. Konuşma sırası gelen Federer de yüzünü seyirciye değil Nadal’a dönüp “Tenis zor spor. Beraberlik yok. Eğer böyle bir şey olsaydı Nadal ile kupayı paylaşırdım. Bu gece beraberlik olsa ben bunu kabul ederdim. Zor bir rakip vardı: Rafael Nadal” demişti.” Bence maçtan daha görkemliydi ödül töreni.
Bu sene Wimbledon yarı finalinde yine Federer’e yenilen Nadal, daha teri soğumadan ilk iş rakibini tebrik etti, final için şans diledi. Sonra beş saatlik Federer-Djokovic finalinde tenis sporunda olabilecek ve olamayacak her şeyin olduğu, tadına hem fazlasıyla doyulduğu, hem hiç doyulamadığı felaket bir maç izledik. Tarihin en uzun Wimbledon finali. Olağanüstü bir teknik savaş, olağanüstü bir konsantrasyon, olağanüstü bir mücadele. Ama ödül töreni yine Zeki Müren’in dediği gibi “Aşktan da üstün”dü.
Önce tenis tarihine adını “Ekselansları” olarak yazdırmış ve fakat kupayı Djokovic’e kaptırmış olan Federer aldı mikrofonu. “Unutulmaz maç” filan gibi bir şey diyecek oldular “Ben unutmak istiyorum” dedi. Yaşıyla ilgili vurguya “Umarım birilerine ilham verebilmişimdir.” dedi. Sakin, mütevazı ve zekâ dolu. Hemen arkasından zekâyla mizahın harmanladığı enfes bir cevap şampiyon Djokovic’ten geldi: “Ben ilham aldım!”
Sağ olun, var olun büyük tenisçiler. Başarınız tamam, ama şu yaptıklarınız çok kıymetli. Sayenizde içimizde bir his var aşktan da üstün.
Paylaş