Paylaş
Blatt cevap veriyor. "Benim için ilk akla gelen kişi buradaki çoğu kişinin bilmediği biri. Zeljko Obradoviç, kendisi yıllarca Yunanistan'da koçluk yapmış, 8 Euroleague şampiyonluğu kazanmış. Oyuna etki etme gücü gördüğüm herkesten daha büyük olan muhteşem bir basketbol dehası."
Fenerbahçe Nisan ayından beri oynadığı tüm maçlarda kaybetmeyi unutmuş, Obradoviç ise bir kez daha ne kadar harika bir deha olduğunu kanıtlamıştı. Sırp teknik adam bu seride, 3 maç boyunca sayısız kere maça etki etmiş, David Blatt'a sadece onu izleyerek bir kez daha etkilenmek kalmıştı.
Obradoviç ve öğrencileri dün akşam, Daçka'yı 90-74 mağlup ederek Türkiye Basketbol Ligi'nde finale adını yazdırdı.
Aslında Fenerbahçe'yi durdurmanın anahtarı çok netti. 40 dakika boyunca mücadeleyi bırakmayacak, sert savunma yaparak topu paylaşmasına izin vermeyeceksin. Rahatça pick and roll oynamasını durduracak, asist üzerinden havaya girmesine engel olacaksın. Daha fazla savaşıp ribaundlarda yenilmeyeceksin. Diğer yanda zavallı uzunlarına sadece screen yaptırmaktan vazgecip gerçekten oynamalarına izin vereceksin. Bir de tabi Obradoviç'in stratejilerine sadece reaksiyon vermek yerine kendi planını yapacaksın.
PLANSIZ, PROGRAMSIZ, ÇARESİZ
Ne yazık ki, Daçka'nın herhangi bir planı olmadığı parkeye adımını atar atmaz belli olmuştu. Blatt, 11-0 ile başlayan Fenerbahçe serisinin sonunda, tv molasından önce, takımını kenara çağırmıştı bile. Mola sonrasında Anderson hamlesi ile biraz olsun nefes almış, üst üste 6 sayı ile skoru 6-13'e getirmişti. Ama her zamanki gibi, doğru yaptığı şeyleri çabuk unutan Daçka'da çareyi bireysellikte aramak an meselesiydi. Fenerbahçe en iyi pozisyonları sabırla ararken, Daçka'da durum tam tersiydi. Herhalde koç Blatt, "Kim boş kalırsa mutlaka o atsın, boşverin zamanı, savunmayı okumayı, boyalı alanı" demiş olmalıydı. Yoksa bu oyunun başka bir açıklaması olamazdı.
35-46 ile biten ilk yarının ardından istatistik bir kez daha yalan söylemiyordu. Fenerbahçe kaydettiği 17 basketin 14'ünü asist üzerinden bulmuş, Daçka ise sadece 3 asist yapabilmişti. Sanki seride Yeşil Siyahlar önde, Fenerbahçe gerideydi.
Blatt'ın öğrencileri 3.çeyrekte farklı bir enerji ile çıktı sahaya. Serinin ilk 100 dakikasında bir boyalı alanı olduğunu unutmuş Daçka'da, Ziziç soyunma odasında isyan etmişti sanki. Clyburn'ün asistleri, Ziziç'e inen toplar ve Anderson'ın sayıları derken skor 49-53'e gelmişti.
Ama basketbol dehası bir kez daha ortaya çıkmış, bu anların oyuncusu Dixon'ı sahaya sürmüş, Bogdanoviç ile sert savunmayı dağıtmıştı. Daçka yine havlu atmış, kendi karakterine, bireyselliğe dönerek 4'e kadar inen farkın 18'e kadar çıkmasını sağlamıştı.
Blatt oyunun son 2 dakikasında, fark 16 iken mola aldığında, akıllarda hep aynı soru vardı.
Eurolague'de ilk 8 yapmış Daçka bu seriyi nasıl bu kadar kötü oynayabildi?
Belki de cevap birden fazlaydı. Koçu ve 4-5 oyuncusu her gün başka bir takıma transfer olan Daçka'da oyuna konsantre olmak mı zordu? Yoksa Fenerbahçe'yi yenmek için takım halinde çaba harcamak mı?
Seri baştan sona, Michael Jordan'ın efsanevi cümlesini hatırlatıyordu.
"Yetenekler sadece oyun kazandırır, takım olmak, akıllı oynamak ise şampiyonluk getirir"
Akılda kalanlar:
-Vesely'nin ilk maç sonrası dönüşü.
-Wanameker'ın Bogdanoviç'in suratında patlattığı top.
-Datome'nin Amerikan futbolu vari pasları.
-Kaliniç'in molaya giderken yerleri süpürmesi.
-Wilbekin'in kadro dışı kalması.
Akıldaki sorular:
-Fenerbahçe'nin rakibi kim olacak?
-Daçka'da kimler gidecek? Kimler kalacak?
-Fenerbahçe gerçekten Daçka'dan bir transfer düşünüyor mu? (Bu seriden sonra biraz zor gibi!)
Paylaş