Paylaş
Aydın Kababulut, maçın 85. dakikasında oyuna girdi…
Ligimizin olması gerektiği yerde olamayan oyuncularından biridir. Çok kuvvetli ve süratlidir… Topu sürerken bile yakalanması çok zor olan bir oyuncudur… İbrahim Üzülmez tam zamanında, belki de biraz geç aldı oyuna…
Konya atakları kesilir kesilmez, Aydın topu alıyor ve peşine birkaç Konyalı oyuncuyu takarak gidiyordu… Sayamadım kaç kez faul ile durdurulduğunu…
En son Konyalı bir oyuncu çaktı çelmeyi, düşüremedi… Adam oynamak istiyor… Volkan Fındıklı tutmaya çalıştı tutamadı… Sonunda sendeleyerek yavaşlayan Aydın’ı, formadan, arkadan, belinden yakaladı ve durdurdu…
Bizim hızlı hücum seyretme zevkimiz bitti…
Aydın’ın oynama arzusu gitti…
Belki bir gol izleme şansımız bitti;
Aslında futbol bitti…
Bedeli sadece sarı kart…
Oysaki tek bir pozisyondan 3 sarı bile çıkardı…
***
Anlattığım sadece bir örnek…
Bizim süper ligimiz bu Fauller ile dolu…
Buna “Yugoslav Faulü” diyorlar…
Basketbolda icat ettiler…
Hızlı hücumu kesmek için yapılıyor… Antrenörler, bir fiil taktik olarak çalışıyor, yapmayanı dövüyorlar…
İşin geçeği; oyunun bütün keyfini kaçırıyor…
NBA önlemini aldı… Avrupa da bu yıl, sportmenlik dışı sayacak bu Faulleri ve azalacak…
***
Futbolda bu Faullerin adı; “Türk Faulü” oldu…
Takımlarımızın en iyi yaptığı iş, hızlı hücumu, Faul ile durdurmak… Hakemler de sevmiyor hızlı hücumu;
Çok koşacaksın… Pozisyonu da kaçırabilirsin…
Onlar da cezalandırmıyor, hatta teşvik ediyor oyunun durmasını…
Hatta bazen; Hakem kendi yorulunca, çalıyor düdüğü… Maçı durdurup, “dinlenelim çocuklar(!)” diyor…
O da olmadı, galip takımın oyuncusu atıyor kendini yere, hakem geliyor, uzun uzun bir sohbet…
Olan, seyirciye oluyor…
Batıda çok az rastlıyoruz bu örneklere…
***
Biz Dünyanın en pahalı, en yeni statlarında oynamaya başladık...
Ancak zeminler, “oynanmasın” diye yapılmış…
Oynanmayan futbolu, kim izlemeye gider()
“Seyretmeyin” diyorlar…
Geçen hafta çocuklarım;
-----“Bugün derbi var baba” dediler…
“Ne derbisi oğlum?” diye sordum;
-----“Manchester derbisi” dediler…
-----“Bakar mısın Guardiola’ya; İngiltere’nin göbeğinde yeni bir Barcelona yapıyor… Lütfen Manchester City’i izle” diyorlar…
Tehlike büyük;
Okul kantinlerinde, Kevin De Bruyne’un attığı paslar konuşuluyor…
Leicester City, bu yıl ne yapar? deniyor…
Ve merak ile basketbol bekleniyor, Euro Lig bekleniyor…
Hazırlık maçları bile heyecan uyandırıyor…
***
Gençlerimiz, İngiliz ligini izliyorlar, olmadı İtalyan, Alman, İspanyol ligleri…
Artık farkı görüyorlar…
Paso lig ile “gelme” demişlerdi…
Onlarında zaten, niyeti ve parası yoktu…
Tribünler boşaldı…
Taraftarı olmayan maç, televizyonda bile izlenmiyor…
İzlenmeyen maçın “iddiası da” olmaz…
“Formasını da” kimse almaz!
Kazanmak güzel ama en önemli konu müşteri memnuniyeti
Seyirciyi mutlu etmek, işin en önemlisi…
Fenerbahçe’nin Zorya Luhansk ile oynadığı maçı hatırlayın ne demek istediğimi daha iyi anlayın;
Galip götürdükleri maçta, bir tane oyuncusu vakitten çalmaya çalışmadı… Son dakikalarda gerçekten sakatlanan oyuncusu bile kendini sahanın dışına attı ve orada tedavi oldu… Golü 96. Dakikada yediler, bir tanesi de gidip hakeme; “Ne yaptın?” demedi…
Bugün kaybettiler, yarın kazanırlar…
Gözünüze, bizim takımlarımızın böylesi maç sonunu oynadığını ve golü yediğini getirin; anlatmak istediklerim daha iyi anlaşılacaktır…
Bu haftadan bu kez hakemlerden bir örnek daha vereyim;
İnter-Juventus maçı;
İnter galip ve sahada 10 kişi, oyunun uzatma dakikaları, İnter kalecisi Samir Handanovic avut atışını geciktirip vakitten çalıyor…
Hakem, oyunu hiç durdurmadan, sarı kartını yüz metreden gösterdi… “Not alayım falan da” demedi. Yan hakem dönerek, “bunları da süreye ekliyorum” işareti yaptı…
Belki kitaba uymadı ama oyunun soğumasına izin vermedi…
Oyunu izlemek isteyenlere ve oynamak isteyene saygı duydu…
***
“Futbolu oynatmayarak”, kazanabilsek;
------“Ehh işte” diyeceğim…
O da olmuyor(!)
İşte Shakhtar Donetsk geldi; şapkamızı çıkartıp, kelimizi gösterdi…
Lucescu gittikten sonra güç kaybetti dediğimiz Shakhtar, Türk takımlarının seri katili oldu…
Önce Şampiyonlar Ligi ön elemesinde, küçümsenen Young Boys’a elendi…
Sonra bir alt lige düşerek;
Ligimizde dörtte dört yapan, Başakşehir’i evinde ve deplasmanda yenerek, fiyakasını bozdu…
Geçen yılın lig üçüncüsü, Aykut Hocanın Konyaspor’unu, kendi sahasında “ezdi”…
Ülkemizde ümit ile baktığımız, üst tarafı zorlayan takımların, Avrupa’daki durumunu, ortaya serdi…
Bizi kendimize getirdi…
“Oynatmayarak da”, başarılı olamadığımızı, anlattı…
***
Eskiden kendi halinde bir ligimiz vardı… Yine yenemiyorduk ama takımlarımızı izliyor, formalarını alıp, eğleniyorduk…
Şimdi o da bitti…
Türk Futbolu, tüm parametreleri ile dibe vurmuştur…
Yeniden toparlanmanın, uzun dönemli planlamalar yapmanın, işin felsefesini ve ruhunu kurgulamanın zamanıdır…
Benim, Futbol Federasyonu Başkanından beklediğim, budur…
Şayet görevini, “Türkiye Futbol Direktörü” sıfatında devrettiyse, o sıfattan da beklediğim budur…
Dünya Kupası'na gidememek, sadece bir sonuçtur!
Benim itirazım, işin alfabesinedir!
Paylaş