Paylaş
Sporcu cin gibidir…
Hatta insanoğlu cin gibidir.
Bulunduğu ortama uyum sağlar…
Bir anlamda sıvı gibi…
Bulunduğu kabın şeklini alır…
Çok başarılı olan bir takımı;
Olduğu gibi başka bir kulübe taşıdığımızda ummadık bir sonuç alabiliriz…
Aynı takım. bambaşka olmuş, kulübün şeklini almıştır…
***
Ben çıkamadım bu işin içinden…
Sonunda genlere bağladım…
Genleri yaratan ise;
O kulübün kültürü, masörü, çaycısı, taraftarı, dokusu, kokusu her şeyidir…
Kolay değişmez...
Kolay bozulmaz...
Ancak çok zor düzelir…
***
Örnek;
Fenerbahçe Ülker, Ataşehir’e taşındığından beri olmuyor…
Ne olduğunu çözemiyorum…
Ancak olmuyor…
En pahalısı, en kariyerlisi geliyor ama olmuyor…
Tadında, tuzunda, ruhunda bir eksiklik var…
Dere ağzının kokusu eksik kalmış gibi…
Belki de, “fazla profesyonel”…
Yanlış anlatmayayım;
“Dereağzına taşıyalım” demiyorum…
Belki Ataşehir’e, Dereağzı kokusu lazım…
Obradovic’in bu nedenle işi çok zor…
Genlerle oynaması gerekiyor.
***
Örneği arttıralım…
• Türk Telekom; Olmuyor...
• Kayserispor; Olmuyor…
• İstanbul ve Ankara Belediye; Olmuyor…
• Pınar Karşıyaka, tam tersi…
En küçük bütçeler ile olabilecek en büyük başarılar geliyor.
• Otuz yıl önceki Trabzonspor; Düşük bütçeler büyük başarılar kazanıyordu…
• Bugün ki Trabzonspor, tam tersi…
• Panatinaikos ve Olimpiakos basket takımları;
Krizden hiç etkilenmemiş gibiler… Her yıl bütçeleri daralıyor…
Ancak kulübün basketbol geni direniyor… …
***
Takım sporlarını sırrı burada…
Ancak; “Sırrı nedir?” derseniz;
--- Anlatamam…
Sadece;
“Çözümü, işletme kitaplarında yazan kadar kolay değil” diyebilirim.
***
Örneği biraz daha somutlaştıralım…
Siz Arda’ya;
Milli takımda veya Galatasaray’ da savunma yaptırabildiniz mi?
-----Hayır…
Arda’yı, Atletico Madrid’de seyrediyor musunuz?
---- O an takımın neye ihtiyacı varsa onu yapıyor…
Bir gün sizde Arda’ya hamallık yaptırabilirseniz;
O zaman büyük kulüp olursunuz…
***
Robben, Türkiye’ye gelse ne olur?
---- Malouda olur…
---- Drogba olur…
Takımın direksiyonunu verirseniz oynar…
“Takımın parçası ol” derseniz, küser…
***
Sneijder, Terim döneminde oynamaz(!)
Mancini; Direksiyonu eline verir… İstediği yerde oynatır.
Sneijder kahraman olur(!)
Manchester’e gider…
Bir bakmışınız sol bek bile oynuyor…
Hep birlikte şaşırırız…
Selçuk; Terim ile oynar… Mancini ile tanıyamazsınız(!)
Özetle makine değil bunlar…
İki iki daha dört etmiyor takım sporlarında…
Bazen üç, bazen beş…
Maksat, istikrarlı bir dördü yakalıya bilmek…
***
İşte bu nedenle;
Takım sporlarının sırların çözmek oldukça zor…
“Kurumsallaşma ve profesyonellik” şık sözcüklerdir…
Ancak sihirli formüller değildir…
Şirketlerde, başarının vazgeçilmezi olan bu sözcükler;
Takım sporlarında bazen istenen çözümleri vermeyebilir…
Yukarıda, en harbi proje takımlarının aldığı çok kötü sonuçların örneklerini verdim…
Basit çözümleri yok bu işin…
Çünkü bu iş kolunun en büyük sermayesi insan…
İşin ilginç ve çözülemeyen yanı, bunlar çok pahalı insanlar…
Daha az ücret alan profesyonellerle yönetmesi zor…
Doğanın dengesine aykırı…
Profesyonelin maaşını arttırarak değerini arttıramazsın…
Özetle kolay değil başarıya giden yolun sırrını bulmak…
Ancak şu gerçeğin altı çizilmeli…
Benim anladığım kurumsallık;
“Sürdürülebilir” olmak…
Ötesini gidildiğinde işletme kitaplarında okutulan kalıplaşmış sözcükler, çözümlemiyor bu işin sırrını…
***
Ben de işin kolayına sapıyorum:
“Kulüplerin genleri” diyorum…
Genlerin değişmesi zaman alıyor…
Başkan falan değiştiğinde değişmiyor bu işler…
Masöründen çaycısına…
Taraftarından kokusuna…
Formanın rengine kadar içine siniyor kulübün…
O takıma gelen sporcu da o kulübün şeklini alıyor…
Bir örnek vermek en güzeli;
Futbolcu golü attığında değil, arkadaşının hatasını kapattığında;
Takımın çaycısı alkışlayabiliyorsa o futbolcuyu…
İşte o zaman doğru yoldayız demektir…
O takım büyür…
Paylaş