Paylaş
Sap ile samanı birbirine karıştırmadan derdini anlatabilmek bazen çok zor oluyor…
Bugünlerde o durumdayım. Konum da, Aykut Kocaman…
Spor medyasında Aykut Kocaman için, “kara” diyenler ile “ak” diyenler var…
Şimdi dikkat edelim buradaki “kara” veya “ak”, fikir değil kişidir.
Fikir olsa ben de “kara” veya “ak görüşünden birinin yanında yer alabilirim… Ancak kişi olunca olmuyor…
Çünkü insanlar, “hep hata” veya “hep doğru” yapmazlar… İnsanın eline kalem veriyorlar ise sen de bunların ikisini de görüyorsan, ikisini de yazmak zorundasın!
İnsanı değil de fikri tutunca kolay oluyor bu iş…
Birini seçmek ve onu hep övmek, ya da hep eleştirmek zorunda kalmıyorsun…
Tavsiyemdir;
Bunu siz de yaşamamın her evresinde yapmaya çalışırsanız, hayatınız kolaylaşacaktır!
***
Önce Aykut Kocaman’a sorularımı ve eleştirilerimi yazayım, unutmayayım…
Bir:
Aykut hocam, “ben de Fenerbahçe’nin oynadığı futboldan sıkılıyorum”.
İlk 35 dakika gerçekten müthiş oynuyor… Rakibi sahadan siliyor… Skora, oynadığı top kadar tesir edemiyor… O 35.Dakikadan sonra ister golü bulmuş, ister bulamamış olsun takım duruyor… Öyle pasif dinlenme falan da değil. Tam anlamı ile kontak kapatmak. Topu almak isteyen bir tek oyuncu kalmıyor. Genellikle bireysel hatalar da bu dönemde geliyor.
Rakibin özgüveni yerine geliyor ve bir daha geri dönüş hemen hemen hiç olmuyor. Elbette bizim gibi izleyen herkesin aklında, filmin başı değil sonu kalıyor…
İki:
Savunma ile hücumcular arasındaki mesafenin kısa olması gerektiği konusu bugün çağdaş futbolda tartışılmaması gereken bir gerçek… Sen de sürekli bunu gerçekleştirmeye çalışıyorsun… Bazen sıkıcı oluyor…
Anlıyorum ama ancak;
Arada mesafe açılınca bir o takım, bir bu takım hücum edince, orta sahalar boşalınca daha heyecanlı bir oyun ortaya çıkıyor… Taraftarın “güzel oyun” dediği de, aslında “keyifli heyecanlı oyun”…
Bunu da biliyorum ama…
Bu bazen de taktik olarak kullanılamaz mı?
Hani B planı olarak… Sonuç olarak mesafeler açılınca, bir o, bir bu takım hücum edince, yetenek farkı ortaya çıkacak… Daha yetenekli olan takım kazanacak… Bunu yıllardır yapan ve başarılı olan yerli hocalar mevcut. Kimi zaman sen de kullanabilirsin… Elbette yetenek konusunda, “sıkıntım var”, Diyorsan, ona bir şey diyemem…
Üç:
Ozan Tufan’ı kaybetmemek için sonuna kadar uğraştın mı? Bilemiyorum…
Bunlar düşüncelerim ve sorularımdı…
***
Şimdi gelelim başka gerçeklere…
Aykut Kocaman özellikle son iki haftadır konuşuyor…
Kendilerine karşı yapılan hakem hatalarını, açık açık isim vererek anlatıyor…
Üstelik bu hataların “basit bir yanılgı hatası” olmadığını ifade ediyor.
Fenerbahçe aleyhine hata yapan hakemlere, “yüksek not veriliyor” ve bu hakemler ödüllendiriliyor” diyor…
***
Kocaman’a cevap niteliğinde neler söyleniyor?
“Sen işine bak, takımın top mu oynuyor?”,
“Psikolojik bunalıma girmiş”,
“Hasan Ali’yi orta sahada oynatan sensin”,
“Eski Kara Kuvvetleri Komutanı gibi, vurdu mu oturtacaksın!”,
“Fenerbahçelinin futbol zevkini bitiren hocadır!”,
“Tribünleri dolduramıyorsun”,
“Büyük takım hakemi de yener”, diyenler oldu…
Hatta
“Sen sinsisin!”
Diyen oldu…
Adamın bulduğu, aldığı, kadroda yer açmak için Van Persie’yi gönderdiği Elif’i,
“Neden maçın başında oyuna sokmuyorsun?” diyen bile oldu…
***
Oldu da…
İsim ve maç belirterek verdiği örneklere;
“Haksızsın, hatalısın!”, Diyen olamadı!
Bir kişi bile “o pozisyon öyle değil böyleydi”, diyemedi…
Hepsi sorunun etrafında dolaştı, topu taca attı, hatta bir eleştiri daha yapmak için bunu bahane olarak kullandı…
“Yanılıyorsun hocam”, diyen olmadı…
***
Trabzonspor maçında Alper’in topuğunun üst tarafı, iki ayrı oyuncu tarafından ezildi… İki pozisyonda direk kırmızı karttı. Hakem Ali Palabıyık iki pozisyonu da es geçti...
Buralara “insani hata” diyebiliriz…
Notu 8,4 olarak verildi… Buna ne diyeceğiz?
8,4 sezonun en yüksek notlarından biri…
Anlamı da çok anlamlı:
‘İyi ve verimli performans’ demek…
“Önümüzdeki dönemde daha kritik maçlarda görev alabilirsin”, demek.
Oysaki aynı Ali Palabıyık’ın Fenerbahçe’nin galip geldiği Beşiktaş maçından sonraki notu 7,8 olmuş, iki hafta dinlendirilmiş ve o günden bu yana bir daha Beşiktaş maçı alamamıştı(?)
Palabıyık da değerlendirme yapabilen bir insan, elbette verilen notların neye göre verildiğine bakacak… Tavrını ona göre ayarlayacak.
Aykut hoca bunları söyledi…
“Aleyhimize hata yapan hakem ödüllendiriyorlar, bizim lehimize hata yaptığı sanılan hakem ise haftalarca maç almıyor,” dedi…
Yanlış mı söylemiş?
***
Ertesi hafta:
Gençlerbirliği maçında Mete Kalkavan gözünün önündeki pozisyonda, Issiah’yı atmadı…
Kocaman yine anlattı…”Meydan okuyorlar”, dedi.
Hakem Mete Kalkavan’ın notu yine 8,4 olmuş…
Yani ‘İyi ve verimli(!) performans’…
Kolay değişmiyor, değiştiremiyor…
Görüyorsunuz, adam “sıkıcı top” oynatsa da, haklı beyler!
Lafı çevirmeyelim, sap ile samanı bir birine karıştırıp lafı karambole getirmeyelim…
***
Desem de,
Mademki konu ilgi çekiyor, bu söyleneler Fenerbahçe taraftarından bile destek alıyor, o zaman yazılmaya devam edecek!
Ancak bir korku var:
“Ya bu kadar laf söylediğimiz adamın takımı şampiyon olursa”,
Ne olacak?
Aklıselim yazarlardan korkanlar oldu…
Onlar hemen koruma kalkanlarını taktılar…
“Sonuç önemlidir ama yolculuk da güzel olmalı”, sözcüğüne benzer cümleler ile emniyet kemerlerini taktılar…
***
Ben Aykut Kocaman’ı, Kopernik tezinin yanında yer alan “Dünya dönüyor”, diyen Galeo’ya benzetiyorum…
“İnkâr et Aykut, koşu mesafesi değersizdir”, demişlerdi…
Adam inat etti…
Bugün hepsi rakamlar ile konuşuyor…
Zaman, Kocaman’ı haklı çıkardı…
Ancak farkına varılmadı…
Şimdi yine bilimden bahsediyor, takımın bir bütün olarak hareket etmesi gerektiğini anlatıyor. Savunma ile forvet arasındaki boşlukların heyecan yarattığını, taraftara hoş geldiğini, futbolun seyir zevkini artırdığını ancak ‘doğru’ olmadığını’ anlatıyor…
Büyük bir ittifakla,
“Sen büyük takımın hocası olamazsın!
Diyorlar…
Zaman yine Aykut Kocaman’ı haklı çıkaracak!
***
2011 yılında Fenerbahçe’yi şampiyon yaptı… “Şike” dediler…
Engizisyon mahkemelerinde; “Kabul et Aykut, puanını silelim, affedelim”, Demişlerdi…
“100 yılık çınara leke sürdürmem, alın terimizle kazandık” dedi
Haklı çıktı…
Başkanı ve yöneticileri hapse atılmış, 5 değerli oyuncusunu satmak zorunda kalmış Fenerbahçe’yi süper finalin son maçına taşıdı… Oynanmadan biten maçta, yarım puan ile şampiyonluğu kaybetti…
Avrupa kupasında yarı final oynattı…
Yine yaranamadı…
Hem rakiplere ve maalesef kendi kulübüne…
Ayrıldı ve Konyaspor’a gitti…
Konyaspor; Türkiye ligini üçüncü sırada bitirdi, tarihinde ilk kez Avrupa kupasında oynadı. Türkiye Kupasını kazandı. Beşiktaş’ı yendi Süper Kupayı aldı…
Yine yaranamadı…
Konya’daki başarıları, şer cephesinin sesini kısmaya yetmiyordu…
Fenerbahçe’deki başarılarını unutup, “Küçük takımın büyük hocası” sözcüğünü çok sevdiler…
***
Dönüşü yine Fenerbahçe oldu…
İlk yarı boyunca Aykut Kocaman’ın oynattığı ‘sıkıcı futbol’ anlatıldı…
“Büyük takım hocası değil” dendi…
İlk yarıyı liderin üç puan arkasında üçüncü sırada bitirdiğinde şer cephesi, şaşkın ama azimliydi. Yılmadılar koro halinde; “sonuç değil güzellik önemlidir” tezine sarıldılar…
Bugünlerde Kocaman Adam yine konuşuyor!
Her konuştuğunda da haklı çıkıyor!
Birde “pes etse”,
Bir de “Evren, Dünya’nın etrafında dönüyor” dese…
Çok büyüyecek(!) ama demiyor işte!
Paylaş