Paylaş
Adı; Basketbolun patronluk savaşı;
Taraflar;
FIBA: Avrupa: Avrupa kıtasındaki minik takımdan, milli takımlara kadar tüm basketbol organizasyonunun yapan kurumdur…
ULEB: Avrupa’nın basketbolda önder kulüplerin başını çektiği bir organizasyondur… 1991 yılında kurulmuştur, Avrupa’nın erkeklerdeki en prestijli bir ve iki numaralı kupalarını organize eder… Birliğin genel merkezi İspanya'nın Barcelona kentindedir.
Savaşın kısa tarihi:
Avrupa basketbolunun, gölgede kaldığı dönemlerde, Avrupa’nın en büyük kulüpleri, FIBA’ya isyan etti;
“Sen bu ürünü pazarlayamıyorsun, bize bırak” dediler…
İspanyol takımlarının önderliğindeki harekete, süreç içinde bütün büyük kulüpler katıldı…
Ve Avrupa’nın erkeklerdeki en prestijli bir ve iki numaralı kupalarını, ULEB’in, diğer tüm organizasyonları, FIBA’nın yapması konusunda bir uzlaşma sağlandı…
Süreç içinde, Euroleague yönetimi, bu turnuvayı NBA’ye benzer bir organizasyona dönüştürmeye başladı… Yerel liglerin maç programları, milli maç organizasyonları, giderek Euroleague programına bağımlı hale geldi…
***
Ve savaş tekrar başladı:
FİBA, bir numaralı kupa -Euroleague- için bir şey yapamadı ama “ikinci kupayı ben organize edeceğim” dedi…
Savaşın başladığı dönem ile FIBA’ya Turgay Demirel’in başkan olduğu dönem çakışır…
Yumurta mı tavuktan, yoksa tavuk mu yumurtadan onu benim ayırt etmem mümkün değil…
Ancak Demirel’in savaşa, tankı ve topu ile gittiği bir gerçektir.
Turgay Demirel’in başkanlığını yaptığı FIBA;
Takımlara, "ULEB’in düzenlediği Eurocup'a katılırsanız ulusal liglerinizde oynayamazsınız, gelin benim düzenlenmeyeceğim turnuvaya katılın” dedi…
Biraz daha ileri giderek;
Eurocup’a katılan kulüplerin federasyonlarını, milli maç organizasyonlarına almayacağını söyledi…
İspanya, İtalya, Türkiye, Yunanistan, Sırbistan ve Rusya’nın olmadığı bir Avrupa şampiyonasının anlamının da olmayacağı bir gerçekti ama dedi(!)
Tehditlere diğer ülkeler pek pabuç bırakmadı ama bizim takımlar etkilendi…
Kulüplerin karar aşaması:
Bütün Avrupa federasyonları, kulüpleri, seçim konusunda serbest bıraktı…
Bizim ülkede iş biraz farklı yürüdü… FIBA Avrupa başkanının Türk olması sebebi ile karar aşamasındaki Beşiktaş, Banvit gibi kulüplere, baskılar geldi. Nitekim Türkiye hariç tüm ülkelerin takımlarının; kimi, FIBA’nın turnuvasına katılırken, kimi takımlar, ULEB’in turnuvasına katılmayı uygun buldu…
Bizim, ikinci kupaya katılmayı hak kazanan takımlarımızın tamamı;
Banvit, Beşiktaş, Uşakspor, Gaziantep ise Turgay Demirel’in yanında oldu ve FIBA organizasyonunu seçti…
Kendi Eurolegue’de oynama ihtimallerini yok ettiler…
Belki de gelecek yıl, bu bedeli ödeyeceğiz!
Şimdilik sonuç:
Şimdi zor durumdayız…
Biz pek önemsemedik ama geçen hafta Euroleague CEO'su Jordi Bertomeu konuştu;
'Gelecek sezon Euroleagu’de;11 A lisanslı takım ile birlikte Eurocup, VTB Ligi, Adriyatik Ligi, Almanya Ligi ve İspanya Ligi şampiyonları yer alacak. Wildcard olmayacak' dedi…
Konuşmanın Türkçe meali;
Türk takımları ne yaparsa yapsın, önümüzdeki yıl, Fenerbahçe ve Anadolu Efes ile sadece iki takım ile katılabilecekler…
Daçka, yatırım üzerine yatırım yapıyor, Euroleagu’de kalma ihtimali yok!
Galatasaray, yok!
Beşiktaş veya Banvit FIBA’nın turnuvasına katıldıkları için orada şampiyon olsalar bile Euro lige gelemiyorlar…
Şimdilik sonuç bu…
Bence ilk darbeyi Türk takımları yedi…
Aman kimse, “bize düşmanlar” falan demesin.
Bir strateji oyunu bu…
Bakalım ne olacak:
Takımlarımız, bu yılın sonunda karar verecekler…
Euroleague'e giden Efes ve Fenerbahçe için problem yok… Onlar yollarına devam edecek…
Peki, Daçka, ne yapacak?
ULEB’in organizasyonuna katılıp şampiyon olup, bir yıl sonra Euro ligi mi hedefleyecek?
Adriyatik liginden bir takım alıp onu mu şampiyon yapmaya çalışacak?
Yoksa FIBA’yı ve Turgay Demirel’i kıramayacak mı?
Aynı soru, Beşiktaş, Galatasaray ve Banvit için de geçerli olacak…
Benim sonucum ise şu;
Birileri patronluk savaşı verdi… İlk yarayı bizim gariban takımlarımız aldı…
Bilmem bizim güneyimizdeki savaşa benziyor mu?
Korkum:
“Bizi istemiyorlar, bizim bizden başka dostumuz yok!” gibi basit söylemlerle, içimize kapanmak…
Daha açık söyleyeyim; Futbola benzemek!
Türkiye Ligi'ni birinci hedef ilan edip, dünyaya, kulakları tıkamak…
“Euroleague bize haksızlık etti… O bizi istemiyorsa biz onu hiç istemiyoruz” gibi algılara kapılmak!
Kolay ve yanlış yolu seçmek!
Bu dönemde sıkça konuşulmaya başlanan, yanlış anlamaları da düzelteyim;
Euroleague; kafasına göre takım çağırmıyor…
A lisansı alabilmek ve sürdürebilmek için;
----En az, 10.000 kişilik salonda oynaması,
----Seyirci ortalamasının iki yıl üst üste 8.000 kişinin altına düşmemesi,
----Oyunculara yapılan ödemelerin düzgünlüğü,
----Disiplin cezası almaması,
----Borcunun olmaması,
----Kendi ligini, ortalamanın üstünde bir derecede bitirmesi,
----Bir ülkeden en fazla 4 takımın katılması…
----Takımların, Euroleague ve kendi liginde aldığı dereceler,
Gibi birçok kriterleri var…
A tipi lisansı alan takımlar, bu kriterleri yerine getirmedikleri takdirde lisansları ellerinden alınıyor...
Ayrıca, bu kriterlerin sonunda alınan toplam puanlar var…
Her sezon; son üç sezon toplam puanı en düşük takımı, Euroleague dışında bırakma hakkı, yönetimde…
Özet ile Euroleague yönetimi, “bu işi kafasına göre yapıyor” diyemeyiz… Ancak, “inisiyatifi, elinde tutuyor” diyebiliriz…
Örneğin önümüzdeki yıl Türkiye değil Almanya şampiyonun ligde oynaması bir inisiyatiftir… Bizim takımlarımızın FIBA’yı seçmiş olması etkili olabilir…
Bu yıl Eurolegue’de;
İspanya’nın 3 takımı, Rusya’nın 2 takımı, İtalya’nın 1, Yunanistan’ın 2 takımı varken, Türkiye 4 takım ile temsil edildi. Özet ile 16 takımın 4 tanesi Türk takımı idi…
Seneye, 2 takım ile mücadele edeceğiz…
ULEB yönetimine; “4 takım ile oynarken iyi, 2 takıma düştüğümüzde, kötü” demek olmaz!
Oyunu kurallarına göre oynayıp, yarışa devam etmeliyiz…
Ülke olarak taraf olmamalıyız, kulüpleri kararlarında özgür bırakmalıyız!
Turgay Demirel de; 25 sene yönettiği Türkiye basketbolunu yönlendirmeyi bırakmalı…
FIBA başkanlığı ile Türk basketboluna katkı sağlamaya çalışmalı, kendi kariyeri için bizim takımlarımızı zor durumda düşürmemeli…
Paylaş