Paylaş
Fenerbahçe, geri dönüşü olmayan bir yolculuğa çıktı…
Madrid’de kaybetti; “Geri dönüş yok” dedi.
Berlin’de finalde, son topta, kaybetti yine; “Geri dönüş yok” dedi…
Bu akşam İstanbul’da, yine Final Four’da ve aynı marşı söylüyor:
“Sevdik seni her şeyden çok, Fenerbahçe bize bu yolda geri dönüş yok! ”
Diyor…
Tıpkı 98 yıl önce Atatürk ve arkadaşlarının Samsun’a, Bandırma vapuru ile geri dönüşü olmayan yolculuğa çıkarken söylediği gibi…
***
Bandırma Vapuru, 98 yıl önce bugün, İstanbul’dan yola çıkarken İngilizlerden vize almak zorundaydı… Çok yazılmasa bile İstanbul İşgal altındaydı…
Bugün ise İstanbul; Türkiye Cumhuriyeti’nin kalbi ve Avrupa’nın en değerli spor şölenine üçüncü kez ev sahipliği yapıyor…
Bir yandan da Atatürk ve arkadaşlarını anıyor…
İstanbul’un bu kez bir de, takımı var…
Hem de Kurtuluşu simgeleyen bir takım…
Ülke karanlığa düştüğünde, Fener gibi aydınlatan, yol gösteren bir takımı;
Fenerbahçe’si var…
Bir de giderek basketbolu öğrenen müthiş bir taraftarı var…
***
İki tane örnek vereyim size:
Birincisi, CSKA- Olimpiakos maçından; Maçın bitimine 3 dakika kala Spanolis’e yapılan faulü, hakem görmedi veya görmek istemedi… Oyunu devam ettirdi… Fenerbahçe taraftarı hep birlikte tepki gösterdi. Hakem bir yanlış düdük daha çalarak hatasını telafi etti…
Kendi takımının olmadığı bir maçta; belki de finalistin adını değiştirdi…
Bir de bizim maçımızdan;
Sanırım ikinci çeyrekte oldu…
Hakem düdüğünü çaldı ama faul mü, yoksa hatalı yürümemi, vereceğine karar vermemişti… 10.000 kişi ayağa kalkıp hakemlerin kendi aralarında “kollarını dolaştırarak” yaptığı hatalı yürüme işaretini yaptı… Hakem de, olması gerekene uydu…
***
Final Four’lar, basketbolun bayramıdır…
Basketbolun gala gecesidir…
Bu turnuvayı, 213 ülke yayınlıyor, milyarlarca insan izliyor…
Ne mutlu ki bize, artık bizim de oraya sürekli katılan bir takımımız var…
Final Four diğer maçlara benzemez… Bir başka türlü oynanır… Aslında Satranç’a benzer Final Four oyunları…
İstanbul, son yılların en ünlü satranç ustalarını bir araya topladı…
Spanolis, Teodosic, De Colo, Bogdanovic, Kostas, Sergie Llull hepsi oradaydı…
En fazla hak edenler, en güçlüler geldi bu şölene…
Bir tanesi gelmese eksik olurdu bu şölen…
İlk maç müthiş bir maçtı:
Kendine oynayan liderin, Teodosic'in takımı kaybetti...
Takımı için oynayan liderin, Spanoulis'in takımı kazandı…
***
Bizim maçı sanırım milyonlarca kişi ayakta izledi…
Totemler yapılmış, uğurlu formalar özen ile saklanmıştı…
19 Mayıs günü, “İzmir Marşı” ülkenin her yerinde çok güzel söylendi…
Ekpe Udoh bugün, önce potamızın altını yasak bölge ilan etti…
Sonra,18 sayı,12 ribaunt, 8 asist, 5 blok yaptı…
Bir o kadar da istatistiklere geçmeyen işler yaptı…
Vesely, çok arzuluydu12 sayı yaptı… Faulleri de, en kritik yerde 2 de 2 attı…
Bogdan, çok sıkı markaj altındaydı… Geç açıldı... Takımın ana merkeziydi…
Kalinic, yine takımın yüreği idi…
Kostas, kulübeden geldi ve takıma nefes aldırdı…
Teker teker saymayalım;
“Güzel takımın” tamamı çok güzeldi…
Başta Obra Reis olmak üzere…
***
Bunlar maçın küçük notları…
İzlediniz veya izlersiniz…
İşin gerçeği;
Real Madrid’i, sezonun tartışılmaz liderini, “artistler takımını”, tartışmasız yendik…
Başladık ve bitirdik…
Kolaymış gibi gözüküyor ama gelin bir de bize sorun;
Hep öndeydik ama hep korku içindeydik…
Şimdi sırada final var…
Bu kez o son top alınacak!
Hatta bu kez bu iş, O son topa kalmayacak…
Bu “güzel takım” bu sene hakkını alacak!
Bu yoldan geri dönmeyecek!
Paylaş