Oluşturulma Tarihi: Mayıs 07, 2004 21:33
İnsan ve diğer canalılarda haz duygusunu tamamen yeniden ele alan beyin araştırmacıları ilk ilginç sonuçlara ulaştı: Haz arayışı, karar verme sürecinin temelinde yatan başlıca unsur, hatta bilincin bile temelinde var.
Haz, genlerimizde kayıtlı. Matematik problemlerinin çözümü, dilbilimsel deyimlerin oluşturulmasından tutun, kumar oynamak gibi her tür kararın alınmasında haz duygusundan yararlanıyoruz; tüm kararlar haz duygusunun en yüksek düzeye ulaştırılması amacını taşıyor.
Beynimizde, hemen bütün önemli davranışlarımızı kimyasal maddeler salgılayarak ödüllendiren bir ‘Ödül merkezi’nin varlığı uzun zamandır biliniyor. Çağımızdaki beyin görüntüleme yöntemleri, cinsellikten tutun, çikolataya, uyuşturuculara ve müziğe kadar, insanların haz aldıkları bütün hareket, duygu ve düşünceler arasında ortak yönleri ve beynin belirli bölgelerindeki aktivasyonu belgelemektedir.
Günümüzde insanın haz aldığı şeylerin sayısının giderek arttığı, beyin ödüllendirme merkezinin artık fazla mesai yaptığı ve hedonist insan tipinin ortaya çıktığı da, bilimin kabul ettiği başka bir olgu.
Ozanlar, yazarlar ve metafizikçiler, her zaman haz üzerinde kafa yordular, ancak haz duygusu sırrını tam olarak ele vermedi. Beyin araştırmacıları ve sinir bilimciler, beyinde hazzın kaynaklarını ve bölgelerini bir bir ortaya çıkardılar. Beyindeki ödüllendirme merkezleri haritalandı. Dopamin’in haz gibi duyguların kimyasal ileticisi olduğu keşfedildi. Hatta bağımlılık gibi alışkanlıklarımızla dopamin ve ödül merkezleri arasındaki ilişkiler yüzlerce araştırma ile gösterildi.
Bütün bunlara rağmen bazı bilimciler bedensel zevk, ya da haz konusunun henüz aydınlığa kavuşmadığı inancında.
Bunlardan biri de Michigan Üniversitesi ruhbilimcilerinden Kent Berridge... Berridge yaptığı deneylerde, insanlardaki haz ile, hazdan çok farklı bir duygu olan arzu- hoşlanmanın birbirine karıştırıldığı düşüncesinde.
Oxford Üniversitesi’nden Edmund Rolls haz duygusunun beynin tümden farklı bir bölgesinde, gözlerin hemen arkasındaki orbitofrontal kortekste ortaya çıktığını öne sürüyor.
Bowling Green Eyalet Üniversitesi’nden Jaak Panksepp, Wisconsin Üniversitesi’nden Ann Kelley ve başka araştırmacılar da haz duygusunun dopaminden değil, opioid adlı bir kimyasaldan kaynaklandığına inanıyor.
Tüm bu bulgulardan sonra, araştırmacılar haz duygusunun beynin tam olarak neresinde ve nasıl oluştuğu konusunda yepyeni bir beyin modeli oluşturdu.
Yeni haz modeli
Bu modele göre,
Haz yaşamın sürdürülmesini sağlayan bir şey yapmanın karşılığında alınan bir ödül olmakla beraber, sadece bu kadar değil... Hazzın çok daha kapsamlı bir görevi var yaşamın sürdürülmesinde.
Haz, yiyecek seçiminden tutun matematik problemlerinin çözümüne kadar, her türlü kararların alınmasında etkili.
Eylemlerin tasarlanmasına yardımcı role sahip,
Farklı koku, görüntü, ses ve duyularımızı harekete geçiren çeşitli bilgileri ayırmamıza da olanak tanıyor.
Hatta, bilinç bile, hoşnutluk ve hoşnutsuzluğun kavranması sonucunda ortaya çıkıyor olabilir.
Yeni şüpheci nörologlardan Berridge, sıçanların farklı tatlara verdikleri tepkileri birbirinden ayırt etmeye başladı. Deneylerde, hoşlanma duygusu ile hazzın birbirinden farklı olduklarını keşfetti.
İki farklı duygu
Deneklerde daha önce keşfedilen atiklik, sıcaklık ve iyi niyet gibi duygular, kendi kendine cinsel doyuma ulaşma, ya da susamadıkları halde bir şeyler içme istekleri, hazdan çok arzuyu andırdığını yeniden keşfetti.
Istemekle hoşlanmak arasındaki farklılığa dikkat çeken ilk kişi oldu. Ancak, Berridge ve diğer araştırmacılar, dopamin ile ilgili ödüllendirme sistemi için, ‘haz’ sözcüğünün kullanılmasının pek de yerinde olmadığını gördüler. Örneğin Panksepp dopamin sisteminin güdülenim ve arayışla ilintili olduğunu, dünyayla bağlantının sağlanmasına olanak tanıyan arzu ve dürtülerin kaynağı olduğu görüşünde.
Scripps Araştırma Enstitüsü ruhbilimcilerinden George Koob da dopaminin, öncelikle devinim ve düşüncenin harekete geçirilmesiyle bağlantılı olduğu görüşüne katılıyor. Dopamin salınımı, bireye doğrudan haz sağlayıp onu ayakta tutabilmesine, öözelikle arzulanan hedeflere ulaşmamıza olanak tanıyacak davranış biçimlerinin seçimine yardımcı oluyor.
Obezlik ve uyuşturucu
Fakat dopamin, haz duygusunun kaynağı değil. Peki neresi? Bu soru önemli, çünkü bu merkez kesin bulunur ve hazzın kaynakları iyice belirlenirse, çağımızda bütün toplumları giderek tehdit eder hale gelen iki önemli sorun, obezlik ve uyuşturucunun üstesinden gelinmesi mümkün olabilir.
Haz duygusunu doğuranın, endorfin ve ensefalin gibi, opioidler adıyla bilinen bir grup kimyasal madde olduğu görüşü giderek yaygınlık kazanıyor. Ve bu kimyasallar arasında morfin ile eroin de var.
Yani keyif verici maddeler sadece dopamin sistemini hareket geçirmiyor. Hepsi, beynin derinliklerinde dopamin sistemiyle örtüşen bir devreyi ateşliyor.
Bu opioid devresi hazzın kaynağı olabilir mi?
Opioidlerin hazla ilintisinin bir kanıtı olarak, iştah açıcı etkisi gösteriliyor. Annelerinden ayrı kaldıkları için üzüntüye kapılan yavru sıçanlar, onlara yeniden kavuştuklarında opioid salgılıyorlardı. Ve anneleri olmadığında, opioid içeren ilaçlarla yatıştırılıyorlardı.
Yani, toplumsal hazlar ve özellikle tolumsal bağlılıkla ilintili huzur ve güvence gibi duyguların kökeninde de opioidler vardı.
Beyindeki yeri
Peki, opioid alıcıları beynin yerini de buldular: kimi alıcılar ödül merkezinin her iki ucuna serpiştirilmişti.
Ilk sonuçlar beynin ‘hoşlanma’ duygusuyla ilintili en önemli bölgelerinden birinin, beynin derinliklerinde dopamin sisteminin yanında yer alan, ventral pallidum bölgesi olduğunu gösteriyor.
Bu bölgeye opioidlerin enjekte edilmesi ile şekerli tatlardan hoşlanma dürtüsünün körüklendiği görüldü. Bu bölgenin zarar görmesi bu hoşlanmayı yok ediyordu.
Edmund Rolls önderliğindeki Oxford’lu bir araştırma grubuna göre de, haz duygusu salt beynin derinliklerindeki yapılardan ve opioid hücrelerinden kaynaklanmıyor. Beyin yüzeyine daha yakın olan hücreler de haz açısından can alıcı bir önem taşıyor. Daha da ilginci, her bir haz biçiminin bu sinir hücrelerinin tek bir altkümesiyle bağlantılıydı. Kimi hücreler şekerli besinlere tepki gösterirken, kimileri yağlı lokmaların yenmesi, kimileri parasal ödül v.b ile ilintili oluyor.
Bütün bu hücrelerin yeri de, beynin ön tarafında orbitofrontal korteks (OFK) adı verilen bölgedeydi. bu bölgenin duygularla bağlantılı olduğu çoktandır biliniyor. Oxford ekibi şimdi bu bölgeyi hedonistik düzeneğin kapsamına aldı.
Genlerimizde kayıtlı
Rolls ve arkadaşlarına göre, diğer duygular gibi, haz duygusu da duyusal dürtülere doğrudan bir tepkiydi; beyin taramaları (fMRI) sonucunda insanların içkiden, yemekten, ya da bir dokunuştan sonra bildirdikleri hoşlanma düzeyine göre OFK’deki etkinlik düzeyinde de bir yükselme ya da azalma oluyordu. Rolls’a göre hoşlanmayla ilgili çoğu duygu, muhtemelen doğuştan vardı, genlerimizde yer alıyordu ve evrimle gelişmişti.
Iowa Üniversitesi beyin araştırmacısı Antonio Damasio ve arkadaşları ‘duygulanım’ olarak haz ile, ‘duygu’ olarak haz kavramını ayırmak gerektiğine inanıyor. Ona göre, duygulanımlar davranışa yön veren fiziksel süreçleri içeriyor. Öte yandan, duygular yalnızca beynin bu fiziksel süreçlerden geçmesi durumunda ortaya çıkıyor.
Haz duygusu salt insana özgü karmaşık bir durum olmaktan çok, son derece basit ve evrimsel açıdan eski bir özellik olabilir.
Laval Üniversitesi’nden Michel Cabanac bu duygunun tek bir amaçla ortaya çıkabileceğini, bunun da edimlere yön vermek olduğunu belirtiyor. Bu amaçla bir dizi deney yapan Cabanac’a göre, alınan kararların temelinde her zaman haz duygusu yatıyor.
Kumara kadar
Cabanac matematik problemlerinin çözümü, dilbilimsel deyimlerin oluşturulmasından tutun da, törel seçimlerin yapılması ve kumar oynamak gibi her tür kararın alınmasında haz duygusundan yararlandığımızı, tüm kararların haz duygusunun en yüksek düzeye ulaştırılması amacını taşıdığını öne sürüyor. Buna her ne kadar ‘gözüpeklik içgüdüsü’ adı verilse de, gerçekte haz peşinde koşmaktan başka bir şey değil.
Ne var ki, insanoğlu anlık doyumların esiri olmuyor. İnsanların anlık doyuma ulaşma arzusunun üstesinden gelebilme yeteneğine sahip olması bile eninde sonunda haz duygusunu artırıyor. Zira, insanoğlu yalnızca haz alma duygusunu ertelemek suretiyle uzun erimde ödüllendirilme olanağını elde edebiliyor.
Haz duygusunun karar alma sürecinde oynadığı can alıcı rol kimi uzmanların bunun insanlıktan çok önce evrilmiş biyolojik bir süreç olarak algılamasına yol açıyor.
Uzun süreli değil
Anlamı gereği hazzın uzun süreli olması düşünülemez. Bir başka göreve yönelmemiz, ancak haz duygusunun etkisini yitirmesiyle mümkün olabilir.
Cabanac bu bağlamda ele alındığında insanın haz peşinde koşarak gerçek mutluluğa erişmesinin de asla mümkün olmayacağına, çünkü gerçekten hoşnut bir durumda olduğunda insanın hiç bir zaman gerçek huzura kavuşmadığına dikkat çekiyor.
İnsan haz duyuyorsa, bu duyguyu bir şeye gereksinim duyduğundan yaşıyor. Mesele, insan yalnızca çok üşüdüğünde sıcak bir içeceğin, çok ısındığında buzlu bir içeceğin keyfine varabilir. Sıcaklık dengeye ulaştığında, kişi her iki deneyime de kayıtsız kalır. Tehlikeden uzak olduğumuzda, ya da herhangi bir şeye gereksinim duymadığımızda rahat ama kayıtsız bir tavır takınırız. Cabanac hazzın- duyusal hazzın mutluluk değil, bir keyif olduğuna inanıyor ve ‘Bana göre mutluluk kayıtsızlık durumudur’ diyor.