Yalansız hayat yok

Güncelleme Tarihi:

Yalansız hayat yok
Oluşturulma Tarihi: Mart 04, 2002 19:08

Çocuk 4 yaşından itibaren, yetişkin bütün hayatı boyunca, masum -beyaz yalanlar- söylediğine göre, yalanın hayatı sürdürmekte güçlü bir sosyal işlevi olduğunu belirtiyor uzmanlar. Özellikle insanın kendine yalan söylemesi istediğini elde etmenin de kolay bir yolu sayılıyor.

Kendini sevenler (Narsisist) ve amaca ulaşmak için her aracı mübah görenler (Makyavelist), başkalarıyla ilişkilerinde işbirliğinden çok aldatma eğilimindeler. Kişi önce işbirliği yapar arkasından da aldatmanın işaretlerini verir.

Bebekleri dünyaya leyleklerin getirmediğini öğrendiğinde, şaşkınlıktan ağzı açık kalan çocuk var mı sizce? Artık 5-6 yaşına geldiğinde kendisine söylenenlerin bir kısmının yalan olduğunu bilecek durumdadır onlar. Dahası, öncelikle masum yalanlar söylemeye de çoktan başlamıştır.

Dr. Yankı Yazgan, Marmara Üniversitesi’nden, çocuğun ne düşündüğünü başkasının bilmediğini farkettiği andan itibaren, yani 4 yaşından sonra yalanlarını sıralamaya başladığına dikkat çekiyor.

Neden peki?

Ya annesinin kızmasını önlemek..

Ya yapmak istediği şeylerin yasaklanmasına karşı önlem almak.. Kendini korumak,É özgürlüğüne sahip çıkmak.. İstediği yaramazlıkları yapabilmekÉ veya sevilmek, elde edebilmek vb için.

Hepimizin yaşamı böyle yalanlarla başlamadı mı ve böyle sürmüyor mu?

Yalan, tabii masumlarının, psikolog ve psikiyatristlere göre, belki de bizi bir arada tutan önemli bir sosyal rol oynuyor.

Kendini kandırma

Yalan, sadece başkasına mı söylenir?

Kişiye göre, belki de insanın kendine daha çok söylediği bir olgudur yalan.

Özellikle kendimize söylediğimiz yalanlara inanırız da üstelik!

İnanmamızın bir amacı var. Aslında, ‘‘kendini kandırmak’’, bizi bir arada tutan sosyal bir bağ olabilir. İnsanın, koruyucu ve paylaşımcı yanını dikkate almazsak, kendini kandırmak, istediğini elde etmenin en kolay yolu olabilir. Kendini kandırmanın büyüsü, hayat süreci içinde nasıl gelişir ve ne kazandırır?

Kandırmanın yararı

Başlangıç olarak, kendini aldatmak, insanı daha iyi bir yalancı yapar. İngiltere Rutgers Üniversitesi’nden Robert Trivers’a göre, kendini gerçek olmayan birşeye inandırırsan, aynı zamanda ikna edici de olabilmelisin.

Trivers’a göre, açık sözlülükle yapılan bir aldatmayı yararlı kılan bütün evrimsel güçler, kendini kandırmak için de kullanılabilir. Trivers, ‘‘Bilinçli bir mantık, sadece başkalarını kandırmak için kurulmuş sosyal bir alandır’’ diyebilecek kadar ileri gidiyor ve hatta bizi ve vicdanımızı rahatsız edecek derecede devam ediyor:

‘Gerçek bilinçsizlik içinde saklanmaktadır, bilinç de uydurmalarla doludur. Bu şekilde kendini kendi yalanlarına inandırırsan, ne ellerin terler, ne yerinde duramaz hale gelirsin, ne de güvenilmez bakışlar gibi aldatma işaretleri verirsin çevrene.’

Trivers’a göre, kendini kandırmak, kendini yükseltmek için de yararlıdır. Eğer, kendini rakiplerinden daha üstün olduğuna ikna edebilirsen, başarılı olma şansın da yükselir.

Tam tersi olarak da, sakarlık, çok zeki olmamak veya kolay kandırılabilmek gibi eksikliklerinizin farkında olabilmek, rekabet ortamlarında bir engel yaratabilir.

En iyisi, gerçek olmasa da ‘‘en iyi’’ olduğunuza inanmaktır.


Engel aşmanın yolu

Trivers, kendini kandırmayı en kötü noktasından ele alırken, başkaları bunun, sosyal olarak arzulanan bir yetenek olduğuna inanıyor. Bizler sosyal varlıklarız ve beraber çalışacak müttefiklere ihtiyacımız var.

Ancak, bunu söylemesi yapmasından daha zordur. Genellikle, takım çalışması demek, gruptan bazılarının ilgi alanlarını bastırmak demektir. Bu da bireylerin kendilerini kandırmalarıyla daha da kolaylaşabilir.

James Cook Üniversitesi’nden Michele Surbey, kendini kandırmanın, beraber çalışmanın başlatılmasındaki önemini gözlemlemedi. Michele, ‘‘Kendini kandırma yeteneği, bu psikolojik engeli aşmakla içiçedir’’ diyor.

Michele ve çalışma arkadaşı Amy Rankin, kendini kandıramamanın, ciddi kişilik tipleriyle ve birlikte çalışmakta çekingen kalmakla bağlantılı olabileceğinden şüphe ediyorlar.

İki araştırmacı, 113 üniversite öğrencisine, ‘‘Kendini Kandırma Anketi’’ ni sundular. Anket, kimi zaman genel konulara, kimi zaman da tehditkar fikirlere değiniyor. ‘‘Asla’’ ve ‘‘Her zaman’’ arasında 7 şıkka ayrılan ankete katılan gönüllülere, ‘‘Cinsel açıdan yeterliliğinden hiç şüphelendin mi?’’ veya ‘‘Bağırsak hareketlerinden cinsel olarak zevk alıyor musun?’’ gibi sorular soruluyor.

Bu şekilde fikirleri olduklarını devamlı olarak reddeden kişiler, büyük ölçüde kendini kandıran kişiler olarak kabul ediliyorlar.

Öğrencilere ayrıca, iki adet kişilik testi de verildi. ‘‘Mach IV’’ adlı birinci testin amacı, öğrencilerin, güdülerinin ne kadar farkında olduklarını ve bu bilgiyi başkalarını yönlendirmede ne kadar Makyavelist davranarak kullandıklarını ölçmekti. (Makyavelist: Amaca ulaşmak için ahlaka aykırı da olsa her türlü aracı kullanan kişi.)

‘‘Narsisist Kişilik’’ (Kendi benliğini seven, özseverlik) adlı ikinci test ise, aramızdaki bencil ve kendini beğenen kişileri ortaya çıkarmayı amaçlıyor.

İlginç sonuçlar

Sonuçlara göre, Makyavelist eğilimli kişiler, kendini kandırma testinden düşük puan alıyor. Surbey’e göre, ‘‘Bu grup, diğerlerine göre, bencil güdülerinin daha çok farkında ve bu güdülerini başkalarına yansıtıyor.’’

Ayrıca Narsisistlerin de gerçekleri gizleyerek birini kandırmada sorunları olduğu ortaya çıkıyor.

Araştırmacılar, ikişer kişi olarak ayrılan öğrencilere, ‘Kırk katır- kırk satır’ (Prisoner’s Dilemma) senaryoları sundular. Her birinde bir kişi, beraber çalışma veya diğerini aldatma arasında bir karar vermek zorundaydı.

Burada ortaya çıkan sorun şu: iyi bir performans Ğbaşarı- göstermen, karşındaki kişinin vereceği karara bağlıdır. Ancak, bunu önceden bilebilmen de imkansızdır. Eğer sen hile yapmayı ve rakibin de işbirliğini seçerse, o zaman en yüksek puanı sen alırsın. Ancak rakibin de aldatmayı seçerse, o zaman ikiniz de batarsınız.

Sonuç olarak her iki oyuncu da, işbirliğini seçtiklerinde en yüksek puanı alıyorlar. Ancak kışkırtmalar, kişinin ilk önce işbirliği yapacağının sonunda da hileye başvuracağının işaretleridir.


Hepimiz yalancıyız


Yalan, şu ya da bu sebeple karşımızdakini yanıltmayı amaçladığımız her türlü ifadeyi içerir. Karşımızdakini, ya da öteki kişiyi yanıltmak için sebeplerimiz muhtelif olabilir. İlk yalanımı ben hatırlamıyorum; ama en fazla dört yaşımda olmalıymışım. ‘Bilimsel olarak’ böyle... O yaşa geldiğimde, kendi düşüncelerimle başkalarının düşünceleri arasındaki farkları ayırdetmeye başladım. Benim aklımdan geçeni, diğerlerinin bilmediğini ve görmediğini farkettim.

‘Evet yattım!’

İlk yalanım. ‘İçeride ne yapıyorsun Yankı, yatağına yattın mı oğlum?’ sorusuna evet dediğimde, henüz yatmamış, oyuncaklarımı karıştırmaktaydım. Ama, ‘Evet, yatağımdayım’ dediğimde, yalanımı savurmuştum.

Daha küçük olsaydım, bu yalan zordu; çünkü başka birisinin benden farklı bir algısı ya da inancı olabileceğini henüz bilmiyordum. Bilmeyince, onların inançlarını değiştirmeye kalkışmam, onların fikirlerini kendi amaçlarıma uygun hále getirmem beklenemezdi.

Suç beyin hücrelerinde?

Beynimdeki bazı hücreler yalan söylememi mümkün kıldı. Dört yaşıma ulaştığımda, beynimdeki ayna hücreleri işlerini yapabilir durumda olduğu için, başkalarının bakış açılarının benden başka olduğunu anlamamla birlikte, yalanları başladım sallamaya.

Onların fikirlerini değiştirebilmek, inandıkları şeyleri kendi istediğim yönde etkilemek için yaptım bütün hepsini.

Önüme koydukları yemek berbattı, ama, ‘çok nefis’ deyip, tarifini aldım. İlk kez çıktığım bir kız pek beklediğim gibi değildi, ama benim ona áşık olmamı bekliyordu, ben de öyleymiş gibi yaptım.

Bu iyi niyetli ya da beyaz yalanlar, başkasının beklediklerini tahmin etmek, ben şöyle yaptığımda ötekinin böyle hissedeceğini tahmin edebilmek gibi bazı becerilerin bir şekilde gelişmiş olmasına bağlıydı.

Aklınıza gelen ilişkili kavram, empati olabilir. Bir başkasının belli bir hareketi yapmasını izlerken, beynimizde hareketlenen beyin bölgeleri, o hareketi kendimiz yaptığımızda hareketlenen bölgeleri de içermekte. Bir fark ile: frontal korteksin alt-orta bölümü hareketi seyrederken işler, yaparken ise bu aktivite yoktur (herhalde frenlemeye gerek kalmadığından ötürü). Hareketin benzeri zihnimizde otomatik olarak canlanır; hareketi yapmasak bile hareketin amacını anlayabilmemiz için ayna hücreleri ve çeşitli bölgelerdeki bağlantıları faaliyettedir.

Başkasının niyetini ve düşüncelerini çözebildiğimiz ölçüde, onları kandırabilirliğimiz artacaktır. Yalancılığımız, empati becerilerimizin gelişmişliği ölçüsündedir. Empati becerilerini nasıl kullandığımız ise, yalanlarımız ile pek orantılı olmayabilir.

Yalanın dozu

Yalanın yalanı. Lise 1 temel matematik kitabının ilk konularından birisinde vardı galiba; hani, ‘bütün Giritliler yalancıdır’ diyen Giritli filozof paradoksunu hatırlıyorum. Sorunun kendisi yanlış bilgiye dayanıyor galiba; filozof Megara’dan birisiymiş. Bir de bu bilmeceyi çözmeye çalışırken, ölçüyü kaçırıp, sağlığını hiçe sayan İstanköy’lü birisi daha var (adı Filetas). Yalancı filozof paradoksu hakkındaki yanlış bilgiler, ‘kasıtlı’ olsaydı, bir başkasının belli bir konudaki inancını değiştirmeyi amaçlasaydı, bir amaç gütseydi, o zaman yalan sayılabilirdi. Yalan, yanlış’ı içerir; ancak, her yanlış yalan değildir herhalde. Yalan yanlış konuşmamak için bu yazıyı burada kesmeliyim.

Yankı Yazgan

Çocuk Psikiyatristi Profesörü
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!