Oluşturulma Tarihi: Mayıs 07, 2005 01:43
Doğruyu söyledikleri sırada ise beyinlerinde daha az faaliyet var. Ayrıca, en serinkanlı katil bile, suçluluğunun yüzüne yansımasına engel olamıyor.
A.B.D Savunma Bakanlığı’na bağlı Yalan Makinesi Enstitüsü’ndeki laboratuvarında geliştirkilen yeni nesil yalan makinesinin ilk örneği hazırlandı. Makinenin, Bu suçluların yakalanmasında, sınırlardaki denetim noktalarında ve terörist zanlılarının sorgulanmasında kullanılması düşünülüyor.
Bilim insanları uzun bir süredir eski makinenin pek bir işe yaramadığın belirtiyorlardı. Ayrıca Amerikan Ulusal Araştırma Konseyi tarafından 2002 yılında yayımlanan bir rapora göre, makine, esas suçluyu masum insandan ayırma konusunda yetersizdi. Durum böyle olunca, Enerji Bakanlığı kendi personeline bu aygıtlar aracılığıyla uyguladığı güvenlik kontrollerinden vazgeçmek zorunda kaldı.
Yalancıları saptama konusunda eğitimli bir uzman olan Andrew Ryan "Artık dünyaya çok daha karmaşık bir gözle bakıyoruz. Yalnızca suç işleyenlerin değil, suç işlemeye niyetli olanların da peşindeyiz. Bugüne dek kullanılan yalan makineleri tüm bu işlevleri yerine getirebilecek beceriye sahip değil," diyor.
Yalanı ortaya çıkarmak
Yalanın ortaya çıkarılması için yüzyıllardır farklı yöntemler uygulanıyor. Bu uygulamaların temelinde, yalancı ve dolandırıcıların bedenleri aracılığıyla kendilerini ele verdikleri inancı yatıyor.
Eski çağlarda Çin’de zanlıların ağızlarına bir pirinç tanesi konup çiğnemeleri istenirdi. Yalan söyleyenlerin sinirden ağızlarının kuruduğuna ve bu yüzden de yalancıların ağızlarına yerleştirilen pirincin ıslanmayacağına inanılırdı.
Yalan makinesi pirinç tanesi deneyinden biraz daha incelikli, ama bir yığın sorunları da var.
Öncelikle, yeni başlayanlarda korku, öfke ve sinirler, yalan karşısında benzer fiziksel tepkiler oluşturur. Yalnızca yalan sınavından geçmek bile doğrucu kişilerin dürüst değillermiş gibi görünmelerine yol açacak biçimde huzursuz ederken, yalan söylemeyi alışkanlık haline getirenler sakin kalarak makineyi alt edebilirler.
Sorunun bir yönü de yalan makinesinin zorlayıcı yapısından kaynaklanır. Yalan makinesine tutulanların göğüs ve karnına soluk alıp verme hızını ölçen tüpler, bileklerine kalap damar etkinliği kaydeden bir kan basıncı kelepçesi ve parmak üçlarına terleme düzeyini ölçen elektrodlar yerleştirilir. Salt bunlar bile insanda kaygı uyandırmaya ve sonucu olumsuz yönde etkilemeye yeterlidir.
Yeni makine
Oysa, yeni aygıtta yalnızca denekle kameranın varlığından söz edilebilir. Bedene iliştirilen herhangi bir şey yoktur. Isıl kameranın boş bakışlarıyla baş etmek insana bebek oyuncağıymış gibi gelir. Gelgelelim, kamera yüzdeki en ince damarlardan akan kanı izlemekte ve böylece en ufak değişiklikleri saptamaktadır.
Bu yeni nesil yalan makinesi bir denek üzerinde test edildi. Denek koltuğa kurulup gevşediğinde bir cinayet senaryosuna göre kurgulanan sorgu başlar. Denek dana sonra sorgulamayı, New Scientist dergisindeki yazıda şöyle anlatır:
"Metalik bir ses benden bir dizi soruyu evet ya da hayır diyerek yanıtlamamı ister. Adın Susan mı? Evet. Bu sınavda sana şaşırtıcı sorular sormayacağımı anladın mı? Evet. O kadını bu akşamüstü aşağıda bıçakladın mı? Hayır.
Sesim dingin ve akıcı. Yanıtlamayı sürdürürken yüzümün kızardığı gibi bir duyguya kapılmıyorum. Bu arada daha önce kullandığımı anımsadığım olası cinayet aleti tornavidanın da aralarında yer aldığı bir listeyi okumaya çalışıyorum. Ne var ki, Ryan ve arkadaşları daha sonra verileri gözden geçirirlerken iki görüntüyü ayırıp yan yana koyuyorlar. Ilk görüntü normalmiş gibi gözüküyor. Ikincisinde, gözlerimin çevresinde belirgin kırmızı halkalar göze çarpıyor.
Korkunun Çehresi
Gerçekten bir suçlu olsam, bu görüntü başıma ciddi bir sorun açabilirdi. Gözlerimin çevresindeki yoğun kan akışı açıkça bir dövüş ya da kaç tepkisini ortaya koyuyor. Bu da, Mayo Klinik uzmanlarından James Levine ve Houston Üniversitesi’nden Ioannis Pavlidis’e göre, pekala yalan söylediğim anlamına gelebilir.
1990’ların sonlarında yaptıkları bir deney sırasında bu iki araştırmacı ağır çelik bir levhanın yere korkunç bir patlama sesiyle düştüğü sırada bir öğrenciyi ısıl kamerayla izlemişler ve kanın irkilen öğrencinin yanaklarından gözlerine akın ettiğini görmüşlerdi.
Araştırmacılar bunun kanı başın daha önemsiz bölgelerinden önemli bölgelere aktarmak amacıyla gelişen kaçma tepkisinin bir parçası olabileceğini düşündüler. Aynı deneyi altı öğrenci üzerinde yineleyen araştırmacılar her uygulamada gürültünün kanın göz bölgesine akın etmesine yol açtığına tanık oldular ve bu duruma "korkunun çehresi" adını verdiler.
Yüzde 84
Levine ve Pavlidis daha sonra kamerayı aldatmaya odakladılar. Insanları normal bir sohbet sırasında gözleyen araştırmacılar daha sonra onlardan birtakım öyküler uydurmalarını istedi. Denekleri öyküleri konusunda sorguya çektiklerinde dövüş-ya da kaç benzeri bir tepki gösterdiklerine tanık oldular.
Levine ve Pavlidis geliştirdikleri aygıtı düzmece cinayetlerde denemek üzere Ryan ile birlikte çalışmaya başladı. Ekibin çalışmalarını içeren ve 2002 yılında yayımlanan bir raporda laboratuvar benzeşimlerinde ısıl yüz görüntüleme yönteminin yalanı %84 bir kesinlikle belirlediğine dikkat çekiliyor.
Bu yöntemin yalan ve aldatmayı saptama açısından üstünlüğü, geleneksel yalan makinelerinin tersine, deneklerin tepkilerini isteğe göre değiştirememelerinden kaynaklanıyor.
"Soluğun tutulması ya da daha sık soluk alıp verilmesi suretiyle solunum hızının sıfıra indirilmesi ya da iki katına çıkartılması insanın elindedir. Ancak, yüzdeki en minik bölgelerde meydana gelen ısınmanın önüne geçebilecek biri, bildiğim kadarıyla, yoktur," diyor Levine.
Ne var ki, yöntemi eleştirenler var. bunun yalan makinelerindeki boşlukları doldurabileceğine pek inanmıyorlar. Isıl görüntüleme yönteminin, yalan dışındaki birçok farklı durumda da, kan akışında ani bir artış meydana gelebiliyor.
Bu noktada, başka bir keşif imdata yetişiyor: Neal Cohen, insanın nereye baktığından, baktığı şeylerin sayısından ve her birini izleme süresinden yola çıkarak, bir kişinin belli bir yüz ya da sahneye, daha önce tanık olup olmadığının belirlenebileceğini bulmuştu.
Tanıdık görüntüler karşısında insanlar gözlerini çok daha az gezdiriyor ve gözlerini daha önce gördükleri görüntülere yöneltiyorlar. Daha sonra, aynı şeyin bellek yitimine uğrayanlar için de geçerli olduğu saptandı. Şöyle bir kural çıkartıyor: "Bu tür tepkilerin kendiliğinden gelişen, kaçınılması olanaksız tepkiler olduğunu düşünüyoruz. Bir çırpıda oluşan bu tepkiler, gerçekte, bizler farkında olmadan da meydana gelebilir,".
Bu da, yalan söylemeyi alışkanlık haline getirenlerin göz devinimi, onları ele verir, demektir.
Buna göre, göz-izleyicisi, yalanın saptanmasında son derece güçlü bir ek araç özelliği taşıyor, şöyle diyorlar: "Insanların belleğini inceleyerek suçlu ya da suçsuz olduklarını saptayabiliriz".
Önümüzdeki yıl göz-izleyicisiyle ısıl kamera birarada kullanılacak ve cinsiyet, yaş, uyuşturucu kullanımı ve kültürel farklılıkların insanların tepkilerini etkileyip etkilemediğini anlamak üzere bir dizi inceleme yapılacak.
Tek güvenilir araç
Bugüne dek geliştirilen hiç bir yalan makinesinin, gerçek yaşamda tam anlamıyla güvenilir sonuçlar vermiyor; araştırmacılar, olası tek güvenilir teknolojinin fonksiyonel manyetik titreşimli görüntüleme (fMRI) yöntemi olduğu konusunda hemfikir.
Geçtiğimiz yıl yapılan bir fMRI araştırması, insanların yalan söylerken, beyinlerinin farklı bölümlerinden yararlandıklarını, oysa doğruyu söylediklerinde çok daha az sayıda bölümün devreye girdiğini ortaya koydu.
Taramalar, ayrıca, insanların hile yaptıklarında da beyinlerinin daha çok bölümünün devinime geçtiğini gösteriyor. En kuşkucular bile fMRI’nın en ümit verici yöntem olduğu görüşüne katılıyor.
Tüm yalanlar bir dizi özellik ya da davranış biçimine indirgenebilir mi?
Bu davranış ve özellikler utanç verici bir durumu önlemek için söylediğimiz beyaz yalanları, kendimizi korumak amacıyla söylediğimiz yarım yamalak gerçekleri ve acımasız bir caninin yüzünden akan sahtekarlığı yansıtabilir mi?