Güncelleme Tarihi:
Heyecanı olan bir derbiydi. Ortaya çıkan sonuç da normal. Her iki takım birer devre oynadı. İlk yarı Fenerbahçe’nin bariz üstünlüğü vardı. İkinci yarı da Galatasaray aradı. Galatasaray’ın gol atabilmesi için Sneijder’in topla oynaması gerekiyordu. Ya şutla ya ortayla. Öyle de oldu. Olcan da varlığını net bir şekilde golde ortaya koydu. Kısa boyuna rağmen ortaya çıktı. Ama Olcan bu golleri Trabzon’da da Antep’te de attı.
Dün akşam; Kuvvetli ve amacı olan atakları genelde Fenerbahçe gerçekleştirdi. Stoperde Ba, Kjaer uyumuyla Alves yerini kaybetti derken; kısacak Olcan'a attırılan o gol Fenerbahçe savunması için şüphe yarattı. Hamzaoğlu maça kazanma arzusuyla çıksaydı, kazanması işten bile değildi. Galatasaray orta sahası taktik oyun anlayışını da kaybetti.
Diego ile gelen gol Fenerbahçe’nin soyunma odasına önde gitmesini sağladı. İkinci yarı yenilen golden etkilenen bir Galatasaray takımı gördük. Özellikle 70’e kadar motivasyon kaybına uğramış, ‘yine mi yenileceğiz’ düşüncesi ile oynayan bir Galatasaray izledik. 70 ile 85 arası bambaşka bir Galatasaray izledik.
İlk yarısını Fenerbahçe’nin, ikinci yarısını Galatasaray’ın oynadığı her açıdan adilane bir maç oldu. Muslera, yine kalitesini ve önemini ortaya koyan kurtarışlar yaparak takımını oyunda tuttu ve puanda büyük pay sahibi oldu. Bu beraberlik, Galatasaray açısından moral, Hamza Hoca için ekstra kredi ve lig yarışı için küçük de olsa bir avantaj sağladı.
Uzun süre Volkan’ı yormayan sarı kırmızılılar dakikalar ilerledikçe bir tehdide dönüşebileceğine dair sinyaller vermeye başladı. Ve başlarda verim sağlayamayacağı düşünülen bu baskı, sahanın en kısa oyuncularından biri olan Olcan’ın kafa vuruşuyla gole dönüştü. Maçın hakkının beraberlik olduğu konusunda sanırım fanatizme yenik düşmeyenler dışında herkes mutabık kalacaktır.
Bu yazıyı yazarken maçın kıran-kırana oynandığını söyleyen yorumcuların sözleri tırmaladı kulağımı. Onlara buradan itiraz ediyorum. Hayır, hiç de kıran kırana değil... Galatasaray’ın uzun süre uyuduğu, dağıldığı bir maç izledik. Sadece Sneijder ve Muslera ayakta durmaya, oynamaya çalışıyordu. Onlar teslim olmadılar. Olcan’ın Sneijder ortasıyla (asistiyle demek daha doğru) attığı gol hem adil oyun adına bir isyan, hem de Aziz Yıldırım’a bir “sitem” gibiydi. Eh, futbolun fıtratında bunların hepsi var...
Böyle maçların kaderini nüanslar belirliyor, ufacık detaylar. Dün iki hocanın da 11’inin 9’u-10’u netti zaten. Tartışmasızdı. Kalan 1-2 detayda Pereira form durumlarını göz önüne aldı, doğru Gökhan ve Van Persie tercihleriyle vitesi elinde tuttu. Gökhan ne kadar büyük bir profesyonel olduğunu gösterdi 4 günde 2 defa... Hamzaoğlu’ysa bir kez daha evlat kriterlerini devreye soktu, sağda Sabri, forvette Umut’la başladı.
İşin gerçeği, “raporlarla- baskılarla” Galatasaraylılar tarafından kimyası bozulan Hamza Hamzaoğlu’nun çekingen taktiğini sahada Galatasaraylı futbolcular bozdu. Biraz yüklendiler, tarih yazamadılar ama hiç olmazsa yenilmediler. Vakit olsa kazanacaklar. Çünkü Fenerbahçe’nin pili bitmişti. Bakarsanız tarih yazmaya devam ettiler ama hesabın incesine girince, bu derbide kaybeden Fenerbahçe. Hayallerle gerçekler her zaman örtüşmüyor işte.
Fenerbahçe maçı kazanabilir miydi? ‘Evet’ kazanabilirdi. Pereira’nın uzun zamandır görmediğimiz kadar çok iyi oynayan Diego’yu çıkarması oyunun kaderini belirledi. Tamam o dakikaya kadar Galatasaray ciddi bir baskı kurmuş, gol mesajları veriyordu ve bir hamle gerekiyordu. Ama bu asla Diego’nun kenara alınması Meireles ile de geriye yaslanma operasyonunun başlatılması değildi. Bence Pereira bu konuda biraz dizini dövmeli.
Fenerbahçe eğer bitik Van Persie yerine Fernandao ile başlasaydı ilk yarıdaki oyun anlayışında galibiyeti garanti ederdi. Ama medya ve yönetim baskısı ile etki altında kalan Pereira, Hollandalı'yı Fernandao'ya tercih etti. Celtic maçında tesadüfen oyuna girip iki golle skoru çeviren, ardından da Ajax karşılaşmasında 70'te girdiği oyunda son dakikada attığı golle maçı kazandıran ve takıma Avrupa'da tamam yerine devam dedirten bir oyuncuya, yürüyecek hali olmayan Van Persie'yi tercih etmek bir teknik adam için eksi puandır.
Ve Fenerbahçe bir gol yiyor, kimden? Olcan'dan... Şaka gibi.. Olcan'ın yanındaki Josef ile Ba gibi iki uzun defans oyuncu var... İki Olcan'ı üst üste koysan ancak boylarına gelir! Ancak Olcan ikisinin arasından kafayı vurup, golü atabiliyor! Demek ki eğilerek top çıkarmayı hiç çalışmamış Fenerbahçeliler.
Önce şunu söyleyeyim; Fırat Aydınus hakem falan değil... Elbisesine bakınca ya da elindeki düdüğü görünce ona hakem diyebilirsiniz ama bana göre artık sahalarımızda düdük çalması çok tehlikeli bir hakem konumuna gelmiş. Fizik mükemmel, çok da yakışıklı... Oyuncularla ince ince esprileşiyor. Aşk filmlerinin unutulmaz jönleri gibi. Ama iş biraz zorlaştı mı, ciddi karar vermesi gerektiği anlarda korku filmlerindeki hayaletten korkup, mekanı bırakıp kaçan figüranlara benziyor.