Uzayda bir SÜPER DÜNYA keşfedildi

Güncelleme Tarihi:

Uzayda bir SÜPER DÜNYA keşfedildi
Oluşturulma Tarihi: Ocak 30, 2005 00:54

Bizden 50 ışık-yılı uzakta, Güneş Sistemimizin dışında yer alan ve ilk defa olarak gezegen olabilecek tüm şartlara sahip, yani Dünyamız gibi katı olan bir gök cismi keşfedildi! Bu koşullar yeni gezegeni Dünya dışı yaşama uygun hale getiriyor.

Geçen Ağustos ayında uzayda keşfedilen yeni bir gezegenle ilgili ayrıntılar yeni yeni ortaya çıkmaya başladı. 26 Ağustos 2004 unutulmayacak bir gün, Dünya dışında yaşam arayışlarında bir dönüm noktası oluşturuyor. İlk kez bizimkinden farklı bir güneş sisteminde yer alan bir gezegende, yaşamı oluşturabilecek koşullar saptandı. Kütlesi, yıldızıyla olan yakınlık gibi... Veriler son derece uygun. Astronotlar bundan önce tam 122 kez bu tür bir girişimde bulunmuşlar ancak başarılı olamamışlardı

Yeni keşfedilen gök cismi tam 123. gezegen.

Bu "Süper Dünya"yı keşfeden ise yine 1995 yılında güneş sistemi dışındaki ilk gök cismini bulmuş olan Michel Mayor.

Bu gezegenin kütlesi Dünya’nınkinin 14 katı olduğu varsayıldığından "katı" olma şansı yüksek.

Süper Dünya

Bunun şimdiye kadar keşfedilmiş olan ilk Süper Dünya olduğu varsayılıyor. Mavi gezegenimiz gibi bir çekirdek, katman ve kabuğa sahip olabilecek, güneş sistemi dışındaki ilk gezegen. Hatta burada su bile olabilir.

Ve işte asıl olağanüstülük de burada! Çünkü Dünya’da denklem basit: Suyun bulunduğu her yerde, diğer koşullar aşırı noktalarda olsa da yaşamın geliştiği bir gerçek. Şimdiye kadar Güneşimiz dışında, diğer yıldızların etrafında belirlenen gezegenler bu tür bir olasılık için fazla büyüktü: Kütleleri göz önüne alındığında gazlardan oluşmaları kaçınılmazdı ve bunlar suyu olmayan Jüpiter’i andırıyorlardı.

Mu Arae c adlı bu yeni gezegen, Dünya’dan 50 ışık-yılı uzaklıkta yer alan "Mu Arae" adlı bir yıldızın etrafında keşfedildi. Üstelik Mu Arae c’nin güney yarıkürede çıplak gözle görülebilmesi ise bir başka heyecan verici bir ayrıntı; Mu Arae c yıldızından 0.1 UA (Astronomik Birim- Dünya’yı Güneş’ten ayıran 150 milyon km’ye eşdeğer uzaklık birimi) uzakta; yıldızının etrafındaki turunu da 9.5 günde tamamlıyor.

Yeni bir yöntemi

Bu yeni gezegeni belirlemek için Michel Mayor’ın ekibi 1995’te uyguladığı yöntemi denedi. Yüksek teknolojili bir aygıt olan ve 2003 yılından beri yıldızların ışıklı spektrumunu kaydeden ESO teleskopunun içinde yer alan HARPS tayfçekerinden yararlandı.

Michel Mayor yıldızlar son derece parlak olduğu için mevcut aygıtlarla bunların etrafında dönen gezegenlerin görülmesinin mümkün olmadığını, bu nedenle en az dünyanın kütlesinin 7 katına sahip cisimleri saptayacak bir yöntemden yararlandıklarını kaydediyor. Bu kütlenin altındaki cisimler mevcut astronomi aletleriyle saptanamıyor.

İşte bu nedenle de uzay, bilim adamlarının güneş sistemi dışında 14 dünya kütlesine eşdeğer bir gezegen saptamalarından duydukları heyecan daha iyi anlaşılabiliyor. Sıra bu gezegeni örten sır perdesini kaldırmada...

Yeryüzünün temsilcisi mi?

Şimdiye kadar güneş sistemi dışında 123 gök cismini keşfetmiş olan uzay bilim adamları kütleler, yörüngelerin eğimi ve bu yeni dünyaların rotasyonuyla ilgili değişik verilere sahipler. Bu veriler o kadar değişik ki gözlemlediklerini açıklayabilmek amacıyla bizim güneş sistemimizden çok farklı gezegen modelleri geliştirdiler. Bu teorik modellerin amacı bu yeni dünyaların nasıl oluştuğunu belirlemek.

İşte tam da bu en çok benimsenen model Mu Arae’nin çevresinde dönen gezegenin Süper Dünya’nın ilk temsilcisi olabileceği umudunu doğurdu. Dünya kütlesinin 14 katı olan bu gezegen, yoğunluğu Dünya’nınkinin aynı olması koşuluyla 2.5 kat daha büyük bir çapa sahip olabilir. Bizim bildiğimiz değerin 14 katı olan yerçekimi kuvveti de görece düz ve "kaygan" bir zemine sahip olabileceğini gösteriyor. Yüksek dağlardan çok tepeler mevcut olabilir.

Gezegenin karbon dioksit gibi bileşenler, metan ve belki de hidrokarbür ve kükürtlü maddeler de içerebileceği ifade ediliyor. Bu yönüyle Dünya’nın ikizi olan Venüs’e benzeyebilir.

100 km. derinliğinde okyanus

Suya gelince, yıldıza yakınlığı göz önüne alındığında gezegenin sıvı durumda bir suya sahip olması zor, çünkü sıcaklık 700 dereceye yakın; ancak basınç yüksek olduğunda Ğatmosfer çok yoğun olduğunda böyle bir durum söz konusu olabilirĞ ya da gezegenin derinliklerinde su bulunması ihtimali söz konusu olabilir.

Şematik olarak bu gezegenin demir ve silikatlardan oluşmuş, aynı bileşime sahip bir katmanla çevrili bir çekirdek, kabuğunun ise su, karbon dioksit ve amonyaktan oluşmuş olduğu varsayılabilir. Tüm bunlar da yüz kilometre kalınlığında sıvı sulu bir okyanusla kaplı olabilir.

Gezegenin çapıyla karşılaştırıldığında oldukça ince, ancak derinliği sadece 10 km. olan büyük okyanus çukurlarıyla karşılaştırıldığında dev bir katman. Bu okyanusun dibinde tektonik plakalara, magmaya ya da kayalıklara rastlamak mümkün değil: Uçurumları buz katmanı örtüyor.

Bilim adamları bunun "klasik" bir buz olmadığını, örneğin 100 km.derinlikteki basıncın Dünya’da hissedilenin birkaç bin katı olabileceğini belirtiyorlar.

Bu durumda da su, karbon dioksit ve amonyak buzları sudan daha yoğun olacaklarından yüzeye çıkma olanakları olmayacak. Michel Mayor’un ekibinin keşfettiği gezegen hem kütlesi hem de yıldıza uzaklığı bakımından bir tür "okyanus gezegen" olabilir.

Süper bir Dünya, okyanus bir gezegen mi söz konusu? Mu Arae’nin etrafında saptanan gök cismi için bir başka seçenek de söz konusu: Göç sürecinden sonra yıldızlarına çok yaklaşmış olan Jüpiter kategorisinden dev gezegenlerden biri olma ihtimali.

Yaklaşma buharlaşırsın

Uzay bilim adamları gezegenlerin yıldızlarına çok yaklaşmaları halinde ‘buharlaşabileceklerini’ gösterdiklerini belirtiyorlar. Prensipte bu gezegenler yıldızlarından çok uzakta oluşuyor. Ancak yıldızı çevreleyen toz bulutu yeterince yoğun ise sadece birkaç yüz dünya kütlesi ağırlığına sahip Satürn ya da Jüpiter benzeri gezegen yıldıza yaklaşarak yavaş yavaş ağır gaz örtüsünü yitiriyor.

Birkaç milyon yıl içinde de sadece demir ve silikatlardan oluşmuş çekirdek kalıyor. Bu durumda Mu Arae gezegeni bir magma gezegenine benzeyebilir.

Ancak ortaya konulan modellere göre yıldızından çok uzakta gözüküyor. Çok uzak ve belki de daha az sıcak. Ancak bu durumda bile son derece spesifik basınç ve sıcaklık koşullarında suyun sıvı halde bulunabilmesi çok zor.

Bununla birlikte bilim adamları Dünya’da yaşamın uç koşullarda da var olabildiğine dikkat çekiyor.

Kesin olan şu ki Mu Arae potansiyel olarak yaşanılabilir gezegenler tarihinde yeni bir sayfa açıyor. Dünya dışında yaşamın izlerini sürebilmek için de sabırlı olup, Avrupa’nın "Darwin" uydusunun 2014’te uzaya gönderilmesini beklemek gerekiyor.

Darwin’in hedefi güneş sistemi dışındaki atmosferlerde yaşamın varlığının kanıtları olan ozon, su ve karbon dioksit aramak olacak.

BİR GEZEGENİ GÖRMEDEN YERİ NASIL BELİRLENİR?

Halihazırdaki gözlem cihazları uzaktaki bir gezegeni "görmek" için uygun değil: Yıldızı kendisinden birkaç milyon kat daha ışıklı olduğundan gezegen halesinde kaybolur. Uzay bilim adamları bu nedenle dolaylı gözlem yöntemlerinden yararlanır. Bunlardan en yaygını ise gezegenin oluşturduğu hafif çekim gücünün yıldızda neden olduğu titreşimi incelemektir. Böylece Jüpiter Güneş’i saniyede 12.5 m Dünya’yı ise saniyede 9 cm sallandırır.

Uzay bilim adamları "avlar"ının yerini belirlemek amacıyla yıldızın yaydığı tayf ışınlarındaki sapmayı ölçerler. Eğer yıldız bize doğru geliyorsa ışıklı tayfı maviye kayar, uzaklaşıyorsa kırmızıya. Bu tayfların zaman içinde değişim düzeni incelenerek gezegenin yörünge özellikleri hesaplanır: Asgari kütle, güneşine uzaklığı ve rotasyon periyodu.

En umut verici gözlem yöntemi ise 2006’da Corot’da kullanılacak olan sistem. Bu yöntem, gezegenin yıldız ile gözlem aygıtının ekseni arasından geçmesi umut edilerek yıldızdan elde edilen ışık oranının tam olarak hesaplanmasına dayanıyor. Böylece yıldız, gezegen ve gözlem aygıtının aynı çizgide bulunması şartıyla belki de Dünya büyüklüğündeki cisimlerin yerlerinin saptanmasını sağlayabilecek.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!