Güncelleme Tarihi:
Tayfun Talipoğlu, uzun yıllar yanında çalıştığı Uzan ailesini anlatıyor
Bir dönem İnterStar Televizyonunda muhabir olarak görev yapan ünlü televizyoncu Tayfun Talipoğlu, anılarını derlediği ‘‘Benim Yolum’’ adlı kitapta, Uzan ailesinin gazeteciliği kendi ticari ilişkileri için nasıl kullandıklarını somut örneklerle anlattı. Talipoğlu, Uzan ailesinin merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın adının haberlerde geçmesini yasakladığını açıkladı ve ‘‘tetikçi’’ konumuna indirgedikleri muhabirleri ‘‘kelle koparmakla’’ görevlendirdiklerini ifade etti. Talipoğlu'nun İmge Yayınlarından çıkan ve dokuz baskı yapan kitabından, Uzan ailesinin iş ahlakını ve gazetecilik anlayışını yansıtan çarpıcı olaylar şöyle:
YEKTA OKUR'UN ŞÜPHELİ ÖLÜMÜ
Yekta Okur telefon etti: ‘‘Adalet Bakanı Seyfi Oktay'dan bana randevu al’’ dedi. Temsilci varken bana niye söylüyordu ki...?
Tabii bunları soramazdım. Rica ettim Bakan Oktay'a. Ve günü geldi. Yekta Okur'la ben girdik önce odaya. Ben çıkmaya yeltenince, ‘‘Otur’’ dedi Yekta Okur ve beni ‘‘Ankara Temsilcimiz’’ diye tanıttı. Çıkışta, araba istemedi, ‘‘Yürüyelim biraz’’ dedi. Yeri geldi:
‘‘Efendim, beni öyle tanıttınız ama bu mesleği biliyorsunuz. Duyarsa Orhan Uğuroğlu üzülür, anlatamam da nedenini...’’
Bir an durdu. Bana doğru döndü:
‘‘Bazı problemler var. Onları çözersem, sen temsilci olacaksın. Çözemezsem zaten ben de giderim, sen de’’ dedi.
Aynı gün İstanbul'a döndü. Ve ertesi gün garip bir trafik kazasında öldü...
SON MAAŞIMI VERMEDİLER
Ayın beşinde, ‘‘tamam, faks geldi. Gelin alın maaşlarınızı’’ dediler. Ummamıştık ama sevindik. Çünkü o zamanlar, bir sanayideki çıraklar haftalık alırdı, bir de bizler. Parça parça gelirdi yani ücretler.
Ankara bürosuna vardığımızda, ‘‘karar değişti. Paranızı veremeyeceğiz. Cem Bey'in emri’’ dediler. Nasıl olur? Bizlerin hiç birikimi yok. Bir ay çalışmasak, hayat zor. Borç almayı da sevmem üstelik ama olacak gibi değil baktık, üstelemedik. Zor günler yaşadık ama mahkemeye de vermedik. Bir tek şeye yanarım o günlerden:
Fotoğraf makinemin, hiç kullanmadığım teleobjektifini sattık. 20 milyon lira karşılığıydı emeğimin. O gidiyor ağırıma.
STAR'DA ÖZAL YASAĞI
Star 1 Ankara bürosuna geldim. Temsilci Orhan Uğuroğlu. İşe başlayalı bir ay olmuştu ki Özal'la Uzan kapıştılar. Tehditler, sahte senetler derken, ayrılıverdiler. Özal adı yasaklandı haberlerde, oysa adam Cumhurbaşkanı. Biz yazıyoruz, İstanbul itiraz ediyor. Düşünün bir kere:
‘‘Cumhurbaşkanı Özal yurda döndü, şunları söyledi’’ diyemeyeceksiniz. Görüntüsü girmeyecek, adı geçmeyecek! Ya ne olacak? ‘‘Kısa boylu, tıknaz, tonton bir şahıs, Esenboğa semalarında göründü’’ mü yazacağız? Yazsak mutlu olacaklar da, olmuyor...
SPK BAŞKANI’NA KAMERA
Bir devrimdi. İlk özel televizyondu. Evimizdi. Her şeye karşın, severdim kurumumu. Haberlerimle elbet! Ama kurumumla ilişkilerimde hiç profesyonel olamadım ben. Kolay kolay çıkmaz yaşamımda yer alanlar benden. Ardan İstanbul'da, Genel Koordinatör'dür artık. Ankara büroda, Uğuroğlu. Çağırdı bir gün:
‘‘Kamu İdaresi Başkanı Üstün Sanver'i izleyeceksin!’’ dedi. ‘‘Bir dakika bile bırakmayacaksınız peşini. Hafta sonları kaybolurmuş bu adam. Ne yapıyorsa çekeceksiniz!’’
Hani, yakın geçmişte SPK Başkanı Karacan'a yapıldığı gibi. Kötü kokular geldi burnuma. İlk kez, ‘‘Olmaz!’’ dedim. ‘‘Üstün Sanver'in özel yaşamında yaptıkları beni hiç ilgilendirmez!’’ Ben yolumu çoktan çizmiştim. Bu mesleği politikaya atılmak için seçmedim.
BEDEN TERBİYESİ MÜDÜRÜ’NE KOMPLO
Bir de İstanbulspor var başımızda. Yenildi mi, kurumda herkes kaçacak delik arar. Hakemler ‘‘iltifatlardan’’ nasibini alır. İşte yine o günlerden birinde, bir emir geldi. İstanbulspor'un kaderini belirleyecek bir toplantı var federasyonda. Bana verildi görev. Zor buldum yerini. Artık tanınıyoruz ya, kimse sormadı ‘‘nereye gidiyorsunuz?’’ diye. İkinci kata çıktık alelacele. ‘‘İçerdeler’’ dedi sekreter. Başlamıştır diye toplantı, vurmadan kapıyı daldık içeri. İçerde, yaş ortalaması altmış beş, beş adamcağız, ‘‘eyvah basıldık’’ tavrıyla, fırladılar ayağa. ‘‘Ne oluyor?’’ dedi en yaşlısı. ‘‘Böyle içeri girilir mi?’’ ‘‘Girilmez efendim. Girilmez de biz, basın toplantısı var sandık’’ dediysem de saklayamadık gözdağı için geldiğimizi. Yine de başarılıydık bu ‘‘ilk’’ işimizde.
Kısa süre sonra, ‘‘kelle koparma’’da ‘‘ikinci’’ görev geldi. Milli maçı, Star ‘‘yayınlayacağını’’ söylemişti. Aynı gün, TRT de ‘‘yayınlayacağını’’ ilan etti. Telefon emrinde, o zamanki adıyla Beden Terbiyesi Genel Müdürü İhsan Coşkun'a ‘‘elimize verilen’’ sorular sorulacak, ‘‘bu işten çıkar sağladığı’’ havası yaratılacaktı. İçimden, ‘‘Dilerim genel müdür yerinde yoktur’’ diye dua ederek, bindim asansöre. ‘‘Yerinde’’ dedi sekreteri. Önce yalnız girdim yanına ve dedim ki:
‘‘Bana bu görev verildi. Çok da sevimli değil. Konuşacaksanız, sorular bunlar. Konuşmayacaksanız, siz Ankara dışındasınız. Ne ben sizi gördüm, ne siz beni...’’
‘‘Lüzum yok’’ dedi Genel Müdür İhsan Coşkun. ‘‘Konuşurum.’’ Kısaca dediği, ‘‘Kim para verirse o yayınlar. Engel olamam kimseye...’’
Tutmuştu beni yönetim. Koparılacak üçüncü kelle, Meclis Başkanvekili Yılmaz Hocaoğlu'nunkiydi. Cumhurbaşkanı Özal'ın, yetkileri kısacak by-pass yasası, Özal yurtdışında olduğu için, onun önündeydi. İmzalaması gerekti. Cem Uzan, sırf bunun için Ankara'ya gelmişti. Görev bana verildi. Konukları vardı yanında. ‘‘Konuşmam!’’ dedi Hocaoğlu. ‘‘İyi edersiniz’’ dedim ve ekledim:
‘‘Unutmayın: Ben, çok ısrar ettim. Ama siz ‘olmaz' dediniz.’’
Rahmetli anlamıştı durumu. Sadece teşekkür etti. Büroya döndüm. Sevinçle ‘‘Konuşmuyor’’ diyecektim ki Orhan Uğuroğlu:
‘‘Ben kendisiyle konuştum. Seni bekliyor’’ komutu verdi. ‘‘Ben sizi uyarmıştım!’’ diyerek başladım röportaja Hocaoğlu’yla.
Akşam yayında, eminim ki şoktaydı. Konuştuklarının bir bölümü ‘‘alınınca’’ bambaşka bir anlam çıkmıştı. Ertesi gün Meclis'in koridorunda, gariptir ama, ‘‘bana’’ sitem etmişti...
Uzan, Akit'e ‘Sizi dağıtalım’ teklifi yapmış
HÜRRİYET'i, Akit'i dağıtmakla suçlayan Uzanlar'ın birkaç hafta önce aralarında Akit'in de bulunduğu sağ basın yetkililerine, ‘‘Sizi biz dağıtalım’’ teklifi yaptığı anlaşıldı. Bu gerçek, Yeni Şafak Gazetesi yazarı Mehmet Yavuz'un dünkü yazısında ortaya çıktı. Yavuz, şunları yazdı:
‘‘Aydın Doğan elini çeksin bunlardan.
Cem Uzan'ın Park Medya'sına muhtaç olsunlar.
...
Daha birkaç ay öncesine kadar, ne birkaç ayı, birkaç hafta öncesine kadar, kapı kapı dolaşıp ‘‘Dağıtımınızıı biz yapalım. Kartelin belini kırmak için güçbirliği yapmamız şart. Aydın Doğan'ı yıkmazsak, size de bize de hayat hakkı yok. Bize gelin...’’ diyen kimdi, hangi patronun elemanıydı?’’