Nilgün Özbaşaran
Oluşturulma Tarihi: Haziran 19, 2005 20:59
Singapur’un göbeğinde kurulan "Biopolis", Japonya, Çin ve Güney Kore gibi ülkelere bile rakip olacak bir biyoteknoloji kenti. Batı’daki etik engellerin bulunmadığı bu merkezde çalışan bilim adamlarının % 80’i yabancı.
James Watson ve Francis Crick ile biyoloji biliminde yaşanan dönüm noktasından sonra bilim dünyası çok uzun bir yol aldı. Modern biyoloji biliminin temelini oluşturan bu çalışma bir anlamda bilim adamlarını, yaşamın temel süreçlerine yönlendirirken, diğer yandan da insan genom projesinin zeminin hazırlamıştı. Böylece 2003 yılında yaşamın dili çözüldü.
İnsan genom projesi ve benzer projeler bilim adamlarına yeni teknolojiler geliştirme imkanı verecek çok değerli veriler sunmakta. Yeni ilaçlar, güvenli tanı teknikleri, yeni tedavi yöntemleri, hedeflere uygun bir şekilde yetiştirilen bitkiler vb.
Fakat bu arada en az genom projesi kadar önemli olan başka gelişmeler de yaşandı. Kök hücre araştırmaları ve kopyalama tekniği.
Klonlama tekniği, Dolly’nin doğumundan en fazla ilgi gören bilimsel çalışmalarından biri haline geldi. Terapötik klonlama, yani tedaviye yönelik kopyalama tekniği klasik tedavi yöntemleriyle iyileştirilemeyen bazı hastalıklar için neredeyse tek alternatif olarak sunulurken, bilim adamları kendilerini yepyeni bir çalışma dünyasında buldular.
Dev projeler
Fakat Batı dünyasının bu gelişmelerdeki duyarlılığı çalışmaların etik engellere takılmasına yol açtı. Kimi ülkeler belli sınırlar koyarken, kimi ülkeler örneğin insan embriyosunun kopyalanmasını tümden yasakladılar. Böylece kimi bilim adamları araştırmalarını sürdürebilmek için Batı dünyasının dışındaki ülkelerdeki çalışma olanaklarını araştırmaya başladılar.
Uzakdoğu ülkeleri bu gelişmeleri yakından izliyordu. Mesela Japonya, Çin ve Güney Kore gibi. Fakat 2001 yılında Singapur’da bu ülkeleri bile geride bırakacak dev bir projenin temelleri atıldı. Projenin mimarı Singapur’da bir devlet kuruluşu olan A*Star bilim merkezinin müdürü Philip Yao idi.
Böylece geçtiğimiz yıl 200 hektarlık bir alanda biyobilişim, genetik araştırmaları, biyoloji mühendisliği, moleküler biyoloji ve biyolojik üretim teknikleri olmak üzere beş enstitüden oluşan olağanüstü bir biyoteknolji kenti yükseldi Singapur’un merkezinde.
Biyoteknoloji araştırmacılarının umutlarını gerçekleştiren geleceğin kenti "Biyopolis", biyoloji bilimi ve genetiğin yaşamımızı önümüzdeki 20 yıl içinde ne şekilde değiştireceğini gösteriyor.
Dolly’ci de orada
Biyoteknoloji bilimi gelecekte ne gibi ürünler yaratabilir sorusunun yanıt bulduğu bu bilim kentinde, bugün bizi hayretler içinde bırakan gelişmelerin yarın burada gerçeğe dönüşmeleri işten bile değil. Yeo, en modern laboratuvar teknikleri, etik kaygılardan uzak ve tabii her şeyden önce önemli miktarda ödeneklerle en iyi bilim adamlarını çekiyor adadaki bilim kentine.
Molekülerbiyoloji, genetik, nano araştırmaları, biyobilişimci ve tıp uzmanlarından oluşan 2000 kadar bilim adamı araştırıyor bugün Biopolis’te. Ian Wilmut ile birlikte kopya koyun Dolly’i yaratan Alan Colman ve Amerikalı biyobilişimci Wayne Mitchell de bunların arasında.
Kaliforniya’da küçük bir biyobilişim firmasıyla iflas eden Mitchell burada hayatından memnun. Singapur’da devlet bilimsel araştırmaları uzun vadede destekliyor. "Her bilim adamı projesi için yeterli miktarda para alıyor, işin püf noktası bu" diyor Yeo. (Die Zeit Aralık 2004)
Elektronik ve kimya endüstrisinde yaşanan patlamadan sonra Singapur yeni bir pazarın peşinde. İlaçlar sadece burada üretilmekle kalmayıp, burada geliştirilip test edilecek.
Yabancılar çok sayıda
Biyopolis’te çalışan bilim adamlarının yaklaşık %80’ı yabancı.
Aslında bu pek de şaşırtıcı olmasa gerek. Batıdaki yasalardan birçoğu burada geçersiz. Singapur’daki bilim adamları örneği birkaç yıl önce insan embriyosundan altı kök hücre dizisi elde ettiler.
Fakat Singapur’da biyoteknoloji alanında genç bilim adamları açısından önemli bir açık bulunmakta. Çünkü ülkedeki en önemli kariyer alanları bugüne kadar bilişim ve elektroteknik gibi mühendislik disiplinleriydi. Kimi yabancı bilim adamları bu nedenle asistanlarını ve öğrencilerini de beraberinde götürdüler. Batıdan en çok araştırmacı getiren ise İngilizler oldu.
Singapur Üniversitesi şimdi kendi bilim adamlarını yetiştirmek için çabalıyor. (Spiegel 13/2005) Amaç Singapurlu genç bilim adamlarına Batılı "konuk" bilim adamlarının araştırma heyecanını aşılamak. Batılı bilim adamlarına göre Singapurlu araştırmacılar hala biraz konformistler, eleştirel ve sorgulayıcı olmaktan uzaklar.
Aslına bu pek de şaşırtıcı değil aslında. Singapur’da çalışanların maaşları okulda aldıkları notlara göre belirlenmekte.