Bir arkadaşıyla tatile çıkan yaşlı kadın da arkadaşını önce bir güzel patakladıktan sonra boğmaya çalışmıştı. Üstelik yaşlı kadın kesinlikle şiddete eğimli biri değildi.
İki kadının yatak savaşı kanlı bir biçimde son bulduktan sonra yaşlı kadın ertesi sabah hiçbir şey hatırlamamış, sadece kötü bir
rüya gördüğünü ve düşünde kendisini saldırgana karşı koruduğunu söylemişti.
Oysa uyku ve şiddet birbiriyle bağdaşmaz. Hatta bir Alman atasözü de ‘Uykuda günah işlenmez’ der. Ne var ki bu deyiş bazı insanlar için geçerli değil.
Gece kurt
Kanadalı ve İngiliz bilim adamlarından oluşan bir araştırma ekibi, toplumun %2’sini aşan bir kesimin uykusunda saldırgan davranış biçimleri sergilediğini ortaya koydu. Şiddet eylemlerinin yelpazesi tehditkar bağırışlardan tokatlamaya kadar uzanıyor.
Gece saldırılarından zarar görenler de çoğunlukla kadınlar, çünkü uyku sırasındaki şiddet eylemlerinin %80’i erkekler tarafından gerçekleştirilmekte. ‘Geceleri sövüp saymaya başladığında her an saldırabileceğini anlıyordum’ diye anlatıyor kocasıyla bir yıl kadar şiddet deneyimi yaşayan bir kadın.
Uykularında saldırgan kişiliklere bürünenlerle yaşayanlar kendilerini korumak için eşlerini bağlarken, şiddete yönelenlerin kendilerine zarar vermemeleri için de yatak odasındaki ayna, resimler veya tehlikeli mobilyalar kaldırılmakta.
İlginç olan şu ki geceleri ortalığı kırıp geçirenler aslında son derece yumuşak başlı ve sakin insanlar arasından çıkıyor.
Bu tür şiddet eylemleri konusunda şimdiye dek özellikle de uyurgezerlerden kuşkulanılıyordu.
Ve bu görüş geçmişteki spekülatif cinayet olaylarıyla da kanıtlandı. Örneğin 1987 yılında uykusunda otomobiliyle 20km uzaklıkta oturan kayınvalidesinin evine giden 23 yaşındaki bir uyurgezer hem kayınpederini hem de kayınvalidesini öldürdükten sonra hiçbir şey hatırlamamıştı.
Uyurgezerliği uyku laboratuarında kanıtlanınca da hakimler genç katili serbest bıraktılar.
Uyurgezerlik konusu
Fakat uyurgezerler genelde zararsızdır. Uyku sırasında gezinme, rüyasız geçen derin uykuda meydana gelen bir uyanma reaksiyonudur. Bu tür uyurgezerler gün içinde belleklerine yerleşen hareket ve davranış motiflerini izlerler. Mesela bulaşık yıkamak, çıplak olarak evi terk etmek ya da buzdolabından rasgele yiyecek almak gibi.
Hatta uyurgezerlerin başkalarından çok kendilerine zarar verdikleri de bir gerçek.
Sonuçta uyurgezerlerin beşte biri evlerinde gezinirken halılara takılır, lambalara ve duvarlara çarpar hatta merdivenlerden dahi yuvarlanırlar.
Fakat arkadaşını boğazlamaya kalkan yaşlı kadında durum farklıydı. Yaşlı kadın korkunç bir düş görmüş ve kendisini hareketlerle savunmuştu ki bilim bu davranış biçimini bugüne değin imkansız kabul ediyordu.
Çünkü insanların düş gördükleri uyku evrelerinde beden hareket edemez, yalnızca solunum için gerekli olan diyafram ve göz kasları çalışır.
Sağlıklı insanlar, kabus sırasında sakin durabilmelerini işte bu doğal koruma mekanizmasına borçludur.
Ancak Minnesota Üniversitesi uyku uzmanı Carlos Schenk, geceleri saldırgan bir kişiliğe bürünenlerde bu mekanizmanın yıllar öncesinden bozulduğunu keşfetti.
Kimi insanlar bedenin hareket etmemesi gerektiği rüyalı uyku evresinde dahi hareket edebiliyorlar. Oysa doktorlar daha önceleri, bu şekilde şiddet eğilimleri gösterenlerin uyanık olduklarını ya da epilepsi nöbetleri geçirdiklerini sanıyorlardı.
Uyku uzmanları doğal koruma mekanizmasının neden her insanda işlemediğini kısa bir süre önce buldular.
Parkinson’un habercisi
Münih Üniversitesi sinirbilimcisi Ilonka Eisensehr, beyinde yaptığı özel incelemeler sonucunda geceleri yaşanan huzursuzluğun Parkinson’un bir habercisi yani bir ön safhası olduğunu ortaya koydu.
Gece saldırılarından Parkinson hastalarının istemsiz hareketlerine yol açan beyin sapı ve orta beyin bölgelerindeki hareket mekanizması sorumlu. Araştırmalar sırasında geceleri şiddet uygulayan kişilerde, dopamin salgısını belli başlı beyin bölgelerine ileten hücre sayısının yarı yarıya daha az olduğu anlaşılmış.
Düş sırasında hareket edenler, uyurgezerlerden çok daha fazla şiddet uygulayarak, birlikte uyudukları kişilerin saçlarını çekip boğmaya kalktıkları gibi, gölgelerle dövüşerek aynaları ve tabloları parçalıyor ve bu saldırılar sırasında da kollarını veya bacaklarını kırıyorlar.
Cinsel sapıklık da var
Tabii geceleri öldürme psikozu yaşayan kişiler saldırılarını kesinlikle hatırlamıyor, bunun yerine ölüm kalım savaşı içinde bulundukları düşlerden söz ediyorlar. Alman uyku uzmanı Göran Hajak, araştırmaları sırasında erkeklerin, düşlerinde genelde hayalet, vahşi hayvanlar ya da patronları tarafından tehdit edildiklerini, kadınların ise garip gölgeler tarafından izlendiklerini öğrenmiş.
Hatta son bilgiler, cinsel sapkınlıkların bile düş ve gerçek arasında gerçekleştirilebileceğini göstermekte. Mesela Stanford Üniversitesi bilim adamlarından Christian Guilleminault, dikkat çekici davranışlarda bulunan kadınları araştırırken, aralarında her gece mastürbasyon yapan bir kadının zevk çığlıklarının evdekileri uyandıracak hale geldiğini hatta bir seferinde de komşuların polise
haber verdiklerine bile şahit olmuş.
Bazı erkek hastalar ise eşlerini yıllarca cinsel birleşmeye zorlamışlardı. Doktorun anlattığına göre eşlerin tüm yakarışları boşa çıktığı gibi saldırganların donuk bakışları da kadınları fazlasıyla korkutmakta.
‘Uykudaki cinsel saldırılar bugüne dek tahmin edilenden çok daha fazla’ diye yorumladı Stanford’un araştırma sonuçlarını yayımlayan Medical Tribune dergisi de. Uykuda ırza geçme eylemleri ya da teşebbüs daha çok derin uyku evresinin kısaldığı ve rüyaların çoğaldığı şafak öncesinde gerçekleşmekte (bkz. Grafik).
Gece başarısı
Uyku sırasında yaşanan davranış bozuklukları bununla birlikte birçok durumda ilaçla tedavi edilebiliyor. Örneğin sakinleştirici Clonazepam veya düşük etkili epilepsi ilacı Carbamazepin sayesinde birçok kişi huzur bulmuş.
Tabii bu tür hastaların doktora başvurmaları biraz zaman alıyor. Sonuçta hepsi yaptıklarından utanç duyarak, suçluluk duygusu yaşıyor ya da depresyona giriyorlar. Guilleminault tarafından tedavi edilen kadınlar örneğin, ortalama olarak 7,5 yıl sonra kendisine başvurmuşlardı.
Hatta kadınlardan biri geceleri cinsel sapkınlık yaşayan eşine tam 12 yıl boyu katlandığını itiraf etmiş. Spiegel dergisinde yer alan yazıya göre, bu kadın eşinin uyku sırasındaki cinsel saldırılarından şikayetçi olmamıştı, hatta bu durumdan fazlasıyla memnun olduğunu belirtmişti. Çünkü dini geleneklere göre yetişen ve bir kilise üyesi olan kocası normal durumlarda kendisini mutlu edemiyordu.
Oysa eşi uyurken yaşamış olduğu cinsel deneyimler çok daha heyecan vericiydi, her ne kadar bu ilişkiler genelde yaralanmalarla son bulduysa da. Ve uyku uzmanı Hajak bazı kişilerin bu tür ilişkilere ne kadar uzun bir müddet dayandıklarının inanılmaz olduğunu söylüyor.