Ünlü olmanın yolu delilikten mi geçiyor?

Güncelleme Tarihi:

Ünlü olmanın yolu delilikten mi geçiyor
Oluşturulma Tarihi: Mart 25, 2006 00:00

Ünlülerin yaşamı ve davranışları sıradan insanlar için her zaman ilginç gelmiştir. Birçok insan ünlülerin çılgınlıklarını, abartılı giysilerini, "cesur" davranışlarını şöhretlerine bağlar. Bir Alman psikiyatri profesörü şimdi tam aksini iddia ediyor: Ünlüler, şöhretleri yüzünden delirmiyor, deli oldukları için ünlü oluyorlar.

Günümüzde ünlü olmak çok kolay. Şu televizyon dünyasına bir bakın. Her gün yeni bir yarışma programı çıkıyor karşınıza. Şarkı söylemek, dans etmek, rol yapmak vb gibi becerilerden birine az çok sahipseniz veya sahip olduğunuza inanıyorsanız, bir anda milyonlarca kişinin karşısına çıkıveriyorsunuz.

Eğer şansınız yaver gider de toplumun ilgisini çekecek bir skandal yaratabilirseniz dizi yapımcılarından veya şov dünyasından teklif almanız işten bile değil. Tabii bu tür programlar sadece ülkemizde değil, Amerika ve Avrupa’da da var.

Alman psikiyatri profesörü Borwin Bandelow (Göttingen Üniversite Kliniği Korku Bölümü yöneticisi) işte biraz bu tür yarışmaları, biraz şovları biraz da ünlülerin özgeçmişlerini inceleyerek oyuncuların, starların veya mankenlerin patolojik ruh hallerindeki benzerlikleriyle ilgili teşhisler koyuyor ve bu konuyla ilgili bir de kitap yazdı.

Bilim adamının en çok ilgisini çeken ünlüler hakkında yapılan dedikodular. Gerçek megastarların yarattıkları skandallerden ve mutsuzluklarından, onların hakkında çok şey okuyabiliyorum ve teorimin kanıtlandığını görüyorum diyor profesör.

Yani: Pop ve şov dünyasında zirveye ulaşanlar, sağlıklı insanlar olamaz.

Delilik-ünlülük

Spiegel dergisinde (11/2006) yayımlanan söyleşisinde uzaktan teşhisin son derece göze batıcı davranışlar sayesinde
/images/100/0x0/55eaa6b9f018fbb8f88df6ec
mümkün olduğunu değinen uzman, Elvis Presley’den Michael Jackson’a kadar birçok ünlünün hayatını inceleyerek özetle şöyle bir tablo çıkarmış:

Şov dünyasının bu ünlüleri genelde benmerkezci ve narsistler (özsever). Başarılı ve zengin olmalarına rağmen çok mutsuzlar.

Birçok ünlünün özgeçmişinde çeşitli kişilik bozukluklarıyla ilgili semptomları tıpkı psikiyatrik tanı listesindeki gibi işaretlemenin mümkün olduğuna anlatan profesörün görüşüne göre, sanıldığının aksine ünlüler uyuşturucu aldıkları veya ünlerini iyi kullanamadıkları için delirmiyor, deli oldukları için ünlü oluyorlar.

Mesela şarkıcı Robbie Williams’ta ilk belirtiler 13,14 yaşlarında ortaya çıkmış. Robbie, Take That grubuna kabul edildiğini öğrendiği tarihlerde, LSD ve alkol kullandığı için okuldaki sınavından kalmıştı. Bob Dylan on üç yaşında evden kaçmış. Starların geçmişinde hep mutsuzluk var. Michael Jackson’un babası hem annesini hem de çocuklarını dövüyordu. Yaratıcı müzisyenler de genelde mutsuz ailelerden geliyor. Ve bunlar da yine mutsuz aileler kuruyorlar.

Mutsuz yaşamlar

Alman psikiyatra hak vermemek elde değil. Bizdeki pop dünyasının yıldızlarını düşünün, birçoğunun geçmişinde mutsuz bir aile yaşantısı gizli değil mi? Dayak atan, taciz eden ya da alkolik babalar, çocukları ün ve paraya sahip olunca birden bire ortaya çıkıyor ya da paparazziler tarafından bunuyorlar.

Mutlu bir geçmişi olan, ünlü olduktan sonra da "sıradan" ve mutlu bir yaşam süren kaç ünlü var acaba.

Ünlülerde görülen farklı kişilik özelliklerinde iki bozukluk ön plana çıkıyor. Eğer bir kişide narsist kişilik bozukluğu varsa oyunculuk onun için en uygun meslek olabilir demek. Sonsuz egomani (kişinin kendisiyle patolojik olarak uğraşması) ve kendini üstün görme özellikleri sayesinde bu insanlar tüm riskleri gözden çıkararak, rakiplerini ezip geçiyorlar. Hep kendinden daha fazla söz ettirmek, hep daha yukarılara tırmanabilmek için.

Sınır-kişilik bozukluğu

Tabii her sanatçı skandal yaratmaz, hatta "masum" bir aile yaşantısı olanlar bile var. Bu gruba giren ünlülerin de narsist kişilikleri olabilir, ama bozukluk söz konusu değil ve bu kişilik özelliğini Borderline bozukluğundan ayırt etmek gerekir.

Borderline bozukluğu (Sınır kişilik bozukluğu) psikiyatrlar tarafından "duygusal açıdan instabil kişilik bozukluğu" olarak da açıklanmakta. Bu hastalıkta kişiliğe zarar vermekten, intihara kalkışma ve uyuşturucu kullanmaya kadar değişen davranışlar geniş bir yelpaze oluşturmakta. Borderline bozukluğuna sahip insanların ruh hali çok değişken ve sağlam ilişkiler kuramadıkları için kendilerini çok yalnız hissediyorlar.

Birçok ünlüde görülen bu bozukluklara cinsel sorunlar da eklenebilir ve özellikle kadınlarda kendini yaralama semptomları daha sık olarak görülmekte. Mesela genç kızların hayran olduğu ünlü oyuncu Brad Pitt ile mutlu bir beraberliği olduğu söylenen Angelina Jolie, kollarını ciddi bir şekilde kesince hastanelik olmuştu.

Bizdekiler

Amerikalı beyin araştırmacısı Nancy Andreasen gibi, ruh bozukluğunu, yaratıcılığı tetikleyici bir araç olarak inceleyen araştırmacılar, eskiden alkolik olan Nobel ödüllü bilim adamlarını ya da ya melankolikliğini, şiir sanatıyla birleştiren Aristotales gibi ünlüleri örnek gösteriyorlar. Fakat Rock veya Pop sanatçılarının psikopatolojik durumları çok daha belirgin.

Bandelow,söyleşinde Robbie Williams’ın bir açıklamasına dikkat çekiyor:

"Olağanüstü bir kişilik sergilemeyenler hiçbir zaman Pop yıldızı olamazlar."

Ünlü olmak için farklılık yaratmak gerektiğini bir zamanlar kendisini kıyafetleri ve davranışlarıyla eleştirenlere verdiği yanıtla Zeki Müren de benzer bir şekilde ifade etmişti:

"Eğer ben böyle giyinmeseydim ve böyle davranmasaydım, bu kadar uzun bir süre zirvede kalamazdım."

Kırk senedir sahnede olan ve altmış yaşına gelmesine rağmen ününü koruyan Ajda Pekkan da bunu hastalık derecede estetik düşkünü olmasına borçlu değil mi? Ya da Hülya Avşar’ın akla hayale gelmeyecek açıklamaları ve davranışları her akşam milyonlarca televizyon izleyicisi tarafından takip edilmiyor mu?

Mozart ve Salieri

İsterseniz çok daha eskilere de inerek dünya çapında üne sahip Mozart ve Salieri’yi örnek verebiliriz. Aynı dönemin iki başarılı bestecisinin adını yoldan geçen on kişiye sorduğunuz da en az beş kişinin (ya da daha fazlasının) Mozart’ı tanıdığını görürsünüz.

Fakat aynı şey Salieri için söylemek zor. On kişiden biri onun adın duyduğunu söylerse kendinizi şanslı sayabilirsiniz. Mozart olağanüstü yapıtlarıyla ilgi çektiği kadar, delidolu kişiliği ve çılgınlıklarıyla ününe ün katarken, tam zıt bir kişiliğe sahip İtalyan besteci Salieri, başarısına rağmen ağırbaşlı tavrı yüzünden yaşamı boyu hep Mozart’ın gölgesinde kalmıştı.

Peki ünlülerin yaşamları niçin bu kadar ilgi çekiyor? Her insanın muzır istekleri var aslında ama herkes, içindeki şeytanı dinlemeye cesaret edemez. İşte yıldızlar bizim yasak dürtülerimizi temsil eden kişiler olarak çıkıyorlar karşımıza. Kendilerini teşhir ediyorlar, sahnede bağırıp çağırıyorlar, özetle sıradan insanların yapamadıklarını, yaparak diğerlerini kıskandırıyorlar. Sonuçta onlara her şey serbest.

Mutluluk hormonunu artırmanın peşinde

Aslında her insan mutluluk hormonu seviyesini yükselmek için çalışır. Bundan beynimizde endorfin hormonu salgılayan ödüllendirme bölgesi sorumlu. Alman bilim adamı, Borderline bozukluğuna sahip kişilerde endorfin hormonunun yetersiz olduğunu veya endorfin için yeterli reseptöre sahip olmadıklarını düşünüyor.

Bu yüzden de diğer insanlardan daha fazla mutluluk hormonu salgısına ihtiyaç duyuyorlar. Sahnede alınan alkışlar eroinle alınan zevke eşdeğer bir haz veriyor insanlarda. Borderline hastalarındaki endorfin salgısının canlı olarak izlenmesini sağlayacak görüntüleme sistemleri bulunmuyor henüz, ama Bandelow, endorfinin şöhret basamaklarının tırmanılmasında tetikleyici olduğunu düşünmekte.

Peki normal insanların yıldız olma şansı yok mu? Elbette var diyor uzman. Ama o zaman sadece yıldız olunur ve normal ve "efendi" bir kişilik sergileyenlerin ünleri sınırlı kalır, uluslararası üne sahip olmaları zor. Megastar olmak için biraz delilik şart!

Borwin Bandelow: "Celebrities: Vom schwierigen Glück, berühmt zu sein". ("Ünlüler: Ünlü olmanın zorluğu") Rowohlt yayınevi, 284 sayfa.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!