'Türkiye çöl değilmiş!'

Güncelleme Tarihi:

Türkiye çöl değilmiş
Oluşturulma Tarihi: Eylül 18, 2000 00:00

Haberin Devamı

Kültür Bakanlığı'nın çağrılısı olarak Türkiye'ye gelen Amerikalı çift, Türkiye'nin Arabistan ve bir çöl ülkesi olmadığını keşfetmişler../Darısı buranın Türkiye Cumhuriyeti olduğunu, Osmanlı saltanatının 17 Kasım 1922'de sona erdiğini öğrenemeyenlere!.

Ey kadirbilir Antalyalı'lar, ya yaşadığımız kentin değil, ülkenin unutulmaz bir evladı Cevat Uyanık'a sahip çık ya da yüzkarası kireç ocağına razı ol!

Fikret OTYAM

Kültür Bakanlığı'nın davetlisi olarak Türkiye'ye gelen Amerikalı çift, Türkiye'nin Arabistan'da olmadığını keşfetti. ‘‘Arkadaşları çifti çöl fırtınasına karşı uyarmış’’

Bu bir gazete haberi başlığıdır!

Amerika'lının coğrafya ve genel kültür cahili olduğunu bizzat Amerikalı yazarlar ısrarla belirtirler, ol nedenle konuklarımıza hiç şaşırmadım.

Peki ülkemizdekiler?

Abdülmecid'in ‘‘Gülüstü Sultan’’ takma adlı cariyesi ‘‘Henriet’’ doğma oğlu 36'ncı ve son Osmanlı Padişahı Altıncı Mehmet Vahdettin 1922 tarihinde bir İngiliz savaş gemisiyle kaçınca Osmanlı'nın 622 yıllık zulmu da sona ermiştir.

‘‘Zulum’’ kime?

Kime zulmetmiştir Osmanlı? Osmanlı, o, yedi düvele el atan, hükmeden, işgal ettiği toprakları mamur eyleyen Osmanlı, Anadolu insanına zulumcu kesilmiştir! Osmanlı için, Türk adamdan sayılmaz!.

Ünlü Naime Tarihi'ne biyol gözatalım, işte Osmanlı'nın Türkler için görüş ve düşüncelerinden birkaç örnek:

‘‘Nadan Türk’’, ‘‘etrak-i bi idrak..(idraksiz Türkler)’’..Türk-i bed-lika.. (çirkin suratlı Türk) ‘‘Çoban köpeği şeklinde bir Türk-ü sütürk idi..’’ ‘‘Hilekar Türk’’!

Acıdır, Baba İlyas soyundan gelen Aşık Paşa ‘‘Garibname’’ adlı yapıtında Türk dili için görüşlerini şöyle açıklar:

‘‘Türk diline kimesne bakmaz idi

Türklere her kız gönül akmaz idi

Türk dahi bilmez idi bu dilleri

İnce yolu ol ulu menzilleri!.’’

..Osmanlı İmparatorluğu'nda Türk, azınlıktır; o Osmanlı ki ayrı dinlerdeki ve dillerdeki azınlıklara ne kadar saygılıysa, Anadolu insanına da o kadar saygısız ve sevgisizdi tarihler/belgeler böyle der, böyle yazar! Türk sözü, bir aşağılama sözüdür, ne kendi sevilmiştir ne dili!. Osmanlı'nın dili farsçadır/arapçadır. Anadolu, Osmanlı için adamdan sayılmayanların bulunduğu topraklarıdır, salt sömürü için vardır!

Osmanlı, Anadolu'yu, insanıyla/diliyle dışlamıştır!. Peki o adamdan sayılmayan kendisi de dili de sevilmeyen Anadolu insanı ne yapıyordu bu insanlık dışı tutum ve davranışlara karşın? Anadolu insanı, kendi kültürünü, gelenek ve göreneklerini, en başta kendi öz dilini koruma/yaşatma savaşındaydı. Dil, ırzımız/namusumuz.. 700 yıl önce Moğal yayılmacılığı sırasında bir başka dil savaşını da Karamanoğlu Mehmet Bey vermiş, kökünü/aslını güngün yitiren Selçuklulara karşı durmuş, Konya'ya Atpazarı ve Çeşnigir Kapı'larını yıkarak/yakarak girmiş ve ilk divanda Türkçeden başka dil kullanılmayacağı kararı almış/aldırmıştır ki belgeler bunu 13 Mayıs 1277 diye tarih düşürür.

Türk dilinin bekçileri Anadolu'da Türkmenler olmuştur. Türk dilinin yaşatıcıları/kollayıcılara sazlarıyla sözleriyle ozanlar olmuştur. Kaşgarlı Mahmut ve Ahmet Yesevi gibi ulu Türk düşünürlerinin ‘‘..dilini yitiren bir ulusun benliğini de yitireceği’’ savını kim yabana atabilir?

Bu düşünceye sıkı sıkı sahip çıkan bir Hünkar Hacı Bektaş Veli'yi, Türkçemizin en yalın/en candan/en has ve an doğru koruyup kollayıcıları Anadolu Alevi/Bektaşi ozanlarını; yani koca adam Yunus'u, Pir Sultan Abdal'ı, Şah Hatayi'yi, Kazak Abdal'ı, Kaygusuz'u, Nesimi'yi, Mansur'u, Emrah'ı, Kul Hikmet'i, ilk seksi/gönül zamparası Karacaoğlan'ı, bu ülkeyi Osmanlı'nın zulmundan/hışmından kurtaran/dilimizi de kurtaran, o büyük, o eşsiz insan Mustafa Kemal'i, nasıl, nasıl en hasından sevgiyle/saygıyla ve ‘‘rahmet’’le anmayız?

Bir Bayan Başbakan Kükremişti:

Yakın geçmişte, bir bayan başbakanın ‘‘..Osmanlı ruhunu şahlandıracağız!.’’ narasını utançla anımsıyorum!

Turist ‘‘Tavlama’’ Uğruna!.

Amerikalı çift, ülkemizi Arabistan'da çöl ortasında bir ülke biliyormuş, eyvallah!. Onlar gelip gördüler, bilgisizliklerinden utanıp/sıkınıp döndüler.. Şimdi bir moda var:

‘‘Osmanlıcılık!.’’

Biçok yerde, turist tavlama uğruna, harem hayatını sözüm ona yaşatan; takma bıyıklı/sakallı/belleri cembiyeli/elleri kılıçlı, cübbeli/sarıklı ve de elleri kılıçlı, sol bileklerinden en şık saatli bir takım herif-i naşerifler; saydam şalvarlı, gözleri sürmeli, sözüm ona cariyeler gösteri yapmada!. Yooo, Osmanlı deyip de geçmemeli, Osmanlı devletini kuran Osman'ın anası Türk kadınıydı, bundan sonrasının tüm anaları ‘‘gavur’’dan seçmece avratlardır. Padişahlar ellerinin/bellerinin/dudaklarının/gözlerinin hakkını veren zatlar idi.. Bazı gösterilerdeki hatunları görseler buyururlardı:

‘‘..Tezden kelleleri vurula ve dahi bizi taklit eden soytarıların gözleri oyula, laşeleri köpeklere yidirile!.’’

Bu Osmanlı sevdalılarına, (inanıyorum) has Osmanlı böyle kızarsa, bir Cumhuriyet evladı neden , neden isyan etmesin Osmanlıyı yaşatmak isteyenlere? Çalışanlarına Osmanlı rütbeleri verenlerine?

Bari çalışanlar da Osmanlı'ya uyup müşterilerle farsça/arapça konuşsunlar? İnşallah Osmanlı'nın ‘‘hamam oğlanları’’ modası da gelmez!

Cumhuriyetimi seviyorum/dilimi seviyor ve kolluyorum

Ünlü romancımız Ahmet Mithat Efendi, yazılarında/romanlarında bir ara verir, ‘‘Ey Kariii’’ derdi. Yani ey okuyucu.. Bu satırların yazarı olarak sizlere ‘‘ey sayın okurum’’ diye sesleniyorum ve şöyle diyorum:

‘‘..Üzerinde yaşadığın/ soluklandığın/ köklenmiş kültürünü/ toprağını koru../Bunu yürekten benimse, yüreğine kazı../ Gerekirse savaş bu uğurda, savaş salt öldüren silahla olmaz, dilinle, kaleminle, fırçanla./.Koru dilini ırzın, namusun onurun gibi.../Yaşat dilini, onu egemen kıl ki ulusun ve benliğin yitmesin, su gibi güneş gibi, toprak gibi, tertemiz hava gibi aziz olasın’’

Bu dileğe ülkenin gereksinimi var

Ülke salt doğa kirliliği/çevre kirliliği/ozon kirliliği ile sarılmış değil, yabancı dil kirliliği/pisliğiyle tastamam sarmaş/dolaş!. Kuruluşlarının adlarına bakınız/dükkanlara/tabelalarına!.

O Osmanlı ki o bile dilimize bu kadar iğrenç/rezil/pis saldırıda bulunmamıştı. Bu bir hakkı vermektir.

Bir söz, bir dil ustasi

Bir dil/söz ustası/onurlu/saygın bir ozan, bir ‘‘sanatçı’’ içindir sözüm. Kim mi? Bilmeyenler, bilmeyene, bildirsin; bu tarifim Antalya'nın ünü tüm Türkiye'yi sarıp sarmalamış, kentimizin yüzakı Cevdet Uyanık içindir.

‘‘..Çekemedim Akça kızın göçünü/ Bırak dövsün sırma saçlar düşünü’’ diye başlayan, ulu bir nehir gibi gürül gürül akan arı Türkçemizle süren bu deyişin de adamıdır Cevdet Uyanık. Antalya'nın yüzaklarından birisi..

‘‘Yol ver bana Çubuk Beli geçeyim’’

Diye devam eder Uyanık.. Antalya'nın yine bir insan/ozan yüzakı Metin Demirtaş düştü önümüze ve Uyanık'ın oğlu.. Denildi ki, şu Çubuk Belini ozana saygı için /sevgi için Cevdet Uyanık Parkı yapalım. ‘‘Planlar...projeler’’ hesaplar/kitaplar bir pazar günü yaşama geçirdik, ağaçlar diktik.

Asfalta yakın iki çam, bu canın ve eşimin idi!. Geçerken/dönerken bir selam salardım Antalyalı ozana ve de diktiğimiz çamlara. Cevdet Uyanık'ın kemiklerini de taşıyacaktık Çubuk Beli'ne...

Karayolları ilgililerinden/ yetkililerinden sözler aldık, su getireceklerdi, yeşile boğacaktık Çubuk Beli'ni!. ANSAN becerikli kuruluştur/değerli üyeleri vardı.. Birlikten kuvvet doğarmış!. Bu söz girişimimiz için geçerli olmadı!. Zamanın Belediyesi, kendi bağrından çıkmış bu evladına sahip çıkmadı!. Ülkemizin uygarlık yollarını açan çok sevdiğim bir kuruluş KARAYOLLARI Antalya ilgilileri de SÖZLERİNDE DURMADI!. Gayret.. Rica.. Minnet.. Ağaçlar bir süre sulandı, sonra mı? Sonra ellerimizle diktiğimiz çamlar yeşilden kahverengine/sarıya dönüştü, gün geldi park, bir ‘‘utanç parkı’’ oldu!

Şimdi

Şimdi orada paragözler kireç ocağı açma savaşında!. Cevdet Uyanık da kimmiş? Bu ülkenin sanatçıya/ozana/değerli adama değil, kireçe gereksinimi vardır kirece!.

Dağbeli Belediye Başkanı Ali Günay (keşke o zaman başkan olsaydı) şimdi dizini dövüyor niye mi? Kireç ocağı izni çıkarsa su kaynakları zarar görecekmiş!.

Bu, Cevdet Uyanık'ın ahıdır!.

Kireç ocağı yüzkarasıdır/vefasızlık/utanç belidir Çubuk Beli! 22 yıllık bir Antalyalı olarak utanç içindeyim/içindeyiz.

Gelin ‘‘bölüşek’’ bu utancımızı..

Derttir bu!. ‘‘Çekemem bu derdi bölek seninle’’desem duyan Antalyalı olur mu acep?

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!