Güncelleme Tarihi:
Pazartesi akşamı, TRT'de, Ömer Üründül ve Levent Özçelik ile birlikte yer aldığımız bir spor programı vardı. Programa MHK Başkanı Bülent Yavuz da katıldı, tartışmalar da, program da uzadı.
Anlayacağınız eve ulaştığımda vakit hayli geçmişti. Biraz TV izleyip yattım. Sabah saat 10.30 civarımda telefonum çaldı. Arayan bir Galatasaraylıydı.
- ‘‘Turgay ağabey’’ diye söze başladı ve şunları söyledi.
‘‘Babam size hayranmış, bana sizin isminizi vermiş. Bu sabah Hürriyet Gazetesi'nde Fatih Altaylı'nın yazısını okudum. İnanamadım. İsminizi vermemiş ama sizin yazınızı komik ve anlamsız bulmuş.’’
- ‘‘Sağol evlat’’ dedim ve telefonu kapattım. Sonra salona geçip gazetemi açtım ve Fatih Altaylı'nın yazısını okumaya başladım.
Şaşırmadım ve yadırgamadım.
Neden mi?
Bu Fatih'in tarzıdır. Gündeme gelmek için hep spora sarılır... Bilir ki spor yazarsa, daha çok okunacaktır. Daha çok tanınacaktır...
Hele hele taraftarın hoşuna gidecek aykırı, amigo üslubu ile komplo teorileri kokan yazılar kaleme alırsa, reytingini artıracaktır. Çünkü onun derdi, doğru olanı yazmak değil, ne olursa olsun gündeme gelmektir.
Peki Fatih... O zaman başlayalım.
Benim için adımı vermekten korkup, Galatasaraylı bir yazar diyorsun.
Doğru ben Galatasaraylıyım. Hem de sapına kadar...
Ama asla bir Galatasaraylı yazar değilim... Ben spor yazarıyım... Yani tetikçi değilim Fatih... Sen ne dediğimi anlamışsındır....
‘‘Galatasaray Lisesi'nde okudum’’ diyorsun. O zaman sana bir tavsiyem var. Lisede Galatasaray Spor Kulübü'nün bir müzesi vardır. Git, kapısından gir, dolaş... Orada Turgay Şeren ve arkadaşlarının formasını şerefle taşıdığı 19 yıl boyunca, sarı kırmızılı camiaya kazandırdığı kupaları şampiyonlukları başarıları gör, oku...