Güncelleme Tarihi:
Geçen gün, G.Saray Spor Kulübü'nün AIG'nin Cayman Adası'nda oluşturduğu onun denetimindeki 100 milyon dolarlık bir fon şirketinin G.Saray AŞ'nin yüzde 22 hissesini sattığını ve 20 milyon dolar aldığını yahut alacağını yazdım. Aynı yazıda Beşiktaş Spor Kulübü'nün de halka açılışını belirttim. Pek çok kişi bana G.Saraylı, Beşiktaşlı hatta başka kulüplerin taraftarları bu iki hisse senedi satışı arasında ne farklılık var diye defalarca sordu, telefonla aradı, faks ve mektup gönderdi.
BÜYÜK İTİRAZLAR
O günkü yazımda da G.Saray AŞ'nin yüzde 22 hissesinin blok olarak satıldığını ancak Beşiktaş Kulübü'nün halka açılışı ise tam bir şirketin halka açılışıyla eş değerde olduğunu belirtmiştim. Yani Beşiktaş Spor Kulübü'nün hisse senetleri satışta arz edilecek ve borsada isteyenlerce satın alınacak.
Hatırlanırsa, G.Saray'ın bu blok satışına camiada büyük itirazlar oldu. Bunların başında da ben geldim. Nedenini bir kez daha izah edeyim. G.Saray Kongresi, AIG ile yapılan ön anlaşmanın komisyonca irdelenmesi kararı aldı. Komisyon Hayri Domaniç'in başkanlığında uzun süre ön anlaşmanın incelemesini yaptı. Şunu açıkladı; ‘‘Bu bir hisse senedi satışı değildir. Yüzde 38-40 faizli dolara endeksli bir kredi anlaşmasıdır.’’
Hatırlayacaksınız uzün süre tartışıldı, kongre üzerine kongre yapıldı. Hayri Domaniç ağabeyimiz ve arkadaşları, Faruk Süren tarafndan G.Saray'a ihanet etmekle suçlandı. Oysa aradan uzun süre geçmesine rağmen komisyon başkanı Hayri Domaniç, Süren'in anlaşmada ufak tefek değişiklikler yaptık demesine rağmen iddiasından vazgeçmiyor. Bugün de söyledikleri daha öncekilerinin aynısı. Bu bir hisse senedi satışı değildir diyor. Dolara endeksli yüzde 38-40 fazli bir anlaşmadır.
Süren ne diyordu; ‘‘Bu satış olmazsa G.Saray Spor Kulübü madden çok zorlanır.’’ İşin garibine bakın, satış yapıldı, G.Saray hala mali çıkmazın içinde.
BİLGİLİ DOĞRU YOLDA
Beşiktaş Kulübü Başkanı Serdar Bilgili'nin gazetem Hürriyet'te beyanını okudum ve mutlu oldum. Şubat ayından sonra borsa ve ürün pazarlamalarından 100 milyon dolar bekliyor Bilgili. Bunlar olmayacak şeyler değil. Benim burada üstüne basa basa söylemek istediğim G.Saray'ın Cayman Adası'ndaki AIG'nin kurduğu fona yaptığı blok satış hisse senedi satışı değildir. Faizle para almaktır. Beşiktaş Spor Kulübü'nünkü ise tamamen borsa ile ilgilidir.
Anlaşmalardan bir tanesi 3 yıl sonra G.Saray'a büyük ödeme zorlukları getirecektir. Beşiktaş'ınki ise borsada para üstüne para basacaktır. Tabii iyi organize edilmek şartıyla.
Haluk, aklın yolu bir
Yıllardır ülkemizde bir savaş veriyorum. Futbol takımlarımızda yabancı oyuncu sayısının savaşı bu. Kulüp yöneticileri Türk futbolunu düşünmezler. Onlar masalarını ve sandalyelerini düşünürler. Türk futbolcusu yetişmiş, yetişmemiş hiç umurlarında değildir. Afrika'ya gidip, yahut Avrupa takımlarında zamanlarını bitirmiş, sakatlıktan yeni kurtulmuş oyuncuları ülkemize getirmek onların baş marifetleridir. Üç tanesi gelir. Beş tanesi gider, paralar da çöpe gider.
Dün spor sayfaların manşetlerine dikkat ettiniz mi? Haluk yabancı futbolcu sayısının azaltılmasından yana. Ey Haluk! Ben seni ve Futbol Federasyonu'nu yıllardır ikaz etmiyor muyum? Yabancı sayısını arttırmayın, Türk futbolcusuna yazık ediyorsunuz demiyor muyum? Bugün 1.Lig'de 14 takımın kalesini yabancılar koruyor Haluk.
Neyse. ‘‘Yarından erken’’ diye bir söz vardır. Ben hayatımda bu sözü çok kullanırım. Geç de olsa Futbol Federasyonu'muz, yanlışdan dönecekse onları alkışlarım.
‘‘IFFHS’’ kim bunlar?
Gazetelerde zaman zaman Uluslararası Futbol Tarihi ve İstatistikleri Federasyonu'nun (IFFHS) değerlendirmelerini okuyorum. Adamlar kendi kendilerine gelin güvey oluyorlar. Bütün ülkelerin bağlı olduğu iki kuruluş var. Avrupa'dakilerin UEFA, tüm dünyanın da FIFA değil mi? Eğer bir istatistik yapılacaksa, eğer bir değerlendirme söz konusuysa UEFA'nın ya da FIFA'nın yapması gerekmez mi?
Merak ettim UEFA Asbaşkanı, FIFA Hakem Komitesi Başkanı Şenes Erzik Bey'e sordum, ‘‘Kimdir bu kuruluş?’’ dedim, güldü. ‘‘Kaptan’’ dedi, ‘‘Biz böyle bir kuruluş bilmiyoruz ve tanımıyorum. Adamlar kendi reklamlarını, gazetelerde rahatlıkla yapıyorlar. Ben spor basınımızdan şunu beklerdim. En azından senin gibi bana bu kuruluş hakkında fikrimi sormalarını. Türkiye'den başka herhangi bir ülke basınında değerlendirmelerinin çıkacağına ihtimal vermiyorum.’’
Biz Türk ulusu ve basını olarak bu kadar saf mıyız ki, hemen yapılan istatistiklerin üstüne atlıyoruz. Hayret doğrusu.
Mithat Perin
Mithat Perin benim öz dayımdır. Geçen gün onu toprağa verdik. Fazla bir isyanım yok. Zira hepimizin sonu oraya varacak. Ancak size biraz dayımdan bahsetmek isterim. Türk basınında çok büyük atılımlar yapmıştır. İstanbul Ekspres Gazetesi'ni çıkarmış ve o zaman için çok uçuk rakam olan her gün 30 bin adet satmıştır.
Yeni nesiller pek hatırlamaz. Eskiden gazeteler bir sabah, bir de akşam üstü çıkardı. Son Saat, Ekspres akşam çıkan gazetelerdi. İstanbul Ekspres Gazetesi'nin Türk basınına armağan ettiği yüzlerce gazeteci vardır. Abdi İpekçi bunların başında gelir. Namık Sevik, Necmi Tanyolaç, Osman Karaca, Halit Kıvanç, Gökşin Sipahioğlu, İlhan Demirel ve daha niceleri. Yazmakla, saymakla bitmez. O zamanlar Ekspres Gazetesi Halil Lütfü Bey'in matbaasında basılırdı. Paralar kısıtlı olduğu için bir taraftan kağıt gelir, diğer taraftan muhasebeci Levi sağdan, soldan gelen kağıdın parasını ödemek için çaba gösterirdi.
O zamanlar G.Saray'ın ve Milli Takım'ın kalecisiydim. Zaman zaman dayımın odasına gider, yaptıkları çalışmaları izlerdim. O ve tüm İstanbul Ekspres çalışanları büyük özveriyle görevlerini yaparlardı. Kimsenin altında araba filan yoktu. Hatta bisiklet bile. Ömer Lütfü Bey'in matbaasının altında Filibeli köfteci vardı. Eğer cebinizde para varsa öğle yemekleri orada yenilirdi.
İşte dayım bu zorkular altında o gazeteyi yaşattı. Sonra Demoktarat Parti'den meclise girdi. 1960 ihtilalinde de 4 yıllık hapis cezasıyla Kayseri Cezaevi'ne arkadaşlarıyla girdi. Kendisini defalarca Kayseri Hapishanesi'nde ziyaret ettim. Orası bana büyük bir ders verdi. Zamanında yanlarına dahi yaklaşılamayan bakanlar ve milletvekilleri, gardiyanların lütfuna kalmışlardı. Gardiyanlar onlara hala eski sıfatlarıyla hitap ediyordu. Hepsi de çok iyi insanlardı. Gardiyan deyip geçmeyin. Onlar da mahkumlarla birlikte aynı cezayı çekiyorlar. Tek şansları geceleri evlerine gitmeleridir.
Mithat dayım bana ve Türk basınına fevkalede güzel şeyler yaparak örnek olmuştur. Ne demişler, ‘‘Baki kalan bu kubbede hoş bir tatlı sedadır.’’
Sevgili dayıcığım nur içinde yat.
Teşvikiye Camii avlusunda Türk basının en gözdelerini görmek beni mutlu etti ve seninle bir kez daha iftihar ettim.