Transfer gündeminin bir numarası RüÅŸtü Reçber

Güncelleme Tarihi:

Transfer gündeminin bir numarası Rüştü Reçber
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 24, 2003 00:00

O Fenerbahçe'nin kalecisi. Ama aynı zamanda Türkiye'nin. Hatta Fenerbahçeliler'i bir kaşık suda boÄŸacak çoÄŸu takım taraftarının. Bizim onu sevmemiz, milli maçlara ilk çıktığı yıllarda baÅŸlıyor; ama bu sevgi geçen yılki Dünya Kupası'nda taçlanıp tüm topluma yayılıyor. Çünkü 48 yıl sonra Dünya Kupası vizesi alan ve üçüncülük sarhoÅŸluÄŸuyla geri dönen Türkiye'nin önemli yıldızlarından biri o. Bir ‘‘gol yememe’’ inadı var ki, Fenerbahçeli olmayan en iflah olmaz fanatiklerin bile kendisine karşı hiç deÄŸilse ‘‘objektif’’ olmasını saÄŸlıyor. Mesela bir BeÅŸiktaÅŸ-Fenerbahçe maçında, BeÅŸiktaÅŸlı taraftar ona tezahürat yapabiliyor. Rüştü Reçber vakası, yine fakir-maÄŸrur-taÅŸralı gencin basamakları birer birer tırmanıp Türkiye çapında tahta oturmasına dair bir Türk filmi hikayesi. Ancak bu öyle bir film ki, içinde Kurt'uyla Tarkan da var, yani Orta Asya civarlarından ne biliyorsak onlar. Çünkü o baÄŸlılıkların, törelerin, kutsal bilinen her ÅŸeyin, ‘‘Türk insanının yapısında olması gereken’’ ÅŸeylerin, sorgulanamaz erkek rollerinin de insanı. Altında spor bir BMW olsa da öyle. Spor basını dilinden söylersek, ‘‘Dünya Kupası'nın en iyi iki eldiveninden biri’’, ‘‘uçan adam’’. Ama sosyallik konusunda sınıfta kalmış durumda: Çünkü magazin basınına malzeme olmayayım diye sosyal hayattan tümüyle izole etmiÅŸ kendini. 30 yaşında gencecik bir adam ama eÄŸlenmenin lafından bile ödü kopuyor. FotoÄŸrafta gördüğünüz üzre, gülsün diye çok uÄŸraÅŸtım ama pek zor gülüyor. Åžimdi Avrupa'ya transfer söylentileriyle yine gündemde...DoÄŸum yeri, Antalya'nın Korkuteli ilçesinin Küçükköy'ü. DoÄŸum tarihi 1973. Annesinin söylediÄŸine göre 14 Nisan, nüfus memurunun kaydettiÄŸine göreyse 10 Mayıs'ta gelir dünyaya. Üç tepesinde üç minare yükselen, yayvan bir W ÅŸeklinde hatırladığı Küçükköy'de futbola dair bir çocukluk anısı yoktur; daha çok yazları çıktıkları yayladaki hayattan izler, konfordan uzak çadırlarda geçirdiÄŸi geceler, çocuk başına hayvanları beklerken hissetmeye baÅŸladığı sorumluluk duygusu gibi ÅŸeyler kalmıştır geriye. Bir de sonradan her fırsatta övüneceÄŸi gibi yüzyıllar önce Orta Asya'dan göç etmiÅŸ olan ailesinin o yüzyıllardan kalma töreleri.Onlardan biri olan göçerlik, babasının Korkuteli'ye taşınmaya karar vermesiyle yerleÅŸikliÄŸe dönüşür. Babası bir manav açar. Köyde top nedir bilmeyen, diÄŸer çocuklar gibi büyüyünce doktor ya da pilot olmayı düşleyen Rüştü de mahalle futboluyla birlikte topla tanışır. Henüz altı-yedi yaÅŸlarındadır. Birkaç yıl sonra, köy özleminden de, doktorluk, pilotluk hayallerinden de eser kalmaz. Ortaokul ve lisede içtiÄŸi su, yediÄŸi yemektir futbol. Ä°lk lisansı lise ikide Korkuteli amatör takımından çıkarılır. Liseden sonra Açıköğretim'e girer ama hangi bölüm olduÄŸunu bile tam hatırlamadığı, ‘‘yanılmıyorsam iktisattı’’ sözünden bellidir.Ä°STANBUL'DAN KORKMASAYDI GALATASARAY'DA OYNAYACAKTIHem okul takımında hem Korkuteli'de yıldızlaÅŸan bir forvettir ÅŸimdi. Sarı yeÅŸilli takımın 9 numarası. Ama kaleci askere gidince durum deÄŸiÅŸir. Ä°lk hocası Dursun Karasucu'nun bir gün kendisini uzaktan uzaktan süzdüğünü farkeder. ‘‘Allah Allah, bir kusurumu mu gördü?’’ diye meraklanırken hoca, ‘‘Senin bayağı uzun bir boyun var, kaleye geç de bir göreyim’’ der. GeçiÅŸ o geçiÅŸ olur. Zaten kısa sürede kaleciliÄŸi, kaledeki özgürlüğü sever. Lise biter bitmez Burdurgücü'ne verilir. Üçüncü kaleci olarak bir yıl kaldığı Burdurgücü'nde mukavele vardır ama para hak getire. O sıralar Ä°stanbul ve profesyonel futbolculuk mu? Çok uzakta, aklından bile geçirmeyeceÄŸi kadar uzaktadır. GidebildiÄŸi en uzak yer, ‘‘bir takımda oynayayım da üç beÅŸ kuruÅŸ kazanayım’’dan ibarettir.Ama olaylar çok çabuk geliÅŸir. Önce NiÄŸde'deki bölgelerarası amatör futbol turnuvasında dikkat çeker. Ardından Ä°zmir'e Ãœmit Milli Takım seçmelerine çaÄŸrılır. Teknik Direktör Fatih Terim'in ilk elini omzuna koyması, ‘‘Seni beÄŸendim. Kısa bir zaman sonra senden yararlanacağız’’ sözleriyle olur. Tam çakırkeyif olmuÅŸtur ki, mutluluktan sarhoÅŸ bir ÅŸekilde, çocukluÄŸundan beri renklerine aşık olduÄŸu Galatasaray'ın Ä°stanbul Florya'daki tesislerinde bulur kendini. Bir hafta onu izleyen Mustafa Denizli ise şöyle der: ‘‘Gelecek vaat ediyorsun, ama en az bir yıl PAF takımında piÅŸmelisin!’’Önce heyecanla karşılar teklifi. Biraz sakinleyince ‘‘bir yıl’’ sözü takılır aklına: Bir yıl PAF'ta oynamak, Ä°stanbul'da bir yıl kalmak demektir. Düşündükçe irkilir. Hayatında Burdur'dan baÅŸka bir ay bile Antalya'nın dışına çıkmamış 17 yaşındaki Rüştü, Ä°stanbul'dan ürker. Florya dipsiz bir göl gibi görünür ona, kendi de yüzme bilmeyen bir çocuk. Tam boÄŸulmak üzeredir ki gözünü açar; Antalya otobüsündedir. Kimseye haber bile vermeden kaçar.O kaçmıştır ama baÅŸarıları Antalya'da yerel gazetelerde yer bulduÄŸu için, Antalyaspor yöneticileri onu kaçırmaz. Ä°lk profesyonel imzasını, 15 milyon karşılığında iki yıllığına atar. Bu arada Terim sözünü tutmuÅŸ, Ãœmit Milli Takım'ın kadrosuna çağırmaya baÅŸlamıştır. Ä°lk kez, oynayamasa da Polonya'da Ãœmit Milli olur. Ãœmit Milli olarak kaleyi ilk kez Almanya maçında korur ve tam dört gol yer. Eh çok iyi baÅŸlamamıştır ve hoca da Fatih Terim'dir, düşünün soyunma odasının halini... Terim, yine burnundan soluyup önüne geleni azarlarken, o yerinde büzülmüş, nereden kaçsam planları yapmaktadır. Ama tek kapı vardır ve önünde de Terim! Kaçamayacağını anlayınca duaya baÅŸlar. Hocanın ona doÄŸru geldiÄŸini gördüğünde, ödü patlamak üzeredir. Ama Terim, babacan bir ifadeyle elini bir kez daha omuzuna koyar: ‘‘Aferin oÄŸlum, sana teÅŸekkür ederim, belki birileri seni örnek alır da utanırlar.’’O DOKTOR RAPORU OLMASAYDI BELKÄ° BEŞİKTAÅžLI OLACAKTIAntalya'yla iki yıllık kontratı bittiÄŸinde, üç büyüklerden bir taliplisi daha vardır: BeÅŸiktaÅŸ. Florya'ya giden çocuk deÄŸildir artık, Ä°stanbul korkusunu atmıştır. Yıl 1993. Aylardan mayıs. BeÅŸiktaÅŸ'la karşılıklı söz kesilmiÅŸ, takım arkadaşı Levent'le Antalya'da lay lay lom bir bahar geçirmektedir. Ancak yaÄŸmurlu bir gün, kader aÄŸlarını örer: Levent'in kız arkadaşını havaalanından almış kente dönerken, Rüştü'nün kullandığı otomobil önlerine çıkan bir kamyon nedeniyle bariyerlere çarpar. Levent ölür, kız arkadaşı ve Rüştü ağır yaralanır. Her yanı kırılan, kalçası çıkan Rüştü, arkadaşını kaybetmenin acısıyla kıvranırken, üstüne sakat kalabileceÄŸini, futbol hayatının bittiÄŸini duyar doktorlardan. BeÅŸiktaÅŸ almaktan vazgeçer. Uçuruma yuvarlanmış gibi hisseder kendini.Ancak Profesör Osman Bilgen imdadına yetiÅŸir. Onun dediklerini bir bir yaparak 2,5 ay gibi kısa bir sürede iyileÅŸir ve Antalyaspor'da antrenmanlara baÅŸlar. Aslında onu almak istemeyen BeÅŸiktaÅŸ'a kırgın, o halde kontratını yenileyen Antalyaspor'a müteÅŸekkirdir, yine de gizli gizli Ä°stanbul'a Süleyman Seba'yla görüşmeye gitmekten kendini alıkoyamaz. Ancak BeÅŸiktaÅŸ hayali, onu muayene eden doktorun ‘‘Çok riskli, almayın’’ sözü üzerine yatar. Gizli gizli Ä°stanbul'a gittiÄŸi için Antalyasporlu yöneticileri kızdırmakla kalır. Olsun, kısa sürede affedilir ve zaten hemen yeni bir taliplisi çıkar: Fenerbahçe. O 1994'te sarı lacivert formayı giydikten sonra, onunla ilgili risk almak istemeyen BeÅŸiktaÅŸ yüz binlerce dolar verip tam 11 kaleci deÄŸiÅŸtirir, ama o 9 yıldır Fenerbahçe'de ve Milli Takım’da yıldızlaşır. Bu da kaderin bir cilvesi olur.Fenerbahçe'deki ilk yıllarında ona kol kanat geren, nerede ne yiyeceÄŸinden kalede nasıl davranacağına her ÅŸeyi bir bir öğreten OÄŸuz (Çetin), Engin (Ä°pekoÄŸlu) ve Aykut (Kocaman) abilerini hiç unutmaz. OÄŸuz ve Aykut Fenerbahçe'den gönderildiÄŸinde kahrolur, Ali Åžen'e çok kırılır. Sonraki aylar her fırsat bulduÄŸunda bir köşede aÄŸladığını, uzun süre sahada kendini bir öksüz, kimsesiz gibi hissettiÄŸini anlatır. O taa Orta Asya'dan gelen genleri nedeniyle baÄŸlılıkların insanıdır. O genlerdir ona hálá ‘‘küçükler büyüklerin sözünü dinler’’ dedirten. 2002 Dünya Kupası sırasında tartışmalı olan bu konuda, ‘‘büyükler’’ tarafındadır, düzenin baÅŸka türlü saÄŸlanmayacağını düşünür çünkü.KALECÄ° YALNIZ ADAMDIRSonraları hep, ‘‘Futbol Türkiye'de spor olmaktan çıktı, namus davası haline geldi’’ diye ÅŸikayet edecektir ya, 1996'da verdiÄŸi bir röportajda da bundan bahsetmiÅŸ, ‘‘Böyle giderse futbolcuların başına her türlü olay gelir’’ demiÅŸtir ki korktuÄŸu başına gelir. 1999-2000 sezonunda Pendikspor'a 2-1 yenilmelerinin cezasını, kimi taraftarlar Fenerbahçe'nin DereaÄŸzı Tesisleri'nde onu döverek verirler. Sonradan ‘‘iyi ki yanımda silah yoktu’’ diye düşünür ya, o an yıllarca karate yapmasına raÄŸmen hiç karşılık vermez. Sadece ‘‘Fenerbahçe'yi bırakıyorum’’ diye düşünür. Ä°kinci ve daha yakıcı düşüncesi ise ‘‘Karımın yüzüne nasıl bakacağım’’dır. BaÄŸlılıkların olduÄŸu kadar, en sorgulanmaz erkeklik rollerinin de insanıdır. Sonuçta gelen yüzlerce telefon ve eÅŸi Işıl'ın olgun yaklaşımı sayesinde Fenerbahçe'yi deÄŸilse de kaptanlığı bırakır. Ama Fenerbahçe'ye ‘‘o geceyi aydınlatmadığı, suçluları ortaya çıkarmadığı, sağır dilsizleri oynadığı’ için kırılır.Yine ‘‘yıkılmadım ayaktayım’’ felsefesi ağır basar, üç gün sonra maça çıkar. Zaman içinde, bulunduÄŸu yerin felsefesini de oluÅŸturmuÅŸtur: Kaleci yalnız adamdır! Sahada diÄŸer oyuncuların birbirlerinin hatalarını kapatma ÅŸansı varken, o yukarı baksa direk, saÄŸa-sola baksa direk, bir başınadır. En çok takımı gol attığında, diÄŸer futbolculara sarılamamasına üzülür. Bir iki kez kendini kaybedip yanlarına koÅŸmuÅŸtur ama... Kalede sabit durmayı sevmez, aksine bir libero gibi oynamayı seçer. Futbola forvet olarak baÅŸlamasından belki ya da kendine fazla güvenmesinden. Belki de futbolu ÅŸov ve risk olarak görmesinden. Biz unuttuk ama futbol sahiden bir ÅŸov deÄŸil midir zaten? O da bu ÅŸovun içinde yalnız ama özgür adam...HAKKINDAKÄ° YALAN HABERLERE ÖFKELÄ°Hep yalan yazıyorlar; bir ara ayakkabımın altını keserken falçatayla elimi kestim. Başıma gelecekleri bildiÄŸim için basın toplantısı yapıp ne olduÄŸunu açıkladım. EÅŸiyle kavga etti, cama vurup kesti diye yazdılar. Hastaneden olaya dair raporlar aldım, yine aynı ÅŸeyi yazdılar. Üç gazeteyle mahkemeliÄŸim hálá. Son olarak sakat olmama raÄŸmen hocayla kavga ettiÄŸim için maçlara çıkmadığım yazıldı. Sakatlıklardan dolayı çok aÄŸrım varken, korkuyor da çıkmıyor dediler.Åžimdi yönetimin ilgisizliÄŸinden ÅŸikayet ettiÄŸime dair yazılar çıkıyor. Böyle bir ÅŸeyi aÄŸzımdan duydunuz mu? Bence yönetim ‘‘o bizden biri, kolay kolay gitmez, o yüzden daha önemli problemlerimizi halledelim, nasılsa oturur konuÅŸuruz’’ diye düşünüyor. Karışık bir dönem, bazı ÅŸeyler netleÅŸince, oturup konuÅŸalım derler. Ben niye konuÅŸmuyorlar sıkıntısı içinde deÄŸilim. Son güne de kalsa olur.Avrupa'da futbolcunun antrenmanına ve futboluna bakarlar. Bizde tam tersi. Gece ne yapıyor, kiminle birlikte, nereye gitti, ona bakıyorlar. Åžimdi gitsem, birileriyle otursam, ne yazacaklarını nereden bileyim. Bu yüzden evimde kızımla oturuyorum.Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!