Güncelleme Tarihi:
Sayın Ahmed Rasim Bey
İyi ki bu dünyadan zamanında göçüp gitmişsiniz, yoksa adım adım ilerleyen trafiğin içinde çıldırıp, kendinizi köprünün üstünden atardınız.Köprü dediysem, bu köprü sizin sık sık gidip, nargile tüttürdüğünüz, lokantalarında birkaç tek attığınız köprü değil. Siz öbür tarafa gittiğinizden çok sonra, İstanbul'un iki yakası iki köprüyle birbirine bağlandı. Ama trafik derdi çözüleceğine daha da arttı. Üstadım, insanlar bir yakadan diğerine geçebilmek için saatler harcıyorlar. Yürümeyen arabanın içinde beklemenin, insanı nasıl çıldırttığını siz bilmezsiniz. Sizin zamanınızda böyle bir dert yoktu ki bilesiniz.
Bu trafik derdini yaratan aslında bizleriz. Çuvaldızı biraz da kendimize batırmamız lazım. Şöyle ki, toplu taşma araçlarını kullanma alışkanlığı biz İstanbullular'da hiç gelişmemiş. İlla ki her yere arabayla gideceğiz. Buna ben de dahilim. Arabamla Bostancı'dan Taksim'e en açık trafikte yaklaşık bir saatte ulaşabiliyorum. Geçenlerde arabam bozuldu, zorunlu olarak deniz yolunu kullandım. Bostancı'dan Kabataş'a deniz otobüsü ile geçtim. Oradan feniküler denen yer altı tramvayı ile 4 dakikada Taksim'e tırmandım. Bütün yolculuk topu topu 30 dakika sürdü. Hem de rahat ve medeni araçlarla yaptım bu yolculuğu. O gün bugündür çok zorunlu olmadıkça karşıya geçmek için arabamı kullanmıyorum.
Sayın üstadım başınızı ağrıtıyorsam kusuruma bakmayınız. Biliyorum o tarafta huzur içinde kafanızı dinliyorsunuzdur. Ama geçmişte bu kentin girdisini çıktısını yazan, dert edinen, keyif alan size, bugünkü İstanbul'dan haberler ulaştırmayı da görev biliyorum. Aslına bakarsanız dertleşiyorum sizinle.
Çünkü kimse bu küçük (!) dertlerle uğraşmak istemiyor. Varsa yoksa büyük meseleler, ekonomi, seçim Avrupa Birliği, Kuzey Irak... Bunların hepsinin önemini kavrıyorum ama İstanbul'un trafik sorununun da bunlar kadar önemli olduğunu düşünüyorum. Birilerinin de bu önemsiz konuları gündeme getirmesi lazım. Haksız mıyım üstadım?
Neyse konumuza dönecek olursak; Çoğu kimse adım adım ilerleyen trafikte çile çekmeyi, püfür püfür vapur yolculuğuna tercih ediyor nedense. Halbuki Sirkeci'den Boğaz'ın sonuna kadar her saat vapur var. Vapurlar sizin zamanınızdaki gibi yavaş da gitmiyor artık. İzin de vapur yolculuğunu çok sevdiğinizi biliyorum. Bir yazınızda üst salondaki müşterileri ne güzel de anlatmıştınız. İzniniz olursa bu yazdan alıntı yapacağım: "Yukarı salona çıktım, kadın, madam, dam, mis, leydi, kokana, dudu, hepsi tamam. Fakat ne garip manzara, insan çiçeklikte oturuyor zannediyor kendini. Şapkalardaki çiçeğin haddi hesabı yok. Bazısı menekşe sepetini ters giymiş gibi, içi çiçekli, dışı sade. Bazısı koca ortanca, gül, yasemin vazosunu başların bulunmaz süs diye kondurmuşlar. Kabarık, dallı budaklı görünüyor. Velhasıl rengarenk, hoş bir manzara..."
Sayın üstadım, tabii ki şimdiki vapurlarda çiçekli şapkalar takan kadınlara pek rastlanmıyor. Ama hiç olmazsa arabalardan daha çabuk gidiyor. Temiz Boğaz havası ve İstanbul manzarası da cabası. İnsanlar arabalarını iskeleye yakın bir yerde park edip, vapurla yolculuk etseler, trafik böylesine arapsaçına dönmeyecek sanırım.
Ahmed Rasim bey, metro kavramı sizin zamanınızda olmadığı için ize bunu anlatmakta güçlük çekeceğim. Yerin altından giden tren dersem gözünüzün önünde bir şeyler canlanır mı acaba? Bu metro tüm dünyada büyük kentlerin can damarıdır. İstanbul'un da şimdilik kısa da olsa bir metrosu var. Taksim'den 4. Levent'e kadar uzanıyor. İnsan bu metroya bindiğinde kendini bir batı kentinde sanıyor. Yani bu kadar modern, temiz ve hızlı. Böylesine rahat bir ulaşım aracı varken, İstanbul'un en tıkanan caddesi,altından metro geçen Taksim'le Levent arası oluyor. Burada trafik kilitlenip kalıyor. İnsanlar bir türlü arabalarını terk edip, bu hızlı ulaşım aracına binmiyorlar.
Vapurda, metroda, tramvayda görünmeye utanıyorlar galiba. Araba bir statü aracı. Kimse bu lüksten vazgeçmek istemiyor. İstemeyince de trafik arapsaçına dönüyor. Toplu taşıma araçlarını kullanmak hem trafiği rahatlatacak, hem yaşamımıza zaman katacak. Suçun çoğu aslıda biz bilinçsiz İstanbullularda. Haksız mıyım üstadım!..
Gelecek mektupta buluşup dertleşmek üzere saygılarımın kabulünü rica ediyorum.