Güncelleme Tarihi:
7-14 yaş arası genç futbolcuların katıldığı turnuvanın ilk ayağı haftasonu Kalamış Parkı'ndaki halı sahalarda yapıldı. Turnuva Diyarbakır, Adana, Samsun, Ankara ve İzmir'de de düzenlenecek ve 26-27 Haziranda İstanbul'da yapılacak finallerle sona erecek.
Futbolla yatıp futbolla kalkan ülkemizde, sonunda genç yeteneklere yönelik bir futbol turnuvası düzenlendi. Omomatik Adidas Footbal Park, sokak basketbolu turnuvalarının yıllardır başarıyla yapıldığını göz önüne alırsak, geç kalmış bir organizasyon. Ancak maçları izledikten sonra, ‘‘geç oldu, ama temiz oldu’’ diyebiliriz.
Turnuvaya ilginin yoğunluğu gözle görülür düzeydeydi. Parkın yeşili üzerinde yüzlerce çocuk beyaz formalarıyla ordan oraya gidip geliyordu. Sahalardaki, ‘‘Goool!’’, Hadi oğlum vur!’’, ‘‘Hocam el var, el var!’’ sesleri ‘‘Oğlum sen defanstan çıkmayacaksın’’, ‘‘Oktay nerde yaaa, beş dakka kaldı maça’’ seslerine karışıyor, ortaya çıkan uğultu bangır bangır çalan tekno müziğin sesini bastırıyordu. O kadar çocuğun ‘‘cıvıltısı’’ Kalamış Parkı'nı bir ‘‘futbol cangıl’’ına çevirmişti.
Her sahanın girişinde grupların yer aldığı listelere şöyle bir göz gezdiriyoruz. Minikler ve küçükler kategorilerinde ikişer, küçükler ve yıldızlarda ise sekizer gurup oluşturulmuş. Her grupta dörder takım var, yani toplam 80 takım. Her takımda beş çocuk var. Eder mi size 400 çocuk. Allah görevlilere kolaylık versin!
Takımların isimleri evlere şenlik! Kendi aralarında kategorilere ayrılıyor. Matraklar: Hoy loy loy, Davarospor, Hababamspor, Kurbanlık Koç, Kankaspor, Pireler. Hırslılar: Gol Mainaları, Kamikaze, Genç Panterler, Altın ayaklar, Manchester, Juventus. Kötü çocuklar: Hayaletler, Animal Team, Devils. Ana kuzuları: Minnacıklar, Futbol melekleri, Şirinler, Tweety. Nazireciler: Gargamel, Pembe Panterler. Veee romantikler: Yakamoz, Son Şans. Son Şans çok hüzünlü bir isim. Tabloda ilk maç skorunu arıyoruz bu takımın. Gelmemişler. Son şanslarını kullanacak kadar bile şanslı değillermiş anlaşılan. Kimbilir ne oldu? Anneleri mi izin vermedi? Zorla pikniğe veya yazlığa mı götürüldüler? Yoksa sabah uyuya kalacak kadar ümitsiz miydiler?
Turnuvanın amacı Türk futbolunun alt yapısına zemin hazırlamak. Gelin görünki kaleler ‘‘minyatür kale’’ diye tabir edilenlerden. Bu yüzden kaleci topa elle dokunamıyor. Bu da bir çok yeteneğin ortaya çıkacağı turnuvadan, iyi bir kaleci adayı çıkmayacak demek. İkinci üzücü nokta ise, turnuva kızlara da açık olmasına karşın, kızların turnuvaya sadece seyirci olarak katılmayı tercih etmeleri.
Aynı anda altı sahada birden maç yapılıyor. Tribünlerin olduğu bir numaralı sahaya gidiyoruz. Deniz tarafındaki kaleye hücum eden takım, pek bir varlık gösteremiyor. Gol atmaya çalıştıkları kalenin arkasında duran dansçı ablaları ciddi konsantrasyon sorununa yol açıyor gibi! Rakiplerinin sağ kanat oyuncusunda öyle bir sağ ayak var ki! Top ister hareketli ister duruyor olsun, sert bir vuruşla rakip kalenin sol alt köşesini görüyor her seferinde. Biri çok dar bir açıdan olmak üzere, yedi dakika içinde tam üç gol atıyor.
Yıldızlarda mücadele eden, uzun boylu oyunculardan kurulu Moda Gençleri takımı dikkatimizi çekiyor. İlk maçlarını 11-1 kazanmışlar. İkinci maçlarında neredeyse boyları bellerine gelen kısa bir takımla karşılaşıyorlar. Hepsi çok teknik ama takım oyunundan uzaklar. Biraz da rakibi küçümser bir havaları var. Gol sonrası, envai çeşit sevinç gösterisi yapmaya da bayılıyorlar. Gol atan forvet kaleciye koşuyor. Kaleci diz çöküyor, forvet ayağını arkadaşının dizine koyuyor ve kalecinin ayakkabısını görünmez bir bezle parlatmasın seyrediyor... ‘‘Final oynarız’’ diyen Moda İlköğretim Okulu'nun beden öğretmeni Sedat Bey, tüm takımı zorlu maçlara hazırlamak için sık sık oyuncu değiştiriyor. Maçı 4-0 kazanıyorlar. Sedat Bey, ciddi rakipler karşısında oyuncularının daha iyi oynayacağından emin.
Yıldızlarda ise Birlikspor iyi oynuyor. İyi paslaşıyorlar. Maçın hemen başında öne geçip farklı bir galibiyet alıyorlar. Her gol sonrası ‘‘Hocam, Hocam!’’ diye teknik direktörlerine koşmaları güzel bir manzara. Teknik direktörleri sadece oyuncu değiştirmede söz sahibi. Çocuklar kendi başlarına iyi oynuyor. Hocaya da ‘‘Vur, vur... Goool!’’ diye bağırmak kalıyor.
Şimdiki çocuklar şanslı. Anneler ‘‘Üstünü kirletme’’ veya ’’Ay düşeceksin’’ diye değil ‘‘Hadi oğlum, koş’’ diye bağırıyor.
Babalar ise farklı portreler çiziyor. Kot pantalonlu, canlı renklerde montlar giyen, güneş gözlüklü, bıyıksız, ellerinde arabalarının anahtarlarını tutan güler yüzlü babalar, oğulları iyi de yapsa kötü de yapsa yumuşak bir ses tonuyla onları destekliyor.
Kumaş pantolanları, gri hırkaları, bıyıklarıyla orta sınıf görünümlü babalar ise beton gibi ifadesiz suratlarla maçı izliyor. Oğullarını öyle sert tonlarda uyarıyorlarki, çocuklar her hareketlerinden sonra onlara tedirgin bir yüzle bakma ihtiyacı hissediyor. Maçları bu kadar ciddiye almalarının nedeni belli ki oğullarının iyi bir futbolcu olmasını, çok para kazanmasını istemeleri...
Bu ve bunun gibi turnuvalar başarıya ulaşır ve büyük takımlar altyapılarına daha çok önem verirlerse, babaların ve çocukların beklentileri bir ölçüde de olsa karşılanacak. Eğer böyle olmazsa tüm düşler sokakların tozunda kaybolup gidecek.