Güncelleme Tarihi:
Tenis, gelenekleriyle, kurallarıyla olduğu kadar kendine has ritüelleriyle de “elit” bir spor kabul ediliyor. Tenisteki en önemli kuralların başında da hakemlere saygı gösterilmesi geliyor.
Kısaca Grand Slam turnuvaları adı verilen ABD, Avustralya, Fransa (Roland Garros) ve İngiltere’deki (Wimbledon) dört büyük açık hava tenis organizasyonunda son yıllarda “kendine özgü gelenekler” bir hayli esnemeye başladı. Maç esnasında hakeme gösterilmesi gereken saygının yerini ise gereksiz bir agresiflik ve hakarete varan çıkışlar aldı.
Bu yıl Mart ayının son haftasında gerçekleşen Miami Açık’ta İtalyan oyuncu Jannik Sinner ile Avustralyalı Nick Kyrgios arasındaki karşılaşma teniste yaşanan değişimin en açık göstergesiydi.
KYRGIOS ‘HOYRATLIĞI’ BİZE NE GÖSTERİYOR?
Maçın başından itibaren gergin olan Kyrgios, Brezilyalı hakem Carlos Bernardes’in kararları hakkında sürekli şikâyet halindeydi. Son yıllarda benzerlerine sıkça şahit olduğumuz olayda, Bernardes'in servisin tekrar kullanılması için yaptığı uyarının ardından, Kyrgios çileden çıktı.
Avusturalyalı oyuncu küfürler etmeye, raketini yere vurmaya başladı ve saha hakemine dönerek, “Burada yerin yok; sahadan çıkarılman lâzım. Böyle bir maçı yönetiyor olman nasıl mümkün olabilir?! Bu en büyük turnuvada dahi işinizi doğru yapamıyorsunuz!” diye bağırmaya başladı.
Bernardes ise önce oyuncuyu yatıştırmaya çalıştı. Ardından tribünlerden gelen itirazlara gönderme yaparak, “Burada tenis izlemek isteyen on bin kişi var ve bir tek sen deli gibi bağırıp çağırıyorsun” diyerek seyircilerden büyük alkış aldı.
Bernardes müstehcen içerikli konuşmalarının dozunu artıran Kyrgios’a sportmenlik dışı davranışları nedeniyle ceza puanı verince tansiyon iyice yükseldi. Kyrgios, maçın ardından Twitter'dan Bernardes'e hakaret etmeyi sürdürerek, “Bir hakemden hiç bu kadar nefret etmemiştim” dedi. Profesyonel Tenisçiler Birliği (ATP) yaşananların ardından Kyrgios’u 35 bin dolar para cezasına çarptırdığını duyurdu.
TENİS NASIL OLDU DA HAKEMLERİN TEHDİT EDİLDİĞİ BİR SPORA DÖNÜŞTÜ?
Fakat, yıl içinde yaşanan olaylar sadece Kyrgios’la sınırlı değildi. Ocak ayında Avustralya Açık'ta çeyrek final karşılaşmasında İspanyol raket Rafael Nadal'a karşı korta çıkan Kanadalı Denis Shapovalov, sürelerin doğru ayarlanmadığı gerekçesiyle maçta usulsüzlük olduğunu söyleyerek hakemi suçladı.
Birkaç gün sonra Rus tenisçi Daniil Medvedev, rakibinin maç sırasında antrenörü ile yaptığı konuşmayı engellemediği için hakemi azarlayarak, “Maç esnasında böyle bir konuşmaya izin mi veriyorsun? Sen aptal mısın?!” ifadesini kullandı.
Şubat ayında da Meksika Açık’ta benzer bir durum yaşandı. Alman raket Alexander Zverev, maçın hakemine dönerek, “Lanet olası salak!” dediğinde, tenisin ayrıcalıklı kimliğinde ve “elit” görünümünde küresel bir dönüşüm yaşandığı gözle görülüyordu.
Peki ama birçok sporseverin anlam veremediği bu değişimin altında ne yatıyordu? Bir spor nasıl oldu da böylesi bir dönüşüme uğrayabildi?
‘SAHADAKİLERİ KİŞİSELLEŞTİRİRSENİZ ÇILDIRIRSINIZ!’
Teknolojinin tenise de el atmasıyla insan hatasının en aza indirileceği düşünülüyordu ama öyle olmadı. Hakemliğe 1989 yılında başlayan Bernardes, tecrübelerinin ışığında teknolojinin saha içindeki çatışmaların önüne geçemediğini söyledi ve devam etti:
“Artık, çizgi hakemlerine itiraz edemiyorlar, bu da yaşadıkları hayal kırıklığını artırıyor. Suçlayacak birilerine daha çok ihtiyaç duyuyorlar.”
Tecrübeli hakem, yaşananları kişiselleştirmemeye çalıştığını da ekleyerek, “Sahada olan her şeyi kişisel olarak alırsanız bu işte hayatta kalamazsınız. Çıldırmaya başlarsınız” dedi.
Tenis sporunda hakemler oldukça gizemli bir konumda. Maç sonlarında açıklama yaptıklarını, oyunu değerlendirdiklerini, basın toplantısında konuştuklarını veya gazetecilere röportaj verdiklerini görmek bir hayli zor. Başta da söylediğimiz gibi gelenekleri olan bu sporda hakemlerin rolü saha ile sınırlı. Öyle ki, Bernardes’in The Guardian’a verdiği “hakemlerin spordaki durumuna ilişkin” röportaj oldukça nadir rastlanan bir durum.
Hatırlanacaktır, 2019 yılında Novak Djokovic ve Roger Federer arasındaki Wimbledon erkekler finalini yöneten ve bir ay sonra Arjantin basınına tenisin yanlış giden yanlarına ilişkin bir dizi röportaj veren hakem Damian Steiner'in işine ATP tarafından son verilmişti.
‘HAKEMLERİN ÜZERİNDEKİ BASKI NEDENİYLE BU İŞ SANILDIĞINDAN ZOR!’
Ancak oyuncuların hakemlere gösterdiği tutumun sonucunda ATP’den hakemlere izin çıktı. Uzun yıllar hakemlik yapan İsveçli Mohamed Lahyani, İtalya Açık öncesi Roma’da kaldığı otelde The Guardian'ın sorularını yanıtlamadan önce “Özgürce konuşabilmek ne kadar güzel bir hismiş” derken, hakemler üzerindeki baskıyı gözler önüne serdi.
Üst seviye maçlarda görev almanın ve kritik kararlar vermenin ne kadar zor olduğunun altını çizen Lahyani, “Tenise dışarıdan bakan insanlar hakemlerle ilgili yanlış bir kanıya sahip. İnsanlar bu işin kolay olduğunu düşünüyor ama ben hakemlerin üzerindeki baskı nedeniyle tam tersi olduğunu söyleyebilirim” ifadesini kullandı.
Lahyani, erkek ve kadın tenisçilerin suistimallerine ilişkin derli toplu bir veri bulunmadığını ama son yıllarda saha içinde artan olayların her şeyi gösterdiğini söyledi. İsveçli hakem, saha içindeki eleştirilerin daha yoğun ve kişisel hale geldiğini de vurguladı.
‘MAÇ BİTMEDEN SOSYAL MEDYADA LİNÇ EDİLMEYE BAŞLANDIK!’
Fransız hakem Damien Dumusois ise sadece oyun içinde değil sosyal medyada da daha maç bitmeden hedef gösterildiklerini belirtti. Dumusois, “Teknolojinin gelişmesiyle çizgi hakemlerinin yerine sandalye hakemleri hedef alınmaya başlandı. Hata yaptığınızda daha maç bitmeden sosyal medyada hakkınızda onlarca şey yazılıp çiziliyor” dedi.
Dolayısıyla, hakemler üzerinde kurulan baskı ve kararların her fırsatta sorgulanması, sandalye hakemlerinin işlerini fark edilmeden yapmalarına engel oluyor.
Hatta, oyuncularla girdikleri diyaloglar nedeniyle bazı hakemler tenis severler tarafından da çok iyi tanınır hale geldi. Bernardes gibi yıllarını bu spora vermiş, “sansasyonlara” karışmış hakemler artık sokakta fotoğraf çektirme talepleriyle karşı karşıya kalıyor.
‘60 SONRASINDA KİMSE OYUNUN BASKISINA HAZIR DEĞİLDİ’
Peki ama tenis nasıl bu hale geldi? Bu sorunun cevabını 1960’lı yıllarda aramak gerekiyor. Daha önce Grand Slam turnuvalarında amatör oyunculara da alan açılırken, 1968’den sonra bu uygulama rafa kaldırıldı. Ardından, prestijli turnuvalar dünyanın en iyi tenisçilerinin milyonlarca dolar kazandığı birer platform haline geldi. Bununla birlikte, reklamlar ve yüksek bahis oyunları ile tenis daha hızlı, acımasız ve rekabetçi bir hâle büründü.
Oyun ileri giderken, milyonlarca dolarlık raketler karşı karşıya gelip kıyasıya yarışırken, hakemler oldukları yerde kaldı. Bugün 92 yaşında olan geçiş dönemin önemli hakemlerinden Phyllis "Woodie" Walker, “Kimse profesyonel oyunun yaratacağı baskıya hazır değildi” ifadesini kullandı.
O yıllarda çok kötü örneklerle de karşı karşıya kalındı. Örneğin, 1976'da ABD Açık’ta korta çıkan Rumen oyuncu Ilie Năstase, maçın başından itibaren çizgi hakemlerine ve sandalye hakemine ağza alınmayacak küfürler savurdu. Rakibine tüküren, bir foto muhabire top ve raket fırlatan Năstase'ye 21 günlük men ve 1000 dolar para cezası verildi. Năstase, gerginliğin düzeyini o kadar tırmandırmıştı ki artık tribünlerde dahi çıkan kavgalar nedeniyle maçlara zorunlu aralar veriliyordu.
TENİSİN ÖFKE PROBLEMİNİ EVCİLLEŞTİREN ADAM
Azalan bilet satışları ve sponsorluk gelirleri nedeniyle turnuva direktörleri disiplin sorununa kökten bir çözüm üretmeye karar verdi. Çözüm için Billie Jean King tarafından kurulan karma bir profesyonel tenis ligi olan World Team Tennis'teki hakemleri idare eden 41 yaşındaki Dick Roberson’ın kapısı çalındı.
Roberson ilk iş sandalye hakemlerine maç içerisinde sınırsız yetkiler verdi. Önceki dönemlerde tribünde oturan üst düzey yöneticinin inisiyatifinde olan saha içi cezalar, artık sandalye hakeminin yetki alanındaydı. Üstelik ceza standartları da değişmişti. Yeni davranış kurallarına göre, “Topun kötüye kullanımı” (oyuncunun topu oyun haricinde kullanması); “Raketin kötüye kullanımı”; “Hakemi rahatsız etme ” ve “Oyun cezası” (ceza olarak maç sayısını rakip oyuncuya verme) gibi disiplin cezaları artık oyunun bir parçasıydı.
Roberson, ayrıca hakemlerle oyuncuların aynı otellerde kalmaması, aynı restoranlarda yemek yememesi konusunda ısrarcıydı.
Roberson’ın bu dönemde söylediği, “Bir oyuncunun arkadaşı olmak için hakemlik yapamazsınız. Kurallara uymalı, oyuncularla çarpışmalısınız” sözü, yeni bir hakem profili yaratmak istediğini gözler önüne seriyordu. Ardından hakemlerin uyacağı kitapçıklar basıldı, yeni hakem kursları başlatıldı.
Uygulamaların hayata geçmesi sonrasında, hakemler saha içindeki kontrolü ele aldı. Roberson, kısa zamanda birbirinden hırçın tenisçilerin öfke problemlerini evcilleştirmeyi başarmıştı.
KARAR NE OLURSA OLSUN KESİN OLMAK ZORUNDA!
Roberson hakemlere gözlerini puan kaybeden oyuncudan ayırmamalarını, kendisiyle konuşanlara cevap vermelerini tavsiye ediyordu. Hakemlerin oturduğu yüksek sandalye yerine, gerektiğinde korta inilebilecek bir kabin önerisinde de bulunan Roberson'ın, bu fikri turnuva yöneticileri tarafından kabul görmedi.
Roberson’a göre hakem dediğin oyuncuyu ne olursa olsun karara ikna etmeliydi. Topun çizgiye değip değmediği konusu o dönemlerde sıkça tartışılsa da Roberson’a göre hakemin kararı ne olursa olsun kesin ve tartışmasız olmalıydı.
80’Lİ YILLARIN ‘DOKUNULMAZLAR’I
80’lere gelindiğinde artık sertifikalı ve kalifiye hakemlerin çağı açılmıştı. Altın, gümüş ve bronz rozetli hakemler turnuvalarda boy gösteriyordu. Bugün, Bernardes, Lahyani ve Dumusois da dahil olmak üzere dünya çapında yalnızca 32 altın rozetli hakem var.
ATP yöneticilerinden Marshall Happer, şakayla karışık, bugün üst düzey bir astronot olmanın bile altın rozetli bir hakem olmaktan daha kolay olduğunu söyledi.
1985 yılında başlayan profesyonel sandalye hakemi uygulamasında, Richard Kaufman ve Jeremy Shales gibi altı isim 25 bin dolarlık maaşlarla yıl içinde gerçekleşen 42 turnuvanın birinden öbürüne dolaşmaya başladı. Her sorunlu oyuncuya bir hakem atanıyordu.
Oyuncularla maç öncesi görüşmeyen, gazetecilerle konuşmayan, maç sonlarında değerlendirme yapmayan hakemlere, 1987 yapımı aynı isimli filmden esinlenilerek "Dokunulmazlar" sıfatı layık görüldü. Hakemlerle filmdeki mafyayla başa çıkmaya çalışan ve yolsuzluğa bulaşmayan FBI ajanları arasında benzerlikler kuruluyordu.
‘HATALARINIZA TAKILIP KALIRSANIZ, YENİ HATALAR KAÇINILMAZ OLUR’
Geçen yıl en iyi hakem ödülünü kazanan İngiliz sandalye hakemi Richard Haigh, genç hakemlerin maçları nasıl yönetmeleri gerektiğini öğrenmelerinin yıllar alabileceğini söyledi.
Haigh öğütlerini sıralarken, “Konsantrasyonunuzu kaybederseniz sonuç sizin açınızdan çok küçük düşürücü olabilir” noktasına özellikle vurgu yaptı.
Brezilyalı hakem Bernardes ise her hakemin hata yapabileceğini ama tecrübeli hakemlerin hataları üzerinde takılıp kalmadığını belirtti ve ekledi:
“Hatalı kararınızın üzerinde takılıp kalırsanız, bunu diğer hatalar takip edecektir.”
SANDALYE HAKEMLİĞİ RAFA MI KALKACAK?
Oyunun teknolojiyle buluşması 1980’lere kadar geriye gitse de bugün karşımıza çıkan Şahin Gözü teknolojisi 2004 yılında Serena Williams ve Jennifer Capriati arasında büyük tartışmalara sahne olan ve yanlış kararların verildiği maçtan sonra bütün turnuvalarda kullanılmaya başlandı.
Şahin Gözü teknolojisi ile yeni kurallar da uygulamaya girdi. Oyunculara set başına üç kez karara itiraz etme hakkı tanındı. (Setin tie-break’e gitmesi durumunda ise oyuncuya bir itiraz hakkı daha veriliyor.)
2020 yılında uygulamaya giren Şahin Gözü (Canlı) özelliğiyle ise çizgi hakemlerine olan ihtiyaç adeta ortadan kalktı. Her şeyin yüksek teknoloji ile kayıt altına alındığı bir ortamda sahanın tek yetkilisi sandalye hakemi oldu.
Teknolojinin bu derece geliştiği bir noktada hakemin ağırlığı nerede kalıyor peki? Öyle ki, bu yılın başında ABD Açık’ta oynanan karşılaşmada Avustralyalı raket Kyrgios’un sandalye hakemine dönerek, “Her şey elektronik olarak yapılıyor zaten. Yani senin skoru söylemekten ve sayıyı söylemekten başka bir görevin yok. Yapman gereken tek şey bu!” demesi hakem üzerinde psikolojik bir üstünlük kurma amacı taşısa da gerçekten bunun bir doğruluk payı var mı?
Sandalye hakemliği yavaş yavaş rafa mı kaldırılacak?
‘KARŞILAŞMAYA PSİKOLOJİK OLARAK HAZIRLANMAK BASKIYI BOŞA ÇIKARTIR’
Elbette, tenis gibi sporlarda teknolojik gelişmeler hakemlerin işini kolaylaştırsa da, bir karşılaştırmayı yönetmek sanıldığından daha karmaşık bir süreç.
Kadınlar Tenis Birliği’nin (WTA) önde gelen hakemlerinden altın rozetli Hırvat hakem Marija Čičak, 2021 yılında Wimbledon'da tek erkekler finalinde hakemlik yapan ilk kadın olarak tarihe geçti. de oturduğunda kendisine “görünmez kadın” diyen Čičak, sakin ve etkili kararlarıyla oyuncular üzerinde otorite oluşturabilen bir isim.
Čičak, çoğu hakemin büyük potansiyeli olduğunu ama üst seviye bir maçı yönetmek için bundan daha fazlasına ihtiyaç duyulduğunu belirtti. Her şeyin temelinde maça zihnen hazırlanmanın yattığını söyleyen Čičak, “Psikolojik egzersizle maça hazır olmak önemlidir; oyuncuların üzerinizde kurmak istediği baskıyı boşa çıkartmak için karşılaşmaya iyi hazırlanmak gerekiyor” ifadesini kullandı.
‘KURALLARI SIKI SIKIYA UYGULARSANIZ MAÇIN SONU GELMEZ!’
İsveçli hakem Mohamed Lahyani’de “Üst seviye hakemlik stresi yönetimini öğrenmekle ilgilidir” dedi ve şöyle devam etti:
“Kuralları bilmek ve bunu kitabi olarak uygulamak kolay. Örneğin, servis kullanma zamanını ele alalım; teorik olarak 25 saniye içerisinde servisin kullanılması lazım. Ama yüksek tansiyonlu bir maçta durum daha karmaşıktır. Hakem oyuncunun davranışlarını analiz etmelidir: ‘Bu süre içinde servis kullanmamasının bir nedeni var mı?’, ‘Kalabalıktaki bağırışlar nedeniyle mi konsantre olamadı?’ veya ‘Uzun bir ralliden sonra biraz dinleniyor mu?’ gibi sorular üzerinde düşünmesi ve öyle karar vermesi gerekir. Açıkçası bunu anlamanın kesin kuralları yok; bu bir bilim değil!”
Agresif durumlar için de aynı düşünce yönteminin geçerli olduğunu söyleyen Lahyani, “Oyuncu küfür ettiğinde, ‘İnsanların duyacağı kadar yüksek sesle mi bunu söyledi?’ veya ‘Saldırganca mıydı?’ gibi soruları kendimize sormaya başlarız. Sonuçta biz bir polis değiliz. Eğer kuralları sıkı sıkıya uygulamaya kalkarsanız hiçbir maçın sonunu getiremezsiniz” dedi.
Lahyani ile aynı görüşte olan Čičak da kontrolün kaybedilmemesi gerektiğinin altını önemle çizdi. Hırvat hakem özellikle tribündeki spor severler üzerinde hakimiyet kurmanın maç içindeki otoriteyi doğrudan etkilediğini vurguladı.
Čičak, “Kalabalıkları ne kadar kontrol edebilirseniz sizi o kadar dinlemeye başlarlar. Kalabalığın desteğini arkamıza alarak sahanın içini daha rahat kontrol altında tutabiliriz” ifadesini kullandı.
‘BU ONLARIN OYUNU VE SİZ DE BUNUN İÇİNDESİNİZ’
Brezilyalı hakem Bernardes, teknoloji ne kadar gelişmiş olursa olsun baskıyla başa çıkmayı bilen hakemlerin oyunu kontrol altında tutabileceğini belirtti ve ekledi:
“Bu kimsenin size öğretebileceği bir şey değil. Yüksek seviyede kendinize güvenmelisiniz. Ama onlardan da gergin olmamalarını bekleyemeyiz.”
Čičak, artık emekli olan tenisçi Năstase ile ABD Açık'ta birlikte bir maç izlerken tecrübeli tenisçinin kendisine söylediklerini de aktardı.
Čičak, “Maç esnasında Năstase bana dönerek hakemin ne kadar gergin göründüğüne işaret etti. Tereddütte kaldığı kararlarının ardından sürekli saçlarıyla oynadığını söyledi. O zaman, karar vermenin ve bu esnada tereddüt etmenin yaratacağı sonuçları görme fırsatı bulmuştum” ifadesini kullandı.
Hırvat hakem tereddütte kalmanın yaratacağı olası sorunları şu sözlerle açıkladı:
“Herhangi bir tereddüt gösterdiğiniz anda profesyonel oyuncular bunu size karşı kullanacaktır. Bu onların oyunu ve siz de bu oyunun içindesiniz.”
Benzer bir noktaya Bernardes de vurgu yaptı. Grand Slam turnuvaları gibi üst seviye karşılaşmalarda hakemlerin hem güçlü hem de pasif bir tutum almaları gerektiğinin altını çizen Brezilyalı hakem, “Oyuncu sizin yanınıza gelip, ‘Ne yapıyorsun?’ dediğinde içinizden ‘Sadece lanet işimi yapıyorum’ demek geçse de bu çıkışları yutuyoruz. İşimiz itfaiyeci olup ateşi söndürmek; gerginliği daha fazla artırmak değil. Oyuncuyu sakinleştirmeye çalışırken, kırılgan olmadığınızı da fark ettirmelisiniz” diyerek bir hakemin nerede dilini ısırması gerektiğini bilmek zorunda olduğunu belirtti.