Güncelleme Tarihi:
Geçtiğimiz pazar Galatasaray'ı 2-0 yenen Gençlerbirliği, birinci futbol liginde lider oldu. Milli maçlar nedeniyle lige iki hafta ara verildiği için, liderliğini en kötü ihtimalle üç hafta koruyacak ki bu Gençler'in tarihinde bir ilk. Gençlerbirliği, kendi yağıyla kavrulan ilginç bir takım. En büyük, hatta neredeyse tek gelir kaynağı, keşfedip ucuz paralara aldığı futbolcuları büyük kulüplere astronomik rakamlara satması. Elde edilen para, takımın alt yapısına harcanıyor. 1978 yılında 3. lig amatör kümeden aldığı takımı bugünlere getiren kulüp başkanı İlhan Cavcav, yirmi yıldır Gençlerbirliği'nin tüm politikasını tek başına belirliyor. Ankara Un Sanayii'nin sahibi Cavcav'ın özel tarihi, başkanı olduğu takımın geçmişi gibi renkli ve sıradışı.
İlhan Cavcav bundan birkaç sene önce, Gençlerbirliği Taraftarlar Derneği Başkanı'nı kameraların önünde tokatlamıştı. Tokadın arka planı şöyle anlatıldı: Taraftarlar Derneği Başkanı, Cavcav'ı parayı çok sevmekle suçlar ve kulübün parasını cebine attığını iddia eder. Bunu duyan Cavcav çok sinirlenir, iddia sahibi ile konuşmaya gider. Aynı sözleri bir kere daha duyunca hiddetlenir ve tokadı basar. Tokatla da yetinmez, dernek başkanını mahkemeye verir. Sonra araya dostlar girer, özürler dilenir, olay tatlıya bağlanır. İlhan Cavcav'ın Gençlerbirliği'nin parasını, kendi parasından bile daha dikkatli harcağıdını söylüyor ve böyle bir iddia karşısında gururunu korumak adına attığı tokattan pişman olmadığını belli ediyor. Oysa tokat meselesi, gururu yüzünden başına gelen ilk olay değil. Mesela 14 yaşında bir daha dönmemek üzere okuldan ayrılışını gururuna bağlıyor: ‘‘İngilizce ve Türkçe derslerini kızlarla aynı sınıfta yapıyorduk. Ben İngilizce'den 2 aldığımı hiç hatırlamıyorum, ya 0 ya 1. Tabii o yıllar yeni yeni palazlandığımız, genç olduğumuz zamanlar. Dilim dönmedikçe kızlara karşı o kadar mahcup oluyordum ki, mahcubiyetten okulu bırakmak zorunda kaldım.’’
Ekmek arası tuz biber
İlhan Cavcav 1935 yılında Ankara'nın Hamamönü'nde dünyaya gelir. Babası Haşim Cavcav'ın iki karısından, yedisi erkek toplam 17 çocuğu vardır. Değirmenci Haşim Bey aynı zamanda bir ekmek fırını sahibidir. İş hayatının cilveleri ve aile nüfusunun kalabalığı nedeniyle, iyi günlerin yanında çok zor günler de geçirirler. İlhan Bey, ekmeğin içine tuz ve kırmızı biber doldurup karın doyurdukları günleri çok net hatırladığını söylüyor. 14 yaşında malum nedenle okulu bırakınca, babasının yanında çalışmaya başlar. 1960 yılında kendi başına tahıl işi yapar, 1967'de de, Konya asfaltı üzerindeki Ankara Un Sanayii'nin bulunduğu arsayı satın alarak hala başında olduğu un fabrikasını kurar.
İlhan Cavcav, küçük yaştan beri içinde bulunduğu iş hayatında azimlidir, ama en az çalışıp para kazanmak kadar sevdiği bir başka şey de futbol olur. 16 yaşında Maske Spor'da futbol oynamaya başlar. 19 yaşında yine bir Ankara takımı olan PTT Spor'a transfer olur: ‘‘Şimdi libero dedikleri, santraf oynardım, 5 numara. O sene PTT Spor Kulübü beni profesyonel yapmak istedi. Ankaragücü ve Fenerbahçe de talip oldu. 4 bin lira para verdiler. Ben tabii fabrikada işim olduğu için gidemedim. Öyle ki, antrenman için fabrikaya gelip babamdan izin almak zorunda kalıyorlardı.’’ Cavcav, onu profesyonel yapmak isteyen PTT'ye bir karşı öneri getirir, 2 bin 500 lira karşılığında amatör olarak oynamak istediğini söyler. PTT bu öneriye yanaşmayıp, aynı koşulları Bahçeli Gençlik Spor kabul edince, bu kez de Bahçeli'ye transfer olur: ‘‘Tesadüfe bakın ilk maçımız PTT ileydi. Bu maçta beni oynatmadılar. Ertesi gün teknik direktöre gidip nedenini sordum. Bana, ‘o senin ilk takımındı, belki hissi davranırsın diye oynatmadık' dedi. Ben de gururuma düşkün olduğum için, aldığım transfer paralarını geri verdim, ‘ben namuslu adamım, giydiğim formaya ihanet etmem' diyerek futbolculuğu bıraktım.’’
Üçüncü lig’den liderliğe
Futbolculuğu bırakır, ama futbolu bırakmaz. 1976 yılında bir sene Hacettepe Kulübü'nde başkanlık yapar. O sene takım küme düşünce istifa eder. 1977'de Yahya Demirel Gençlerbirliği'nin başkanı iken, o da yönetim kuruluna seçilir. 1978'de de Gençlerbirliği Kulüp Başkanı olur: ‘‘Takımı aldığımda üçüncü lig amatör kümede oynuyordu. Ama o yıl federasyon ikinci ve üçüncü ligleri birleştirdi. İkinci ligde oynamaya başladık. İlk tesisimiz Vehbi Koç'un verdiği Maltepe'de 80 metre karelik bir lokaldi. İdman sahası yoktu. Anıt Tepe sahasında takım idman yapsın diye oradaki bekçilere haftada bir çuval un verirdim. Bir sene sonra şampiyon olduk, 1. lige terfi ettik.’’ Gençlerbirliği 20 sene içinde iki defa küme düşüp çıkar. Bu arada çeşitli politikacıların desteği ile Atatürk Orman Çiftliği'nin yakınlarında 50 dönümlük bir arazi alınır ve burada alt yapı ile uğraşılır.
İlhan Cavcav, zaman zaman Gençlerbirliği'nin az sayıdaki taraftarının (2-3 bin civarında) eleştirilerine hedef oluyor. Çünkü, dünyanın neredeyse tamamını gezerek keşfedip ucuza aldığı futbolcuları, parlatıp Türkiye'deki büyük kulüplere yüksek fiyatlara satıyor. Hatta bu yüzden sevimsiz bir lakap da edinmiş; köle tüccarı. O, bu yakıştırmayı iyimserlikle karşılıyor ve espiri yapıyorlar herhalde diye geçiştiriyor. Şampiyonluk pahasına izlediği, ‘‘iyi futbolcuyu satma’’ politikasını sonuna kadar savunuyor: ‘‘Bizim bu satışlardan gayemiz, hem takımı birinci ligde tutabilmek hem de tesislerimizi yapabilmekti. 10 senedir alt yapı ile uğraşıyoruz. İyi bir işiniz var, ama akşam gidecek eviniz yok. Bu durumda başarılı olabilir misiniz? Bugün Türkiye liglerinde hiçbir takımda olmayan bir alt yapıya sahibiz. Bugün ona eriştik. Bundan sonra Gençlerbirliği'nin hedefi şampiyonluğa oynamak. Yeni bir sayfa açılıyor.’’ Cavcav yeni sayfayı taraftar desteği olmadan açamayacaklarını da biliyor. Şampiyon olmak için taraftar desteğinin şart olduğuna inanıyor. Hatta biraz daha ileri giderek ‘‘büyük takımlar kadar taraftarımız olsa, biz bu sene yüzde 80 şampiyon oluruz’’ diyor. Zaman zaman, takımla ilgili kararlarında kimseye danışmadığı için ‘‘ tek adam’’lıkla suçlanan İlhan Cavcav, buna da pek kulak asmıyor. Çünkü Gençlerbirliği'ni biraz da 20 yaşına getirdiği çocuğu gibi görüyor: ‘‘Kendi işimde para kaybettiğim zaman bunu işin bir cilvesi olarak görüp geçiştirebiliyorum. Ama diyelim ki Gençlerbirliği 2-0 yenildi. O gece sabaha kadar sanki biri kulağıma 2-0, 2-0... diye üflüyor. Bu kadar bütünleştim takımla’’.