Takımın şampuanları benden

Güncelleme Tarihi:

Takımın şampuanları benden
Oluşturulma Tarihi: Ocak 09, 1998 00:00

Haberin Devamı

Rejoice İbo

Yaşıtlarından beş santim uzun doğdu. Okulda yeri hep arka sıralardı. Babası sayesinde futbola merak sardı. Ancak soğukta çamurların içinde top koşturmak ona göre değildi. TV'den tanıdığı basketbolu denemeye karar verdi. İlk yıllar şut atma korkusu yüzünden ısınamadı bu spora. Ancak yine babasının ve uzayan boyunun desteğiyle Fenerbahçe küçük Takım'da başarılı oldu. Derken yıldız, ümit ve milli takım... 1996'da Avrupa Sayı Kralı seçilen Fenerbahçe'nin yıldız şutörü İbrahim Kutluay'dan bahsediyoruz. Kısa adıyla Rejoice-İbo'dan...

UĞURSUZ 25 NİSAN

Bana çok nazar değdiğini düşünmeye başladım. Çünkü iki yıl önce 25 Nisan'da bir maç sırasında burnum kırılmıştı. Yine bir yıl sonra 25 Nisan'da elim kırıldı. 25 Nisan 1998'de hiçbir şey yapmadan evimde oturmak istiyorum. Bunun dışında boğazıma dirsek geldi, nefes borum kırıldı, ayak bileğim burkuldu ve bir kere daha elim kırıldı.

BERBERLE KARDEŞ OLDUK

Önce düşündüm teklifi... sonra zaten hayatım şampuanla iç içe geçiyor dedim... Anternmanlardan ve maçlardan sonra yıkanıp çıkıyoruz. Teklifi kabul ettim. Zaten güzel bir şey olacağına inanıyordum. Reklamda oynamak bana hiç zor gelmedi. Doğal olmaya çalıştım. Çok eğlendim. Reklam filmini iki buçuk günde çektik. Belki 30-40 kez saçım fönlendi, 30-40 kez saçım yıkandı...Berberle kardeş gibi olduk.

Boyunuz kaç santim?

-1.97. Kızkardeşim de çok uzun boyludur. Ancak o sporla ilgilenmemek için elinden geleni yapıyor...

Çok küçük yaşta profesyonel basketbolcu oldunuz. Bu planlanmış mıydı?

-Babam fanatik Fenerbahçelidir. Onun sayesinde futbola merak sardım. Okuldan gelir, kitaplarımı, çantamı bir kenara atar sokağa fırlardım. Dört beş saat futbol oynardım...Sonra babam beni 12 yaşındayken Fenerbahçe kulübüne yazdırdı. Beş, altı ay oynadım. Ancak hava koşulları, yağmur, çamur çok rahatsız etti beni. Sonra televizyonda basketbol maçlarını seyrede seyrede, ailemin de desteğiyle bu sporu denemeye karar verdim. Fenerbahçe'de baskete başladım... Önce çok huzursuzdum. Top elime gelsin istemiyordum, çok çekingendim. Bayağı da kötü oynuyordum. Bu iki yıl devam etti. Derken hırs geldi. Benden çok büyükleri oynarken görüyor, onlar gibi şut atmaya çalışıyordum. Yazları tatile gitmedim, günde 6-7 saat antrenman yaptım. Derken 14 yaşında küçük takıma seçildim. Takım antrenörü Murat Özgül'den çok korkardım. Şimdi benim abim gibi. Ve yine benim antrenörüm.

10 yıldır Fenerbahçe kulübünde oynuyorsunuz. Sıkılmadınız mı? Hiç transfer teklifi gelmedi mi?

-İyi oynayan herkes transfer teklifi gelir. Ben Fenerbahçe'de hiçbir zaman mağdur durumda kalmadım. Bu yüzden takım değiştirmeyi düşünmedim. Zaten Türkiye'de Fenerbahçe'den başka takımda oynamam. Basketbolda bir yasa var. 24 yaşını bitirene kadar Fenerbahçe'de oynamak zorundayım. Kontratım bu yıl sona eriyor, transfer yolum açılıyor. Geleceğimi düşünmek de benim en doğal hakkım. Ama şu anda Fenerbahçe'de mutluyum...

BEYAZLAR DAHA ZEKİ

Kariyerinizde gelmek istediğiniz son nokta neresi?

-İdealim bir İtalyan takımında oynamak. Sonra da NBA'de şansımı denemek istiyorum. Bu yaz NBA kampına gitmek istiyorum. Deneyeceğim kendimi. Eğer başarırsam kalmak istiyorum. Orası çok değişik bir dünya. Çok güçlüler ve hızlı oynuyorlar. Gerçi basketbolda beyazlar siyahlardan daha zeki. Zenciler daha güçlü oynuyor ama beyazlar oyunda daha akıllılar... NBA'i deneyeceğim.

Olmadık anlarda, maçın kaderini belirleyecek şutlar sizin eseriniz. Büyük bir sorumluluk altında hissediyor musunuz kendinizi?

-İnsan şutör olarak doğmuyor. Şut atmak çalışarak elde edilen bir meziyet. Ben çok çalışıyorum. O zor anlarda atmak çok büyük cesaret işi. İnsan kendine güvendiği ve inandığı zaman korkmadan atıyor. Bazen de düşünecek zaman olmuyor. Son üç saniye ve top sizin elinizde...Nefes alıp atıyorum. Türkiye'de şutör olmak stresli. Çünkü attığınız top basket olursa sizden iyisi yoktur. Ama ıskalarsa işte o zaman en kötü oyuncuya çıkar adınız. Bu stresi yaşamıyor değilim...

Kimi zaman arkadaşlarınıza maça çıkmadan atacağınız basket sayısını söylüyormuşsunuz...

-Kendi kendimle iddiaya giriyorum. Şut attıkça daha iyi oynayan bir oyuncuyum. Her pozisyonda sayı atabileceğime inanıyorum. Maçtaki skorlarımı sayarım. Ama pozisyonları zorlayıp, atış yaptığımda bazen sayı kaçırıyorum. İşte o zaman çok üzülüyorum. Çünkü takım arkadaşlarımın hakkını yemiş gibi hissediyorum kendimi.

Bugüne kadar çok sakatlanan oyuncuların başında geçiyor adınız...

-Bana çok nazar değdiğini düşünmeye başladım. Çünkü iki yıl önce 25 Nisan'da bir maç sırasında burnum kırılmıştı. Yine bir yıl sonra 25 Nisan'da elim kırıldı. 25 Nisan 1998'de hiçbir şey yapmadan evimde oturmak istiyorum. Bunun dışında boğazıma dirsek geldi, nefes borum kırıldı, ayak bileğim burkuldu ve bir kere daha elim kırıldı.

ÜZERİMDE NAZAR VAR

Nazara karşı nasıl bir önlem alıyorsunuz?

-Bazen maçlarda ayakkabıma nazar boncuğu takıyorum. Bütün ceket ve pantalonlarımda birer tane nazar boncuğu var.

Peki ya batıl inançlar?

-Kaybettiğimiz maçlarda giydiğim ayakkabılarımı bir daha asla giymiyorum. Evde 7-8 çift yeni ayakkabı duruyor. Bazılarını dağıttım. Mesela maça hep sağ ayakla çıkarım. Uğurlu çoraplarım var. Onları giyiyorum. Ve her maçtan önce kazanmamız için Allah'a dua ederim.

Okul ne durumda?

-Şu anda Marmara Üniversitesi Spor Akademisi'nde okuyorum. Dördüncü sınıftayım. Ama antrenmanlar o kadar fazla ki derslere devam edemiyorum. Günde iki antrenman ve o iki antrenman arasında uyamak zorundasınız. Kalkıp okula gidemiyorum. Sınav zamanları da tam maç dönemine rast geliyor. Bu yüzden okula artık gidemiyorum.

Çok küçük yaştan bu yana profesyonel bir oyuncusunuz. Kolay yaşıyor musunuz bunu?

-Profesyonel oyunculuğun yaşamınıza getirdiği katkıları ve dezavantajları var. Benim bunu kolay kaldırabilecek bir yapım var. Doğma büyüme İstanbullu'yum. 12 yaşından bu yana Fenerbahçe'deyim. Bu yüzden benim hayatımda bir değişiklik olmadı. Zaten küçüklüğümden beri başarılı olacağımı hissediyordum. Ancak bazı arkadaşların kültür farkı yüzünden profesyonel hayatta bocaladıkları dönemler oluyor ve bu yaşamlarına kötü yansıyor. Dejenerasyona uğruyorlar. Bazen başarılı olmanın rahatsız ettiği zamanlar da yok değil. Mesela eve durmadan telefonlar geliyor. Kimisi çok rahatsız edici. Üç kez numaramazı değiştirdik. Ama hala devam ediyor...

Basketbol yaşamınızda kimleri örnek aldınız kendinize?

-Fenerbahçe'de Aliço, Levent Topsakal, Kemal Dinçer, Hüsnü Çakır ve Harun Erdenay benim basketbolcu olmamda katkısı olan insanlar. Hepsi de çok üstün basketbolculardı. Çocukluğumdan beri beni tanıyan bir kaş mimiğimden ne düşündüğümü sezen, antrenörümün de çok büyük katkısı var bende...

Gelelim Şampuan reklamına. Basketbol oynamak mı zor, reklam filmi çevirmek mi?

-Önce düşündüm teklifi... Sonra zaten hayatım şampuanla iç içe geçiyor dedim... Anternmanlardan ve maçlardan sonra yıkanıp çıkıyoruz. Teklifi kabul ettim. Zaten güzel bir şey olacağına inanıyordum. Reklamda oynamak bana hiç zor gelmedi. Doğal olmaya çalıştım. Çok eğlendim.

Saçınızla bayağı oynanmış...

-O biraz rahatsız ediciydi. Reklam filmini iki buçuk günde çektik. Belki 30-40 kez saçım fönlendi, 30-40 kez saçım yıkandı...Berberle kardeş gibi olduk.

Tepkiler nasıldı?

-Beğendiklerini söylediler. Arkadaşlarım bana hala takılıyor.‘‘Artiz mi oldun İBO?’’ diyorlar. Yeni adım da Rejoice-İbo. Bir süre böyle devam edecek herhalde...

Şampuan sıkıntın kalmamıştır...

-Kutu kutu hediye ettiler. Ailece o şampuanı kullanıyoruz. Takımda şampuan sıkıntısı çözümlendi artık. Takımın şampuanı benden.

Sürat yapmaktan çok hoşlandığın söyleniyor...

-Arabalar benim hobim. Yeni Mercedes aldım. CLK-320. Masarati'm var ama onu satıyorum. Lacivert, 94 model, 50 bin kilometrede. Duyurulur.

ÜNİVERSİTELİ RALLİCİ

Başka hobilerin var mı?

-Fanatik Fenerli'yim. Hiçbir futbol maçını kaçırmam. İzlemeye giderim. Futbol dışında sinema tutkunuyum. Her hafta birkaç kez sinemaya gidiyorum.

40'lı yaşlarına geldiğinde ne yapmayı düşünüyorsun?

-Basketbol dışında bir iş yapmak istiyorum. Belki Barış Küce gibi başarılı bir işadamı olabilirim, ya da turizmle uğraşabilirim. Bunları düşünmek için daha çok erken.

Basketbolcu olmasaydın, hangi mesleği seçmek isterdin?

-Üniversiteyi bitirir ama rallici olurdum.

Biraz da aşk hayatından konuşalım.

-Yorum yok.

Peki kızlarla aran nasıl?

İyi ve kötü kızlar var. Evde telefon susmuyor. Genellikle telefonlara kızkardeşim cevap veriyor. Ailecek bu durumdan çok şikyetçiyiz. En son evimizi değiştirdiğimiştik. Şimdiki sahibi beni yolda gördü bir gün. Sonra gelip boğazıma sarıldı. Sen kimsin? diye...Onlar da çareyi numarayı faksa dönüştürmede bulmuş.

İbrahim’den seçmeler

Kızlar Fenerbahçe maçlarına değil onu görmeye geliyor.

Ailesiyle yaşayan İbrahim Kutluay'ın en büyük sıkıntısı sabahtan akşama kadar susmayan telefonlar.

Üç kere telefon numarası değiştirmiş.

Hayranlarını‘‘iyi’’ ve ‘‘kötü’’ler diye ayırıyor. Kimi zaman akla alınmayacak terbiyesizce sözler işitirken, kimi zamansa arabasından aşağı dökülmüş güllerle karşılaşıyor. Eve gelen paket paket hediyeler de cabası.

Maçı kaybettikleri zaman, ayakkabılarını çıkarıyor ve onları bir daha asla giymiyor. Evinde daha yepyeni giymediği birkaç çift ayakkabısı var.

Maçlara çıkarken önce sağ adımını atıyor.

Tüm ceket ve pantalonlarında birer nazar boncuğu var.

Henüz 24 yaşında ve başarı merdivenlerini yavaş yavaş tırmanmaktan yana.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!