Güncelleme Tarihi:
Kocaeli’deki köyünüzde futbola başlamanız nasıl oldu?
Aslında futbola başlamam biraz ilginç. İstanbul’a gelme imkânımız olmadığı için Kocaelispor’u izleyebiliyorduk ancak. Ağabeyimle birlikte hiçbir maçını kaçırmazdık. Metin Tekin’e hayrandım. Hayaller olmadan yaşanmaz. Askerdeyken boş kaldığım her antrenman yapardım. Arkadaşlarım benimle çok dalga geçmiştir.
Babanız futbolu sevmiyormuş. Size engel olamadı mı?
Okul takımında oynadığım dönemde kolum kırılmıştı. Babam bu yüzden futbol oynamama izin vermiyordu. Amatör kümede para kazanmaya başlayınca yumuşamaya başladı. Köy takımında oynarken Kocaeli Köy Hizmetleri başkanı tesadüfen beni görmüş ve beğenmiş. Başkan beni kendi takımına aldı. O zaman 3. Lig’de amatör futbolcular toplanırdı. O takımlar profesyonel takımlarla maç yapardı. Yine öyle bir maç için Balıkesir Gönen’e gitmiştik. Oradaki seçmelerde iyi oynayınca beni Gönenspor’a transfer ettiler. Orada bir yıl oynadım.
Babanız uzun bir süre uzun yolda kamyon şoförlüğü yapmış. Siz de onunla birlikte şehirlerarası yolculuk yapıyor muydunuz?
Birkaç defa gittim. Babam 35 sene bu işi yaptı. Çok zor bir iş. O zaman arabalar şimdiki gibi konforlu değildi. Ben zaten yol boyunca uyuyordum. Babam da biraz sert biri olduğu için sohbet de edemiyorduk. Kamyoncuların gittikleri yerler bellidir. Babam taşıdığı malı teslim ettikten sonra İzmit’e boş dönmemek için hale giderdi. Ben de halin ortasında bir oradan elma, bir buradan muz yiyordum, öyle vakit geçiyordu. Haldeki ortam güzeldir. Kamyoncuların muhabbeti de güzeldir.
Bir süre İzmit’te bir lokantada garsonluk yapmışsınız. Tabak, kaşık taşırken aklınızdan neler geçiyordu?
Okuldan çıkıp garsonluk yapardım. Küçük yaştan beri kimseye muhtaç olmamaya çalışıyorum. Arslanbeyspor’daydım o zamanlar. Takım, garsonluk yaptığım yere minibüsle gelir, beni alırdı. Maçtan sonra da işe dönerdim. Köydeki turnuvalarda oynardım. O turnuvalar da bana çok şey katmıştır. Köydeki insanlar bize hocalık yapardı. O yüzden ben altyapı eğitimi namına hiçbir şey görmedim.
Köy hayatını özlüyor musunuz?
Ailemin hayvanlarıyla ben ilgilenirdim. Hayvanlarla iç içe olmayı çok seviyorum. Kızım altı, oğlum iki buçuk yaşında. Köy hayatını görmelerini istiyorum. Sonuçta babaları köy çocuğuydu. Çocuklarım da özünü kaybetmemeli. İstanbul’daki evimde her türlü meyve ve sebze yetiştiriyorum. Kısmet olursa bir çiftlik kurmak istiyorum.
Karabükspor’a nasıl transfer oldunuz?
Profesyonel olduğum Gönenspor’dan 1994’te Karabükspor’a gittim. Orada beş yıl kaldım. Her sezon başı iki hafta ben oynardım, sonra kiralık olarak gönderilirdim. Sadece Ahmet Akcan beni göndermek istemedi. Oradan oraya gönderilirken gözlerimin dolduğu da çok oldu. Amasya’ya, İskenderun’a gittim. 3. Lig’de Amasyaspor’a iyi bir katkı sağlamışım. O sezon şampiyon olduk. Transfer teklifleri almaya başlayınca Karabüksporlu yöneticiler onların oyuncusu olduğumu hatırladılar! Mustafa Denizli beni Karabükspor’dan milli takıma alınca hayatımın fırsatını yakaladım. Gaziantepspor’a 1999’da transfer oldum. Bir buçuk yıl çok iyi oynadım ve bu sayede Beşiktaş’a transfer oldum.
Beşiktaş’tan teklif aldığınızda ne hissettiniz?
Gaziantepspor’da iyi bir performans sergilemiştim. Fenerbahçe’den, Beşiktaş’tan ve Trabzonspor’dan aynı anda transfer teklifi aldım. O zamanlar gençtik, sağlıklı düşünemiyorduk. Hangi takım çağırırsa çağırsın gidip görüşüyorduk. Ben de hepsiyle görüştüm. Sırf Beşiktaşlı olduğum için koşa koşa gidip imzayı attım. Pişman da olmadım.
Top ayağınızdayken kafanızı kaldırmamanız çok eleştirilirdi. Sizce de böyle miydi?
Son dönemlerde o konuyu halletmiştik. Bana “Yerde para mı arıyorsun İbo?” diye takılırlardı. Eleştiren insanlara saygı duyuyorum ama Beşiktaş’a gelen her hocanın bankotercihi olduğumu da unutmasınlar.
Bir keresinde “Orta yapabilsem Real Madrid’de oynardım” demiştiniz…
Orta yapmamamla ilgili çok eleştirildim. Hepimiz insanız, sinirlenebiliyoruz.Bir kanat oyuncusu olarak o eksikliğimi giderebilirdim. Ben hatamı kabul ediyorum. Son zamanlarımda iyi ortalar yaptığımı da herkes kabul etmeli.
Bir maçtan sonra “Sergen’in neresine top çarpsa gol oluyor, biz şut çeksek top birilerine çarpıp geri dönüyor” demiştiniz… Gol atmak biraz da şans işi mi?
Sergen’le birbirimize çok takılırdık. Bir keresinde Sergen bana “Bu yeteneksizliğinle nasıl oynuyorsun anlamıyorum” demişti. “Beş yılda ikimizin de oynadığı maç sayısı ortada, ben senden daha öndeyim” dedim. Benim Sergen kadar yeteneğim yoktu. Ben mücadeleyi ön planda tutardım. Bazen maçlarda top Sergen’e giderdi. Her zaman çok şanslıydı. Top önüne düşerdi, boş kaleye vurur, gol olurdu. Ben hiç topu önümde bulup da boş kaleye gol attığımı hatırlamıyorum.
Deli İbo lakabının anlamı nedir? Size Deli İbo denilmesine kızıyor muydunuz?
İnsanın akıllısına deli derler. Taraftarın bana ne anlamda deli dediğini bildiğim için hiçbir zaman rahatsız olmadım.
Avrupa’dan teklif aldınız mı? Yurtdışına gitmiş olsaydınız başarılı olma şansınız ne kadardı?
100’üncü yıl şampiyonluğunu yaşadıktan sonra İngiltere’den bir teklif almıştım. Şartlar oluşmadığı için gitmedim. Açıkçası gitmek için de uğraşmadım.
Beşiktaş’ta sürekli boş mukaveleye imza attığınız doğru mu?
Benim transfer görüşmelerim beş dakika sürerdi. Önüme gelen kâğıdı imzalardım. Ben hiçbir zaman Beşiktaş kulübüne sıkıntı yaratmadım. Araya ne menajer soktum ne avukat. Ben böyle bir Beşiktaşlıyım. Bundan sonra da aynı Beşiktaşlı olmaya devam edeceğim.
30 yaşından sonra üzerine koymayı başaran nadir futbolculardan birisiniz. Bunu neye borçlusunuz?
Yeteneğinizle bir yere kadar gelebilirsiniz ama çalışmayı sevmediğiniz zaman orada kalma şansınız yok. Sürekli yeni oyuncular geldiği için üzerine koymam gerekiyordu. Yeni şeyler yapamazsan yerine başkaları gelir. Orta yapmak için her zaman çalıştım. Kısmet kariyerimin sonlarına doğru öğrenmekmiş. Onun da kaymağını yiyemedik!
Unutamadığınız maç hangisi?
Üç tane maç var unutamadığım: Biri Galatasaray’a sağ ayağımla gol attığım maç, biri 3-0 kazandığımız Barcelona karşılaşması, diğeri de Londra’daki Chelsea galibİyeti.
Futbolu bir anda bırakmak zorunda kalmasaydınız daha ne kadar devam etmeyi düşünüyordunuz?
Bir yıl daha oynamak istiyordum. Jübileyle ilgili bir talebim olmadı. Benim 11 yıl Beşiktaş’a hizmet etmiş olmam jübileden daha önemlidir. Beşiktaş taraftarının önüne jübileyle çıkamadım ama teknik direktör olarak çıkacağım.
35 yaşınızda Beşiktaş’ta üç yıllık kontrat uzatmanıza herkes çok şaşırmıştı. Siz bekliyor muydunuz bunu?
İşinizi doğru yaptığınız zaman meyvelerini alıyorsunuz. Yeter ki iyi niyetle çalışın.
Bu kadar çalışmayı seven bir insan olarak futbolu aniden bıraktığınızda kendinizi nasıl hissettiniz?
Elimden geldiğince spor yapıyorum. Köyüme gittiğimde arkadaşlarımla birlikte koşuyoruz. Çocukluk arkadaşlarımla bir araya gelip maç yapıyoruz. Köy maçları da Şampiyonlar Ligi maçları kadar heyecanlı maçlar oluyor. Bunları da yaşamak lazım.
Takım kaptanının Türk olması ve yabancı olması arasında nasıl bir fark var?
Fenerbahçe’de Alex gerçeği var. Kaptanlık sadece koluna bant takmak değildir. Yöneticiler kaptanlara daha fazla yetki vermeli. Tabii ki bu kaptanlar diğer futbolculardan üstün olsun demek değil. Kaptansan biraz da yetkili olmalısın. Bizde kaptanlara sadece bant takılıyor.
Kaptanlık yaptığınız dönemde futbolculardan biner lira kesip kulüp çalışanlarına dağıttığınız doğru mu?
Birlik beraberlik içinde olacaksanız paranızı da paylaşmanız gerekir. Bu sadece benim zamanımda yapılan bir şey değil. Benden önce de yapılmıştır diye tahmin ediyorum. Şimdi yapılıyor mu bilmiyorum.
İbrahim Toraman’la yaptığınız kavgalarda ne kadar suçlusunuz?
Ona kızgınlığım da kırgınlığım da geçmişte kaldı. Bana göre artık bu konunun kapanması gerekiyor.
Ali Tandoğan elmacık kemiğinizi kırdığında önce sinirlenmiş, özür dilediğinde ise hemen kabul etmiştiniz. Hiç kin tutmaz mısınız?
Benim kızgınlığım iki dakika sürer. Biri bana bir adım attığında ben beş adım atarım. Keşke böyle bir şey yaşanmasaydı. Artık yapacak bir şey yok. Herkes için hayırlısı.
Galatasaray veya Fenerbahçe’den teknik direktörlük teklifi alırsanız kabul eder misiniz?
Tabii ki kabul ederim. Ben Beşiktaşlıyım. Beşiktaş’ı seviyorum ama bu başka bir şey. Başka bir takımdan teklif gelirse de giderim, seve seve çalıştırırım. Gönlümse her zaman Beşiktaş’ta olmaktan yana ama profesyonel düşünmek zorundayım.
Pişmanlık duyduğunuz bir şey var mı?
Hayatta pişmanlık duyduğum bir şey yok ama gönül isterdi ki Beşiktaş’tan çok daha güzel bir şekilde ayrılayım. Hayıflanmak istemiyorum. Her son bir başlangıçtır diye düşünüyorum.
Sokakta insanlarla karşılaştığınızda nasıl tepkiler alıyorsunuz?
İnsanlar beni gördüklerinde İbrahim değil, kaptan diyorlar. Bu benim için çok önemli. Bekle Beşiktaş! Deli İbrahim bir gün teknik direktör olarak karşına çıkacak! (Four Four Two)