Güncelleme Tarihi:
‘Tanrıça, tüm biçimleriyle doğadaki yaşamın bütünlüğünün simgesiydi. O'nun gücü, suda ve taşta, gömütte ve mağarada, hayvanlarda ve kuşta, yılanda ve balıkta, tepelerde, ağaçlarda ve çiçeklerdeydi. Bundan ötürüdür ki, yeryüzünde var olan tüm şeyler bir şiirsel efsanevilik ve bütünsel bir kutsallık ve gizemlilik içerisinde algılanırlar’’
Bu sözler 25-27 Haziran'da İstanbul'dan Çatalhöyük'e uzanan uluslararası bir sempozyum ve sevgi şöleninde yankılandı. Gönüllü kuruluşlarımızdan Anakültür'ün organizasyonuydu ‘‘Kadının Biçimlendirdiği Yeryüzü/Yeryüzünün Biçimlendirdiği Kadın...Tarihöncesi, Bugün ve Yarın’’. Ve Marija Gimbutas böyle tanımlıyordu tanrıçayı ‘‘Tanrıçanın Lisanı’’nda.
Sempozyumla ilgili faks geldiğinde Seyfe Gölü gezisi sırasında çektiğim bir fotoğrafı anımsadım. Mor çiçeklerden taç takmış, bizlere tanrıça pozu vermişti. Hazır söz doğaya, kadına, yeryüzüne değmişken, çevre korumanın örnek savaşçısı, esaslı profesyonel, saygın, yetkin, sevecen Doğal Hayatı Koruma Derneği'nin Genel Müdürü Nergis Yazgan'ı yakın plan anlatmak istedim sizlere. Nasıl çevreci oldu? Kimdir çevreci? Nasıl ümitli olabiliyor? Unutulmaz bir anısı, hayalleri. Yoğun koşturmalarımız, evlatlarımızın karne heyecanları arasında işte yeşil muhabbet notlarımız. Söz Yazgan'ın:
Doğaya nasıl mı sevdalandım? Ben zaten böyle doğdum. Çocukluğum, kişiliğim canlılar dünyasıyla özdeşti. Bitkiler, hayvanlar aleminde gözlerimi açtım. Babam avcıydı. Ava çıkmadan yaşayamazdı. İlkokulda birlikte giderdik ormanlara. Tüfeğini taşırdım. Sonra ben de avlanmaya başladım. 16 yaşındaydım. Hiç unutamam o günü. Hayatımı değiştiren o günü. Her zamanki gibi ava çıkmıştık. Belgrad ormanlarında yaban güvercini avlıyorduk. ‘‘Tahtalı’’ deriz biz onlara. Babam biraz uzaklaşmıştı. Bir yaban güvercini vurdum, ağır yaralıydı ve can çekişiyordu. Öldürmek zorunda kaldım. Avcı yetiştirilmiştim. Ata sporu sözlerinden etkileniyordum o çağlarda.
Güvercini öldürdükten sonra tüfeği fırlattım bir kenara. Babama koşup, ‘‘Avcılıktan, senden nefret ediyorum’’ diye bağırdım. İki gün odama kapandım, şiirler yazdım. O günden sonra yeni bir sayfa açtım. Doğanın korunmasına adadım hayatımı. Yeryüzü, gökyüzü, denizaltı, tüm canlılar, herşey kutsal. Avlanmayı artık çağdışı buluyorum. Yaban hayatının korunmasında avcılara da büyük sorumluluk düşüyor, bizlerle işbirliği yapmalarını bekliyoruz.
DHKD'nin 23 yıldır üyesiyim, 1984'den bu yana yönetimdeyim. İlkemiz orta yolu bulmak, her kesimle diyalog kurmak, eğitmek, bilinçlendirmek ve el ele vermek. Gönüllü ruhu ile profesyonel çalışanlarız. Ödüllü, anlamlı bir uğraşımız var. Kişi işini sevmeli, gurur duymalı. Ama bazen boğuluyoruz çığ gibi sorunlar karşısında. Doğal yaşamın cazibesiyle umutlu olabiliyoruz. İnsanların sağduyularına, akıllarına güveniyorum. 15 yıl önce anlaşılmazdı, sorular gelirdi. İnce, uzun bir yoldayız. Çevreci çağdaş, bilinçli bir insandır. Dalga geçenleri anlamıyorum. Babam bir zamanlar derdi ki, ‘‘Kızım beş dil biliyorsun. İt, ot ile uğraşma, doğru dürüst bir işin olsun. Artık alıştı’’ Benim de bir kızım var. 16 yaşında. O'na daha çok zaman ayırabilmek isterdim. Sabahları çok erken kalkıyorum. Seviyorum koşmayı, ata binmeyi, seyahati, yaşamayı, işimi, kuşlarımı, kedimi...