Böylesi ilk kez başıma geliyor. Ben soruyu soruyorum: ‘‘Uyanık mısınız, yarı uyanık mı, saf mısınız, süzme saf mı?’’ Bir an duruyor, yutkunuyor, ‘‘Süzme safım'‘’’ diyor ve aniden ağlamaya başlıyor. Karşımdaki bir erkek. 49 yaşında koca bir adam. Hüngür hüngür ağlıyor.Elim ayağım birbirine karışıyor, ne yapacağımı bilemiyorum, dedim ya, böylesi hayatımda ilk defa başıma geliyor. Teybi kapatıyorum, röportajı bırakıp, onu teselli etmeye çalışıyorum. Hemen toparlanıyor ama belli ki adam yaralı ve sık sık kanıyor. Kanadıkça canı acıyor, öfkesi patlıyor. Yanlış anlamayın, öfkeyi kendisine duyuyor. Böyle bir aymazlığa düştüğü için kendini affedemiyor. Dile kolay, üzüntüsünden iki ayda 20 kilo vermiş birinden söz ediyoruz. Hikayesi içler acısı aslında ama olaylar birbiri ardına gelince insan gülsün mü ağlasın mı bilemiyor. Adı Reşat İlhan. Gazetelerde bir üçüncü sayfa haberi olarak macerasını okumuşsunuzdur belki. Yabancı memleketlerde çalışıyor, didiniyor 1.5 trilyonluk servet sahibi oluyor. Kendisinden boşanmak isteyen 20 yıllık Alman karısına paraları kaptırmamak için, varını yoğunu çok güvendiği Yugoslav sevgilisinin üzerine yapıyor. Ve sonunda bir gün dımdızlak ortada kaldığını fark ediyor. Neyi var, neyi yok elinden alınmış. 45 Euro’yla ortada kalmış. Ben onun hikayesini naklettim....Reşat İlhan kimdir?- Birkaç ay önce sorsaydınız işadamıyım derdim. Şimdi çulsuzun biriyim...Siz aileden zengin miydiniz?- Nerde! Urfalıyım. 7 kardeşin en ufağıyım. İlkokul 4'te beni bir marangozun yanına verdiler. İşi sevdim.Eğitim?- Sanat Enstitüsü mezunuyum. Marangozluk okudum. Askerden sonra da abimle Köln'e gittim. Yavaş yavaş tırnaklarımla kendime bir hayat inşa ettim. 30 sene Almanya'da yaşadım.Nasıl zengin oldunuz, bütün o işleri kurdunuz?- Çalışarak. 79'da Almanya'ya yeni ayak basmış bir Türk işçisiydim. Ama nasıl hevesliyim! 3 işte birden çalışıyordum: Gündüz, usta başı olarak bir şirkette iç dekorasyonla ilgili projeler çiziyor, gece gazete satıyor ve alışveriş merkezlerindeki rafların düzenlenmesi işleriyle uğraşıyordum. HELMUT KOHL’E KURŞUN GEÇİRMEZ KAPI Sonra?- Kendi iş yerimi kurdum. Nasıl da gururluydum! Şirketimin adı FTM (Fenster Tür Montagen) idi. Kapı, pencere, kış bahçesi, iç dekorasyon malzemeleri, yani perde rayları, yer döşemeleri, yer kaplamaları, duvar kağıtları satıyordum. Almanya'da belediyeler çok sever beni. 13 sarayın iç restorasyonunu, tamiratını ve dekorasyonunu yaptım. Perdesinden halısına kadar. Çok başarı elde ettim, gazetelere televizyonlara çıktım. Tabii biraz nam salınca, meşhurlar ve siyasiler de size iş yaptırıyor. Helmut Kohl'ün evine kurşun geçirmez, ses geçirmez, Kalaşnikoflara, el bombalarına dayanıklı 1300 kilo ağırlığında kapılar taktım.Ve bu arada evlendiniz...- Evet. Eşim Alman'dı. 20 yıl evli kaldık.Çocuk?- Onun ilk eşinden 3 tane vardı. Bizim olmadı. O çocuklara harbi babalık yaptım. Onları okuttum, ev aldım, evlendirdim. En büyük oğlanın şimdi şirketi var, yanında 60 kişi çalışıyor, Alman cumhurbaşkanından daha fazla para kazanıyor.Evlilik, para varken mi, yokken mi gerçekleşmişti?- Hanımın bir şeyi yoktu evlendiğimizde. Muhasebeciydi, maaşla çalışıyordu. Ben belimi çoktan doğrultmuştum. Hem şirketim vardı, hem de Çin lokantası işine girmiştim. 350 sandalyeli bir lokanta. Günlük ciromuz 20 bin Mark'tı. Gerçi borç ödüyordum, ama halimiz vaktimiz yerindeydi. Zamanla tabii şirketi büyüttüm. Dünyanın her tarafına mal satmaya başladım. Neredeyse bütün Avrupa'ya, Kanada'ya, Libya'ya. Kaddafi'ye bile doğrama sattım ben. Kanada'da iki kilise yaptım. Virginia'da, Atina'da oteller...PARA BELADAN BAŞKA BİR ŞEY GETİRMİYOR Para neleri değiştiriyor insanın hayatında?- Para bela bir şey! Herkes sana yakınlık gösteriyor, sen fark etmiyorsun, ama sadece paran var diye oluyor. Yalan dolan yani. Ben çok para dağıttım, çok insan yedirdim, giydirdim.Alman eşinizle neden boşanmak istediniz?- Ben istemedim ki, o istedi. Türkiye'ye taşınma faslı gündeme gelmeden sık sık tatile gelirdik buraya. Güneyi çok severdi. Bodrum'a gidiyoruz mesela, 30 kişi 20'şer dolar vererek, günü birlik tekne mi kiralanıyor, bizim hanım ‘‘Sen 600 dolar ver biz tek başımıza denize açılalım’’ diyor. İşte para böyle bir şey! İlla, tekne bize özel olacak. Hanımı mı kıracağız, var nasıl olsa paramız. Sonra birileriyle tanışır, acır, ‘‘Bunları Köln'e bizim oraya aldır’’ derdi. 17 kişinin filan vizesini aldım, karşılık beklemeksizin Almanya'da işçi yaptım. Sevmezdim bu huylarını ama 20 yılını paylaştığın karın, n'apacaksın. Ne zaman Türkiye'ye taşınmaya ve İzmir'de fabrika kurmaya karar verdik: ‘‘Bak’’ dedim, ‘‘Bu huylarını bıracaksın. Oraya iş yapmaya gidiyoruz.’’ Süleyman Demirel'le tanışmışım, fabrikanın açılışını yapma sözü almışım, yeni bir atılım yapmak üzereyken, karımla da uğraşmak istemiyorum. ‘‘Tamam, tamam’’ dedi.Sonra?- Serbest bölgede 13 bin metrekare bir yer bulduk, kirası yıllık 40 bin dolar, trink ödedim. Binamızı kendimizi yapacağız, bütün Asya ülkelerine menteşe satacağız. İzmir Hilton'un karşısında da 650 metrekarelik bir ofis tuttum. Hoffmann'ın patentini almışız, ama baktım ki Alman ortak elini cebine atmıyor. Bense 740 bin dolar para harcamışım...Boşanma sebebinize gelecektik...- İşte ben bu meselelerle uğraşırken -Bodrum'da şube açıyoruz İbrahim Tatlıses açılışa geliyor, kafam sadece işle meşgul- bir fark ettim ki, benim talimatım olmadan Esbank'taki hesabımdan sürekli para çekiliyor. 329 bin mark. Hanımın da haberi varmış, sekreter imzamı kullanmış. Sekreterin işine son verdim tabii. Bizim hanım kıyameti kopardı. Onu işten atarsan seni boşarım dedi. Sebep bu yani.Boşanma safhası nasıl geçti?- Allah kimseye vermesin! Düşman başına. Ona Almanya'daki 450 bin dolarlık evi bıraktım, üç tane araba ve aylık makul bir nafaka. Yetmedi. İki yıl benimle uğraştı. Boşanmanın sonuçlanmasına 4 ay kala,
haber yolladı: ‘‘Gelsin barışalım.’’ Bu kadar süründürmüş beni, bu sefer de ben kabul etmedim. Yine delirdi. Mallarımın üzerine tedbir koydurdu. Fabrikama, iki tane arazime ve şirkete ait 21 araca...Siz ne yaptınız?- Korktum. Her şeyi alacak diye. Almanya'da evlenmişiz, burada boşanmaya çalışıyoruz, zaten zorlu bir hukuk süreci. ‘‘Bari malları güvendiğim insanların üzerine yapayım da alamasın’’ diye düşündüm. Ben nereden bileyim, yağmurdan kaçarken doluya tutulacağımı...Bioenerji uzmanı Yugoslav Vidosova'yla ne zaman tanıştınız?- İşte tam bu harala gürelenin arasında. Yıllardır çektiğim bir bel fıtığı var bende. Ameliyata karar vermişim. Tarifi olmayan acılar çekiyorum, bir taraftan da mahkemelere gidiyorum. Bir arkadaşım ‘‘Bıçak altına yatma Reşat. Delirdin mi?’’ dedi. ‘‘Bir Yugoslav hanım var. Bir de onu dene. Alternatif tedavi...’’ Gittim. Birinci seansta 100 dolarımı aldı tık yok, ağrılar devam. İkincide de tık yok, üçüncüde de. Ben diyorum ki, ‘‘Vidosova Hanım benim ayağım düştü, bari ben ameliyat olayım.’’ ‘‘Hayıııır’’ diyor, ‘‘Bendeki enerji size geçiyor, yavaş yavaş tesir gösterecek.’’SANA DELİ GİBİ AŞIK OLMUŞ AÇILAMIYORHiçbir faydası yoksa neden ikide bir gidiyorsunuz o kadına?- Ben de bilmiyorum. 3 milyon kişide bir görülen bir enerji varmış onda, öyle diyor, tuhaf meditasyon müzikleri çalıyor, işlem esnasında bana sorular soruyor, zair bir faydasını göreceğim zannettim.Tabii bütün hayatınızı öğrendi...- Evet. Pek arkadaşım da yok o aralar. Yalnızım. Zaten bin tane sorunum var. ‘‘Beliniz niye böyle oldu?’’ diyor. Ben anlatıyorum, ‘‘Küçük yaştan beri çalışıyorum’’ diyorum. ‘‘Ah vah’’ diyor. Alman eşimi soruyor, boşanma hadiselerinin ayrıntılarını öğreniyor. ‘‘Bütün bunlar sizin gibi fedakar bir erkeğe nasıl yapılır?’’ diyor. Üç ayda beni iyileştirecekmiş, öyle söylüyor. ‘‘Hiç ameliyatsız mı?’’ diyorum. ‘‘Hı hı’’ diyor. Bu kadar dayandım, bari yine dayanayım...Belli ki bu kadından etkilenmişsiniz...- Belki de ama düşündüğünüz anlamda değil. 63 yaşında bir kadın. Benden 14 yaş büyük. Güzellik desen yok ama nasıl desem, çok sevecen, çok iyi niyetli. Sonra biri aradı beni: ‘‘Ne yaptın sen benim ablama?’’ dedi. Kimden söz ettiğini hemen anladım, paniğe kapıldım: ‘‘Bakın beyefendi, Vidosova Hanım'la benim alakam yok. 100 dolarımı veriyorum tedaviye gidiyorum, o kadar...’’ ‘‘Kardeşim’’ dedi, ‘‘Onu kastetmiyorum. Sana deli gibi aşık olmuş bu. Bunu anlatmaya çalışıyorum.’’Ne hissettiniz bunu duyunca?- E gururum okşandı tabii. Bir de üstüne oğlu telefon açtı: ‘‘Annem sizi yemeğe almak istiyor.’’ Üç gün sonra da çaya davet ettiler. Böyle böyle, bir buçuk ay sonra aramızda bir ilişki başladı.Aşk mıydı?- Hayır. Neydi peki?- Çok yalnızdım. Bana taptığını söyleyen bir kadın vardı karşımda. Oğulları da çok seviyor, ayağıma terliklerimi filan veriyorlar. ‘‘Babo, babo’’ diyorlar. Bir aile ortamına kavuştum zannettim. Hipnoz mu yaptı nedir? ‘‘Benden yaşlı. Güzel de sayılmaz. Ama bunların ne önemi var? 50 yaşına geldim, Allah karşıma beni karşılıksız seven bir kadın çıkardı’’ diye düşündüm. Yılmışım artık insanların paramı tırtıklamaya çalışmasından. Diz çöküyor, ‘‘Seni bu hale sokanların ben ellerimle boğmak istiyorum’’ diyor, ‘‘Şükürler olsun Allah'ıma seni karşıma çıkardı...’’URFA’DA İMAM NİKAHISiz de inanıyorsunuz...- İnanmak ne kelime bu kadına güvendiğim kadar yeryüzünde kimseye güvenmiyorum. Benim için üzülen biri var düşünsenize. ‘‘Madem mallarına tedbir koyduruyor eski karın, onları benim üzerime yap’’ diyor. Ama önce nişan yapacakmışız, sonra da memleketim olan Urfa'da hoca nikahı kıyacakmışız. Ben de aklımca savaştan kaçmış, iki çocuğuyla hiç bilmediği bir ülkede hayat mücadelesi veren müstakbel karımı hoş tutmaya çalışıyorum. Çünkü o beni biz tanışmadan rüyasında görmüş. Biliyormuş yani kurtarıcısının geleceğini! Yugoslav kocasının yüzüğünü çıkarmış, ağacın altına gömmüş, elimden tutup beni oraya götürüyor, topraktan yüzüğü çıkarıp, gösteriyor. Kendi kendime diyorum ki: ‘‘Bu kadın artık benim karım. Sakat kalsam bir bardak su verir bana. Hem bak paraya da önem vermiyor...’’ 11 ayda tek tek bütün malları onun üzerine yaptım. Bir de kırmızı gül hastası...O ne demek?- Her gün 150 dolarlık, uzun saplı kırmızı güller alınacak ve evin her odası donatılacak demek. Hep aynı renk olacak ama. Bazen o kadar fazla gül bulamıyordum, hani belki oğlunun odasına sarı filan koyar, kızıyordu. Ayrı renk gül, ayrılık demekmiş. Ben büyülenmiş gibi bu kadın ne isterse yapıyordum.BEN ENERJİMLE SENİ İYİ EDERİMNe kadar sürdü ilişkiniz?- İki buçuk yıl. Sonra ‘‘Ev alalım’’ diye tutturdu. Bir yer buldu: ‘‘Bunu alalım.’’ Dedim ki: ‘‘Bu evin çok işi var. Plastik panjur kullanılmış, rüzgar vurmuş, uçurmuş. Ahşap kapı içeri su almış. Banyoya giriyorsun, küvet yok, jakuzi yok.’’ ‘‘Benim
aslan kocam yapar’’ dedi. ‘‘İyi ama belim’’ dedim, ‘‘Hastayım ben...’’ ‘‘Sen inÅŸaatın başında dur, ben gelir enerjimle seni iyi ederim’’ dedi. Sabah 5'te kalkıyor, ustalar çalışıyor, sonra fabrikaya iÅŸe gidiyordum. Geliyordu bazen inÅŸaatta yanımda duruyor, enerji ÅŸovu yapıyor, kayboluyordu. Ben o evi 4 duvar bıraktım, baÅŸtan baÅŸa yeniden yaptım: Dört banyo, iki oturma odası, iki şömine, garaj, yüzme havuzu, savuna. Güzel bir ev oldu. Tam 200 bin dolar para harcadım, evi de 140'a almışız. Etti mi 340. Sadece 50 bin dolar borcumuz var, sonra tapusunu alacağız...Sonra?- Ev bitti. Ben de bittim. Demesin mi: ‘‘ReÅŸat. Ben yaÅŸlandım. Enerjim artık fayda etmiyor. Sen ameliyat olmalısın...’’Siz hálá mı uyanmıyorsunuz!- Ege Ãœniversitesi'nde olduÄŸum ameliyatta biraz samimiyetinden şüphe ettim. Gelmedi çünkü ameliyata. L3, L4, L4'ten ameliyat olmuÅŸum, çok ciddi bir operasyon, ölebilirdim yani. Ertesi gün beni hastaneden çıkardı. Tabii bir hafta sonra dikiÅŸlerim patladı. Bu sefer ‘‘Almanya'ya git’’ diye tutturdu, burada beceremiyorlarmış, gittim. PeÅŸimden geleceÄŸini söyledi. Üç buçuk ay geçti. Ben bu arada tekrar ameliyat oldum, yoÄŸun bakımlarda kaldım. Ama günde 5-10 kez arıyor. Nasıl güzel mesajlar çekiyor, beni sevdiÄŸini söylüyor, her ÅŸey iyi olacakmış, beraber huzurlu bir hayat sürecekmiÅŸiz. Türkiye'deki doktora da dava açacakmışız, onun biricik kocasına bunu nasıl yaparlarmış...1.5 TRÄ°LYON LÄ°RA GÄ°TTÄ°Peki dolandırıldığınızı nasıl öğrendiniz?- 14 Åžubat Sevgililer Günü'nde onun yanında olmak istedim. Aklımca sürpriz yapacağım. Kalktım Almanya'dan uçaÄŸa bindim. Hava da nasıl karlı, o hasta halimle havaalanlarında mahsur kaldım ama tam 14 Åžubat'ta eve ulaÅŸmayı becerdim. Elimde güller kapıda dikiliyorum. Anahtar da yok yanımda. ‘‘Vido'cum Vido'cum aç, ben ReÅŸat’’ diyorum. Ses yok. Oysa içerideler biliyorum, şömine yanıyor görüyorum. Anlamadım tabii olup biteni. KomÅŸumuz Alex'e gittim, ‘‘Benim hanım kapıyı açmıyor’’ dedim. O sırada iki polis geldi. ‘‘Ooo ReÅŸat Abi hoÅŸgelmiÅŸsin’’ dediler. ‘‘Ne oldu?’’ ‘‘Bilmiyoruz ki, Vido Hanım aradı, kapıda dilenci kılıklı biri varmış, onu rahatsız ediyormuÅŸ.’’ Başımdan aÅŸağıya kaynar sular döküldü tabii.Åžimdiki durum?- BeÅŸ parasız kaldım. YokluÄŸumda üzerine yaptığım 350 bin Euro'luk fabrikayı 40 bin dolara satmış, o parayla gidip evin borcunu ödemiÅŸ ve tapuyu oÄŸlunun üzerine yapmış. Biri 8 biri 12 bin metrekarelik iki arsayı da satmış. Evlere ÅŸenlik yani. Römorku, araçları, depodaki malları bile satışa çıkarmış. 1.5 trilyon Türk Lirası gitti yani. Kendimi affedemiyorum. Sorun aslında para da deÄŸil, bu kadar hıyar yerine konulmak. Nasıl inanmışım ben bu kadına...Ne yapmayı düşünüyorsunuz?- Hukuki süreç baÅŸladı. Savcılığa suç duyurusunda bulundum: Sahtekarlık, yalancılık, dolandırıcılık, üçkağıtçılık. Avukatım dedi ki: ‘‘Ben böyle bir olay duymadım. Dur, ÅŸu kadının geçmiÅŸini bir araÅŸtıralım.’’ MeÄŸer, ben 8. kurbanmışım! Üç kez Yugoslavya'da resmi evlilik yapmış. Sonra Türkiye'ye gelmiÅŸ. Önce Ä°stanbul'da birini çarpmış, sonra kapağı Ä°zmir'e atmış. 25 yaşında bir Mardinliyle evlenmiÅŸ, sonra kendisinden 26 yaÅŸ küçük bir Yugoslavla. YetmemiÅŸ, kendisinden epey yaÅŸlı bir restoran sahibininin de hayatını kaydırmış. Ona Ä°stanbul'daki restoranı sattırmış, ÇeÅŸme'de 20 odalı bir pansiyon aldırmış, adam son anda vazgeçmiÅŸ bizimkinin üzerine deÄŸil de pansiyonu oÄŸlunun üzerine yapmış, hemen akabinde de kalp kirizinden ölmüş. Siz a) Saf mısınız b) Uyanık mı c) Yarı uyanık mı d) Süzme saf mı?- Süzme saf! Başıma gelen bunca ÅŸeyden sonra baÅŸka türlü olduÄŸumu iddia etmem mümkün mü?Â
button