Süreyya ve Elvan’ın baş rakibi gen dopingli atletler

Güncelleme Tarihi:

Süreyya ve Elvan’ın baş rakibi gen dopingli atletler
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 05, 2004 01:01

Genetik yöntemlerle kas hacmini ve gücünü artıran ve atletlere ve diğer sporculara büyük başarı şansı veren genetik doping çağı başladı. Kaslara genetik dopingi geliştiren Amerikalı bilimci Sweeney ‘Atina’da bazı atletler genetik dopingli olacak’ dedi.

Şu sırada, özelikle kas hastalıklarında, zayıf kasların güçlendirilmesi konusunda biyo-teknolojik araştırmalarıyla bilimde iyi bir isim yapan Amerikalı bir araştırmacı var: H. Lee Sweeney.. Kendisi, Pennsylvania Üniversitesi'nde (ABD) Profesör...

Hem çeşitli kas hastaları tedavi amaçlı olarak, hem de sporcular kaslarını güçlendirmek ve yarışlarda büyük başarılara imza atmak için kapısını çalıp duruyorlar.

Kapısını çalmak, lafın gelişi. Şimdi modern kapı, daha doğrusu elektronik kapı, diz üstü bilgisayar, yani laptop.. Ve başvuru yolu da, elektronik posta, tabii ki..

Sweeney’in laptopundaki zil sesi yine ötüyor, yine bir e-posta.

Onu açmak için acele etmiyor. Ne hakkında olduğunu biliyor.

Moleküler genetikçiler her hafta bu mesajlardan düzinelerce alıyor, hepsi aynı şey için yalvarıyor: Bir mucize.

El felci geçirmiş bir kadın, tedavi istiyor.

Bir adam karısının kas hastalığından ölmemesi için 100 bin dolar, evini ve bütün varlığını öneriyor.

Ding, ding, ding, zil yine ötüyor.

Kas zorlanmaları ve tendon yırtıkları için çabuk tedavi talepleri.

Halterciler daha geniş omuzlar için baskı yapıyorlar.

Sürat koşucuları zamana karşı yeni bir çözüm arıyorlar.

İnsanlar denek olmak için gönüllüler.

Her e-posta için Sweeney'in cevabı aynı: ‘Onlara, geliştirdiğimiz yöntemlerin henüz yasal ve hatta güvenilir olmadığını söylüyorum, ama tekrar yazıp umursamadıklarını söylüyorlar. Bir lise koçu benimle temasa geçti ve bütün futbol takımına yetecek kadar serum enjekte edip edemeyeceğimi sordu. Oyuncularının daha büyük ve daha güçlü olmalarını, sakatlıklarının daha hızlı iyileşmesini istedi ve bunların iyi şeyler olduğunu düşünüyordu''.

Riskli tedavi

Koç haksızdı. Gen tedavisi risklidir. Son bir deneyde, hasta öldü. Diğerinde terapi işe yaramadı, ama 10 kişiden ikisi -hepsi çocuk- lösemi (kan kanseri) oldu.

Bazılarına göre bu tarz engeller küçük hıçkırıklar gibi, çünkü iyileştirilemeyecek olanı iyileştirmek ya da en büyüğü kazanmak istiyorsanız endişelenecek hiçbir şey yok.

Ama, Sweeney’a başvurmaları hiç de boş değil. Çünkü, önemli ve umut veren başarılar da elde ettiler.

Pennsylvania Üniversitesi'nden Sweeney ve diğer araştırmacılardan oluşan küçük bir kadro, son birkaç yılda, zayıf, kötüleşen ya da zarar görmüş kasları, kemikleri, tendonları ve kıkırdakları kısa bir sürede tamir edebilir genleri nasıl yaratacaklarını öğrendiler.

Aynı zamanda küçük bir enjeksiyonla zarar görmemiş kasların büyüklüğünü ve gücünü de arttırabiliyorlar.

Şu ana kadar, sadece küçük laboratuvar kemirgenleriyle -fare ve sıçan- çalıştılar. Köpek ve kedi gibi daha büyük hayvanlar üzerindeki deneyler için ise, şu anda para alınamıyor.

Sporlarda sorun var

İnsanlar üzerindeki testlere ise daha yıllar var, ama gen terapisi profesyonel ve amatör sporlarda yıllardır tartışılan insan büyüme hormonları ve diğer performans arttırıcı ilaçlar ile birlikte çoktan bir problem haline geldi.

Atina'da 13 Ağustos'ta başlayacak olan Olimpiyatlarla konu daha da sıcak bir hale gelecek. ‘Bu, tıbbın doğal evrimi ve insanların onu atletizm için kullanmaları kaçınılmaz, bunu durdurup durduramayacağımız açık değil''.

Yani olimpiyatlarda gen dopingli atletler yarışabilir. Bu da atletlerimiz Süreyya ve Elvan’ın şansını kötü etkiler.

Amerikalı bilim insanı Sweeney, gen terapisiyle 1988'de, bilimadamlarının Duchenne kas bozukluğundan sorumlu geni bulmalarından kısa bir süre sonra ilgilenmeye başladı.

Genetik olarak hastalığın etkisini yok edecek bir gen olup olmadığını bulmaya karar verdi. Kas bozukluğu olan çocuklar, kas büyümesi ve dengesi için gerekli olan proteini (distrofin) düzenleyecek genden yoksunlar.

Bu gen olmadan, kas hücreleri küçülür, kurur ve ölür.

Sweeney'in planı, distrofin genlerini, onları hücreye transfer edebilecek bir virüs DNA'sının içine sokmaktı.

Yüzde 30 güçlü

Ancak genler o virüsü taşıyabilmek için çok küçüktüler. Bu yüzden, Sweeney, bir virüsün içine sığabilecek daha küçük bir gen aramaya başladı.

Kas büyümesini ve tamirini sağlayan güçlü bir hormon olan insulin benzeri büyüme faktörünü (IGF-I) üreten gen üzerinde karar kıldı. IGF-I geni kolaylıkla bir virüsün içine uyuyordu ve daha çekiciydi, çünkü birkaç çeşit bozukluğu tedavi edebiliyordu.

1998'de başlayan bir dizi deneyde, Sweeney ve Penn'deki ekibi, IGF-I genlerini fareler ve sıçanlara enjekte ettiler ve zarar görmüş kas dokularının kendilerini tamir edip edemeyeceklerini merakla izlediler.

Bugün Sweeney, zamanının çoğunu IGF-I genlerinin enjekte edildiği fare ve sıçanları incelemekle geçiriyor. Arka ayaklarına ağırlık bağlayarak ve tekrar tekrar yaklaşık 90 cm yüksekliğindeki bir merdivenden yukarı iterek, onları sıkı bir egzersiz programına tabi tuttu.

2 ay sonra kemirgenler yüzde 30 daha fazla ağırlık kaldırabiliyorlardı ve kas kütleleri daha şişkindi: kontrol grubu farelerinin (IGF-I'siz olan) ağırlık alıştırmalarında tek başlarına başarabileceklerinin iki katı.

Bir diğer deneyde, Sweeney, IGF-I'yi farelere verir ama egzersizleri denetim altında tutar. Onlar, kas hacmi ve gücünün yüzde 15'i kadar atlayabilecek boyuttaydılar.

Gen dopingi yasak

‘Kas tedavisi’ görmüş farelerin her biri, kaya gibi sert bacaklara ve sürpriz bir şekilde geniş gastronemius kaslara sahipti. Peki bu bir insanda denenebilir miydi ve sonuç ne olurdu?

‘Bir insan hemen şimdi bunun yapmayı planlıyorsa şaşmamalı'' diyor araştırmacı, ‘Pahalı değil, eğer özellikle bir grup atlet üzerinde uygulayacaksanız''.

İşte Dünya Anti-doging Ajansı ve ABD Anti-Ž doging Ajansı yetkililerini endişelendiren tam da bu.

Dünya Ajansı Uluslararası Olimpiyat Komitesi 2004 yılı yasaklı maddeler listesine gen dopingini de koydu, bu liste öksürük şurubundan kokaine kadar herşeyi içeriyor.

Yasaklama, gen dopingini ‘genlerin, genetik öğelerin ve atletik performans arttırma kapasitesine sahip hücrelerin terapi amaçlı olmayan kullanımı'' olarak tanımlıyor.

Fakat hiçkimse gen dopinginin yapılmadığını düşünmüyor. Montreal McGill Üniversitesi Rektörü ve eski Olimpiyat yüzücüsü Richard Pound şöyle diyor: ‘Sporun eğlence olduğu düşünülüyor, ama o, atleti ve oyunu mahvetmek için komplo kuran insanlarla çevrili''.

Haltercilerden atletlere

Gen dopingi diğer performans arttırıcı tekniklerden farklı. Örneğin insan büyüme hormonu doğal olarak vücutta bulunur ve pek çok tip dokuda hücre bölünmesini hızlandırır.

Eğer yüksek dozlarda alınırsa, baştan ayak parmağına kadar kas gücünü arttırır ve hatta yüksekliğe ekstra beş-on cm ekleyebilir.

Anabolik stereoidler (kas gücünü ve doku iyileşmesini arttırmak için yaşlı hastalara verilir) testosteronun kimyasal akrabalarıdır.

Pek çok sporcu inkar etse de bu ilaçların, beyzbol, futbol, basketbol ve hokey gibi profesyonel sporlarda da geniş olarak kullanıldıklarına inanılıyor.

Aynı zamanda halterciler arasında da popüler, çünkü üst vücuttaki kas büyümesini geliştirir.

Böbrekler tarafından doğal olarak üretilen bir kimyasal olan sentetik eritoprotein ya da EPO bisikletçiler, maraton koşucuları ve uzun süreli aerobik aktiviteleriyle uğraşan insanların favorisidir.

EPO, yorgun kasları oksijenle canlandırır. Bu ve benzeri maddeler kan ve idrar testlerinde ortaya çıkabilir, çünkü dolaşım sisteminde saatler, günler ve aylarca sürüklenirler.

Fakat gen dopinginin farkedilmesi kolay değil.

Çünkü genetik değişiklikler hedef kaslarda DNA'nın ayırtedilmez bir öğesi olurlar.

Birinin gen dopingi aldığını tespit etmenin tek yolu, şüphenilen kasa biyopsi yapmak ve DNA'daki değişiklik işaretlerini aramak.

Pek çok atletin geliştirmek için yıllarını harcadığı kaslarından bir parça et alınmasına karşı olacaklarını tahmin etmek hiç de zor değil.

Pittsburgh Üniversitesi Tıp Fakültesinde moleküler genetik, biyokimya ve biyomühendislik profesörü olarak kendi kas gen setini geliştiren Johnny Huard, atletler ‘Hey, 100 metre koşumdan önce bir kas biyopsisi alın'' demeyecektir, diyor.

Tetkik edilememesi, gen dopingini atletler için daha çekici kılıyor. Sweeney, gen dopingi olan atletlerin kendilerini en iyi performansını aşıp dünya rekorları dahi kırabileceklerini tahmin ediyor. Sürat koşucuları ve halterciler hızları ve maksimum güçleri arttığından en karlı çıkarlar.

‘Atletler kaslarını eskisinden daha fazla zorlarlar çünkü kasları kendilerini daha hızlı onaracaktır. Ve 32 yaşına geldiklerinde emekli olmak zorunda kalmayacaklar''.

Anti-doping ajansı yetkilileri, tehlikelerine karşın, atletlerin gen dopingi deneyecekleri konusunda eminler. Dünya ajansı yönetim kurulunun eski üyesi, fizikçi ve Norveç eski hızlı paten altın madalya sahibi Johann Koss şöyle diyor:

‘Şu anki ortamda benim yarıştığım döneme göre çok daha fazla baskı. İnsanlar kestirme yolu seçeceklerdir. Dünyanın en iyisi olmak büyük finansal kazançlar sunuyor''.

Bir ankette, Amerikalı atletler, sonunda ilacın kendilerini öldüreceğini de bilse, kazanmasını sağlayacak herhangi bir ilacı alacaklarını söyledi.

Ancak bilim adamlarını endişelendirecek nedenler var. En yeni terapiler, fareler ve sıçanlar üzerinde herhangi bir güçlük olmadan çalışıyor. Klinik denemelere kadar, insanlar üzerindeki etkisini bilmek imkansız. Örneğin Sweeney, IGF-I'nin, kanser öncesi hücrelerin daha hızlı ve güçlü olmalarını sağlayacağını belirtiyor.

Öldürücü bağışıklık tepkisi

Huard, yan etkileri konusunda şu görüşte: ‘Kesin ipuçlarımız yok, ama o ve diğerleri, taşıyıcı olarak hizmet eden virüse, bedenin immünolojik tepki vereceği konusunda endişeliler.

İşte, nadir bir karaciğer hastalığı olan ve Pennsylvania Üniversitesi'nde gen terapisi araştırmasına katılan 18 yaşındaki Jesse Gelsinger de tam bu bağışıklık tepkisi nedeniyle öldü.

ABD Yiyecek ve İlaç Yönetimi, (FDA) derhal Penn'deki gen terapisi denemelerini durdurdu ve olay federal yöneticilerin insan gen terapisi araştırması konusunda yeni kurallar belirlemeleine yol açtı.

Diğer bir endişe vektör virüsünün öldürücü olabileceği.

Bilimadamları, 1999'da X-SCID'ye -kabarcık sendromlu çocuk olarak bilinen bir bağışıklık noksanlığı bozukluğu- sahip 10 çocukta oluşan bir grup üzerinde yapılan gen terapisi denemelerinde bunun olduğuna inanıyorlar.

Kas distrofisi

Araştırmacılar hasta çocukların bağışıklık sistemlerini tamir ederek yerine geçebilecek geni yaptılar. Teknik, 9 çocuğu iyileştirdi ve bilim adamları deneyi muazzam bir başarı olarak değerlendirdiler.

Yaklaşık üç yıl sonra, doktorlar T-hücresi çalışmalarında iki çocuğa T- hücresi lösemisi teşhisi koydular. Her nasılsa virüs taşıyıcısı -yerine geçecek gen değil- kan hastalığına neden olmuştu. Gelecek testlerde doktorlar, ya taşıyıcı değiştirecek ya da tadilat yapacaklar.

Bu iki olay büyük çapta yankı uyandırdı. Bugün insanlar üzerindeki bazı klinik gen terapisi denemeleri daha sıkı güvenlik korumaları altında yapılıyor, ama çoğu deney kemirgenlerle sınırlı.

Medikal ve düzenleyici engellerine karşın, teknolojiyi ticarete dökmede en büyük engel para.

Sweeney, ‘Masraf yüzünden köpek çalışmalarını yapamıyoruz'' diyor. Fakat bir kez fon alındı mı, araştırma hızla ilerleyecek. Ekibi, kas distrofisini köpekler üzerinde test etmek üzere, IGF-I vektörünün bir versiyonunu çoktan hazırladı. Eğer başarılı olursa, 10 yıldan kısa bir sürede kas distrofisi olan çocuklar üzerine denemelere başlayacak.

Dünya ajansının sağlık, medikal ve araştırma komitesi Başkanı Arne Ljungqvist, şimdi sporculara gen doping testi geliştirmenin peşinde. Her yıl gen dopingi ve tetkiki için milyonlarca dolar harcıyor.

Araştırmacı Friedmann'ın üzerinde durduğu test yöntemi, fizyolojik parmak izlerini avlamak. Yabancı genleri kaslarla tanıştırdığınızda, ‘kasların kana ve bu yüzden idrara fısıldadığı şeylerde değişiklik yaratacak'' diyor.

Göğüs ve bağırsak kanserinin kan akışında ve IGF-I ve EPO'ya bağlı genlerdeki proteinlern biçimini değiştirdiği gibi, izler bırakacak. Tam gelişme için yıllar gerekse de, Friedmann, performans arttırıcı genleri tanımada kullanılan virüslerin bir parçasını tetkik eden x-ray'a benzer, henüz icat edilmemiş bir aleti düşlüyor.

Tabii, kas dopinginin tedavi amaçlı kullanımı ile spor amaçlı kullanımı arasındaki sınır bulanıklaşıyor. ‘Medikal yardım olarak uygun tedavileri ve performans arttırımı arasında bulanık bir hat olacak'' diyen Friedmann, ‘Eğer birisi yarayı düzeltebiliyor ya da önleyebiliyorsa bir atletin yara yüzünden kariyerini mahvetmesi pek asil bir davranış olamaz’ diye konuşuyor.

Atina’da ne olacak?

Bu, şüphesiz yanlış kullanıma kapı açıyor. Bazı durumlarda, atletler kendilerini kazananlar safına sokmak için sadece küçük iyileştirmelere ihtiyaç duyacaklardır. Bu ise onların performanslarını arttırmalarına yarayacaktır. Çünkü Olimpiyatta kazanmak, bazen minik bir fazla başarımla mümkün oluyor. Yaralanmış bir atletin kasları resmi onaylı gen tedavisi ile gerçekleştirildikten sonra da, terapötik genler saatler, günler ve hatta haftalarca çalışabileceklerdir.

Discover dergisinin temmuz sayısından özetlediğimiz bu makaleye göre, ‘Ufukta görülen hiçbir test mekanizması henüz yok, ancak bu yaz Atina'da 10 binden fazla Olimpiyat yarışmacısından en az birinin gen dopingi almış olma olasılığı olacak.

‘2006'da İtalya, Turin'deki Kış Oyunları'nda ise daha da olası. Ve zaman Çin'de 2008'i gösterdiğinde kesin olacak’.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!