Alp ULAGAY
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 13, 2006 00:00
Geçen hafta sonu takımlarını ve yıldız oyuncuları özleyen futbolseverler tribüne koştu veya ekran başına geçti. Türkiye Süper Ligi’nde 2006-07 sezonunun ilk maçları oynandı. Taraftarlarda özlemle birlikte merak vardı. Acaba takımları yeni sezona hazır mıydı, yeni transferler takıma uyum sağlamış mıydı? Özellikle heyecanla tribünlere koşmalarını sağlayan yabancı transferler.
Bu sezon hem İstanbul hem de Anadolu takımlarında yeni yüzler var: Üçü Avrupa’da ve dünyada isim yapmış teknik direktör, ikisi de yetenekli orta saha oyuncuları. Bakalım Zico, Lazaroni ve Zenga takımlarına daha iyi futbol oynatabilecek mi? Ve de Delgado ile Marcelinho tribünleri ayağa kaldırabilecek mi?
Matias Emilio Delgado (Arjantinli, 23 yaşında)
ÜLKER’İN BEŞİKTAŞ’A HEDİYESİ SERGEN’İN YERİNİ TUTAR MI?Kötü bir sezonu, hatta kötü iki sezonu geride bırakmıştı Beşiktaş. Hiçbir aşı tutmuyordu. Ne İspanyol antrenör Vicente Del Bosque ne de Rıza Çalımbay deva olabilmişti sorunlara. Taraftar isyandaydı. Kara kartal özellikle kendi sahasında yenilip durmuştu geçen sezon.
Kulüp yönetimi teknik direktör Jean Tigana’ya uyarak birçok tecrübeli oyuncuyu takımdan gönderdi. Bunlar arasında iki sembol oyuncu, Sergen Yalçın ve Tümer Metin de vardı. Peki bu iki usta ayrılınca kim üstlenecekti oyun kuruculuk görevini?
Beşiktaşlı yöneticiler kısa sürede aradıkları ismi buldu: 2003’ten beri İsviçre’de FC Bazel formasıyla fırtına gibi esen Arjantinli Matias Emilio Delgado. Tam bu sırada devreye Beşiktaş’ın yeni sponsoru Ülker Grubu girdi. Ülker, 5 milyon Euro’yu ödedi, Delgado 2 gün sonra İstanbul’daydı.
Genç Beşiktaş’ın en büyük umudu Delgado, Arjantin’in Rosario kentinde doğdu. Babası Eduardo Delgado da eski bir profesyonel futbolcuydu. Arjantin’de Central Rosario, San Lorenzo ve Velez Sarsfield formaları giydikten sonra babası kolundan tuttu. Soluğu Avrupa’nın göbeğinde, İsviçre’de aldılar. Buradaki diğer iki Arjantinli, Gimenez ve Rossi ile iyi bir üçlü oldu. İki lig şampiyonluğu yaşadı. Hatta Rossi’nin kızkardeşi Maria Laura ile evlendi. Rossi, geçen sezon Bazel formasıyla şampiyonluğu son maçın son dakikasında kaybetti. Haziranda oğlu Nicolas dünyaya gelirken o da kariyerinde yeni bir sayfa açtı. Süper Kupa maçındaki başarılı oyunuyla olumlu bir izlenim bıraktı. Şimdi ondan goller ve daha önemlisi asistler bekleniyor.
Marcelinho (Brezilyalı, 31 yaşında)
FRİKİK USTASI, TOP CAMBAZI TAKIM OYUNUNA UYUM SAĞLAR MI?
Gerçek adı Marceol Dos Santos olan Marcelinho 2001’e kadar kısa bir Fransa macerası hariç Avrupa’da pek tanınmamış bir oyuncuydu. Brezilya’da Rio Branco, ama asıl Sao Paulo formasıyla beş yıl hünerini konuşturdu. 2001’de onu keşfeden Almanya’nın Hertha Berlin takımı oldu. Tam da Almanların aradığı oyuncuydu.
Çarpıcı yönü frikiklerdeki becerisiydi. Hertha kaleyi karşıdan gören bir noktadan serbest vuruş kazandığında rakip kaleciler topu fileden çıkarmaya alışmıştı. Marcelinho sol ayağıyla verdiği meşhur falsolarıyla çok gol kaydetti Almanya’daki dört sezonunda. Bu dört sezonda attığı 65 golün yanı sıra çok da önemli pasördü aynı zamanda. Örneğin Hertha formasını son kez giydiği maçı bir hatırlayalım. Takımı, Hamburg’u 4-2 yenerken üç golün pasını verdi. Son hafta yenilmeselerdi bu skor onları doğrudan UEFA Kupası’na taşıyabilirdi. Zaten geçen sezonu 12 gol ve 12 asistle ligin en skorer üçüncü oyuncusu olarak kapattı. Ancak, bu parlak yönlerine karşın bir de soru işaretleri var tabii. Saha içindeki sinirli tavrı ve çok kart görmesi, takım arkadaşlarıyla geçimsizliği Marcelinho’nun daha büyük bir yıldız olmasını önledi. Bakalım kıvrak bileğini ve o meşhur frikiklerini Türkiye’de de sürdürebilecek mi?
Zico (Brezilyalı, 53)
BREZİLYA’DA BİR EFSANEYDİ F.BAHÇE’Yİ ZİRVEYE TAŞIR MI?
Artur Antunes Coimbra ya da herkesin bildiği ismiyle Zico 20 yıl boyunca yaşayan bir efsaneydi Brezilya’da. Pele’nin milli takımı bırakmasından sonra 1970-1990 arası dönemde Brezilyalı futbolseverlerin en sevdiği futbolcuydu. Tabii 16 yıl boyunca ülkenin en popüler kulübü Flamengo’da forma giymesinin de bunda payı vardı. Kırmızı-siyah formayla tam 508 gol attı.
Milli takımın da gözdesiydi. Üç dünya kupasında oynadı. Hele 1982’de takım arkadaşları Falcao, Socrates ve Cerezo ile ortaya koydukları oyunla
dünya kupası kazanamayan en iyi takım unvanını aldılar. 1989’da milli takımı bıraktığında 88 maç oynamış ve 66 gol atmıştı. 1991’de Japonların çok sıfırlı teklifini kabul etti. Üç yıl Kaşima Antlers takımında oynadı.
Futbolu bıraktıktan sonra Brezilya hükümetinde spor bakanlığı yaptı. 1998’de kısa bir süre milli takım danışmanıydı. Teknik direktörlüğe ise yine Japonya sayesinde geçti. 2002’de Japon futbolunu da tanımasının etkisiyle milli takımın başına getirildi. Brezilya stili hücuma dönük bir oyun tarzı benimsetti takımına. Ama aynı yetenekte oyuncular bulamadığı için iyi sonuçlar gelmedi. Yine de takımı 2006 Dünya Kupası’na taşımayı başardı.
Şimdi Avrupa’daki ilk teknik direktörlük deneyimini yaşıyor.
Fenerbahçe ondan sadece iyi sonuç değil aynı zamanda seyirciyi ayağa kaldıran bir futbol bekliyor. Takımdaki Brezilyalı oyuncuların desteğiyle bunu başarabilir.
Sebastiao Lazaroni (Brezilyalı, 55)
ZAMANSIZ AYRILMIŞTI BU KEZ BAŞARILI OLACAK MI?
1996’da Türkiye’ye ilk kez adım attığında lig şampiyonu bir takım devralmıştı teknik direktör Lazaroni. Vatandaşı Carlos Alberto Parreira, Fenerbahçe’yi 1995-96’da lig şampiyonu yapmış ama başkan Ali Şen’le daha fazla çalışmamaya karar verip ayrılmıştı. Halefi Lazaroni, çok tecrübeli bir teknik adamdı. Brezilya Milli Takımı’nı 1990 Dünya Kupası’na götürmüş, İtalya’da Fiorentina’yı çalıştırmıştı.
Fenerbahçe’de o zamanki düzeni pek bozmadı. Üstelik iki çok önemli galibiyetle taraftarın gözüne girdi. Biri ligin dördüncü haftasındaki 4-0’lık Galatasaray galibiyeti diğeri de Şampiyonlar Ligi’nde deplasmanda Manchester United karşısındaki 1-0’lık zafer. Ancak, bunlar bile onu kurtaramadı. Şubat ayında Türkiye Kupası maçındaki Beşiktaş yenilgisinden sonra görevinden alındı. Böylece bir sezonu tamamlayamadan Türkiye’ye veda etti.
Aradan dokuz yıl geçti. Tecrübeli teknik direktör bir kez daha Türkiye’nin yolunu tuttu. Aradaki dönemde Çin’de, Jamaika’da, Brezilya’da, Japonya’da ve Kuveyt’te çalıştı. Ancak eski başarılarını yakalayamadı.
Şimdi Trabzonspor’da yepyeni bir döneme giriyor. En iyi oyuncusu Fatih Tekke’yi göndermiş, hassas yapıda bir Karadeniz takımı var elinde. Disiplinli oyunu tercih eden, çalışkan futbolculara kadroda yer vermesiyle tanınan Lazaroni, Yattara ve Marcelinho gibi yıldızları forma sokup Trabzonspor’u yukarılara taşımak istiyor.
Walter Zenga (İtalyan, 46)
BİR PANTERDİ ANTEP’E HAVA GETİRİR Mİ?
Walter Zenga deyince akla ilk gelen 1990 Dünya Kupası’dır. Evsahibi İtalya finale doğru giderken sağlam savunmasanın arkasından kalesini kapatan ve 518 dakika gol yemeyen kaleci hatırlanır. Zenga, sadece milli takımda değil takımı Inter’de de 11 sezon değişmez file bekçisiydi. Kahküllü saçları, her zaman hırslı oyunuyla hatırlıyoruz onu. 1994’te UEFA Kupası finalinde Avusturya takımı Salzburg karşısında sayısız kurtarışla Inter’i şampiyonluğa taşıması kariyerinin son başarılarından biriydi.
İtalya’dan sonra, 1997’de ABD’nin yolunu tuttu. New England Revolution’da iki yıl oynadı. İkinci sezon kariyerinin ilk teknik direktörlük görevini üstlendi. Arada kısa süren bir aktörlük deneyiminden sonra antrenörlüğe döndü. İtalya 3. Ligi’nde Brera’yı çalıştırdıktan sonra Doğu Avrupa yollarına düştü. Önce Romanya’da iki sezon National Bükreş’i çalıştırdı.
İlk başarısını ise Steaua Bükreş’le yaşadı. Romanya’nın bu köklü kulübünü 2005’te lig şampiyonu yaptı. Ertesi yıl Sırbistan’da gördük kendisini. Belgrad’ın köklü takımı Kızılyıldız ve 80 bin kapasiteli stadyumu onu cezbetti. Ama boş ayrılmadı Belgrad’dan. Hem ligi hem kupayı kazandı. Bu sezon biraz daha doğuya, Gaziantep’e yolu düştü. O eski uzun saçları yok. Kafasını kazıtıyor. Son iki takımını şampiyon yapması Gaziantep için iyiye işaret.