OluÅŸturulma Tarihi: Haziran 14, 2000 00:00
ŞUNDAN BUNDAN... 40'ından sonra gelen...Bernard Shaw 40'ından evvel azmıştı çala kalem yazıyordu da millet farkına varamamıştı. Çağının en büyük romancılarından biri olarak şöhrete kavuşması, sahiden de 40'ını geçince oldu."Das Kapital"i okudu; etkilendi. İngiliz İşçi Partisi'nin çekirdeğini oluşturan Fabian Derneği'ni kurdu. Yüzlerce bildiri yazdı, tartışma oturumlarına katıldı.42 yaşında, zengin bir ailenin kızı ile evlendi. Evlilik önerisi, yeşil gözlü Charlotte'dan gelmişti. Shaw da, kadın-erkek ilişkilerinde inisiyatifin daima kadının elinde olduğunu, erkeğin kadını istediğini "sanması"nın sahiden ve sadece "zan" olduğunun farkına varacak kadar akıllıydı.(Şapka!!!)"Abuk" olan ise, atı alan Üsküdar'ı çoktan geçtiği bir sırada, Shaw'ın kıymetinin alabildiğine anlaşılması. Dahinin de tüm bunlara gülüp verilen tüm ödülleri elinin tersiyle itmesi. Ne yapsaydı yani? "Ay ne harikasınız! Beni pek mahcup ettiniz..." mi deseydi?Shaw'ın "Sezar ve Kleopatra"sını karıştırırken, bir anekdota rastladım. Muhteşem birşey!Sevgi Sanlı'nın cümleleri:"Oyun yazmaya girişmeden önce beş tane roman yazmıştı. Bunlar altmış yayınevince geri çevrildi. Bu basımcılardan biri, bir akşam yemeğinde yanına düşmüştü. Bir ara, yazarın derin düşüncelere daldığını görünce, 'Mr. Shaw, şu anda aklınızdan geçen düşünce için bir şilin veririm' dedi. Yazar, 'Değmez', diye karşılık verdi."Çünkü, sizi düşünüyordum."Ohhh be! İntikam dediğin böyle alınır. Lakin, Mr. Shaw eminim sadece o anlık gülüp geçmişti.******Leo'nun doğumu nedeniyle iptal!Dünya mı hepten değişti, yoksa ben mi sağımı solumu şaşırıyorum?Yahut da, insanlarımız, medyanın öne çıkarttığı sade suya tirit olaylarla oyalanalım derken, kantarın topuzunu mu kaçırıyorlar?İngiltere Başbakanı Tony Blair'in eşi Cherie Blair, nurtopu gibi bir erkek evlat doğurdu. 3 küsur kg. Ağırlığındaki bebek, sanılanın aksine, sezaryenle değil, doğal doğumla dünyaya geldi. Anne ve bebek sıhhatli. Buraya kadar, her şey normal.Hatta, Tony Blair'in 152 yıl aradan sonra, Downing Street'te ikamet ederken -4. defa olsa bile- "baba" sıfatını kazanan "ilk" başbakan oluşu da pek hoştu.Peki, bebeğin muhtemel ismi üzerine müşterek bahis oynamaya ne buyurulur? Kumar sınır tanımıyor, anlaşılan... Blair çifti de, küt diye dedenin ismini verdiler: Leo işi bitirdi.Kültürler nasıl farklı olabiliyor. Bizde olsa, ilk doğan erkek çocuğu dedenin ismi verilmezse, kıyamet kopardı. (Benim bile, göbek adım babaannemin ismi, "Emine." Ama, anneannemin ismi olan "Nezahat" değil! Neyse, göbek adı ile direkten dönmüşüm. Malum, Jülide, Reşat Nuri Güntekin'in "Akşam Güneşi" romanının kahramanı olan güzel kız. Annem de, romanı okuyup tarifsiz romantik hülyalara kapılmış olmalı ki, "İlle Jülide..." diye tutturmuş. Bazı tutturmaları çok seviyorum.) Ama Blair çifti, "tekne kazıntısı" son oğlan bebeği beklediler, "Aslanım..." demek için.Gelelim, şu "babalık izni" hikâyesine...Sayın Başbakanımız'ın saygıdeğer eşleri, aynı zamanda, İngiltere'nin en tanınmış avukatlarından biri. Sürpriz bebeğin haberi alındıktan birkaç ay sonra, Yüksek Mahkeme'ye başvurarak, doğum ertesinde Başbakan'a da "doğum izni"nin tanınması gerektiğini açıkladı. Üstelik, bu talebi yaklaşık üç milyon işçi adına yaptığının altını da çizdi. Avrupa'nın öbür ülkelerindeki benzer uygulamaları örnek göstermeyi de ihmal etmedi. (Aslında, "emsal" demek lazım. Zira, hukuki terim bu!) Tabii, kraliçeler doğum yaptığı zaman asla böyle bir mesele olmuyor. Saygıdeğer "prens"lerimiz -deliye her gün bayram misali- ebedi izinli sayıldıklarından, doğum iznine gerek kalmıyor.Şimdi, bu "babaya doğum izni" meselesi, Türkiye dahil, her yerde tartışıldı. Ülkemizdeki en matrak yorum, gerekli yasa değişikliğinin meclisten şıpın işi beş dakikada gececeği ve Türkiye nüfusunun bu tatil (!) sayesinde ikiye katlanacağı idi. Doğru, meclisten beş dakikada sadece tatil ve zam önerilerinin geçtiğini, bir an dahi, unutmamak gerekiyor."Ahhh, ne şirin konu..." diyen Avrupalılar ve İngilizler de haftalarca tartıştılar. Sonra, Başbakan Blair'den bir açıklama:"İşlerim çok yoğun, Babalık iznimi kullanamayacağım."Ehh, doğru, ne de olsa, doğuran o değil.Sonra, bebeği kucağına alınca, hissiyatı değişti tabii."İnsan bebeklerin ne kadar minnacık olduğunu unutuyormuş, meğer..."Tony Blair bebeklerin minikliğini keşfede dursun, olan İtalya Cumhurbaşkanı Carlo Azeglio Ciampi'ye oldu. 11 Haziran 2000'de İngiltere'ye resmi bir ziyarette bulunacak olan Ciampi'ye, Blair'den bir özür mektubu geldi:"Eşim doğum yaptı. Bu nedenle, sizi Downing Street'te ağırlayamayacağım gibi, Kraliçe'nin resepsiyonuna da katılamayacağım. Lütfen beni bağışlayın."Peki, ne oldu şimdi? 11 Haziran'a neredeyse üç hafta var. Hem izne çıkmıyorum deyip hem de koskoca Cumhurbaşkanına özür mektubu göndermek de neyin nesi?Su sanmıştım...(Bu olay gerçektir.)Kadıncağız üç beş kuruşluk altınını bozdurmak için sarrafa gitmiş. Malını göstermiş. Sarraf bir ara arka bölmeye geçmiş. Çok susayan müşteri hanım da, masanın üstünde duran su dolu bardağı bir dikişte içmiş. Su için izin istemeye gerek görmemiş olmalı.Keşke isteseymiş... Bardak, su yerine, siyanür dolu imiş...Gerisini anlatmayayım isterseniz...İki köfte????Her tarafı hanlar hamamlar ile dolu (Eskiden öyle denirdi. Şimdi yine han var da, hamam yok!) bir iş muhitinde, yayın kuruluşunun tüm taşra siparişlerini örgütleyen hanımefendi, nihayet işten başını kaldırabildiğinde, karşıdaki kebapçıdan -telefonla-köfte ısmarlıyor:"İki köfte, lütfen..."Köftecinin çırağı ne getiriyor dersiniz?İki ADET köfte...(Bu olay da gerçektir.)"Helal Olsun" köşesiİşte size, yüreğinize su serpecek, çaresizliğin kimi gün üzerimize karabasan gibi çöktüğü anlarda, ümidi capcanlı tutmamıza fırsat verecek, güzel mi güzel bir
haber:Willard Wigan... 42 yaşında, mikro heykelleri ile bir mucize gerçekleÅŸtirmiÅŸ. Heykel yapıyor. Ama, heykellerin ebadı, bir kibrit çöpünün başına, tuz hanesine, insan kirpiÄŸine sığıyor.Benim tasarım ölçülerimi bir hayli zorluyor.Ancak, niçin bu tür bir "heykelcilik"e merak sardığını anlatışı güzel:"BeÅŸ yaşımda iken, okuma bozukluÄŸu (disleksi) ile mücadele etmem gerekti. Siyahtım, okumada yetersizdim. Öğretmenlerim beni hep aÅŸağılıyordu. Kendimi küçük ve aptal hissetmemi saÄŸladılar. Ben de onları küçülttüm. Öğretmenlerimin ve çevremdeki her ÅŸeyin en ufak heykellerini yaptım.""Merhametten maraz doÄŸar" özdeyiÅŸini çok duyduk. "Zulümden, kimi zaman da hayır doÄŸal." ÖZDEYİŞİMÄ° (Patenti bana aittir!!! Yan bakanı fena yaparım!!!) de ayak üstü burada yaratmış bulunuyorum.Ä°lk sergisini üç sene önce açan Willard Wigan, yaptıklarının baÅŸkalarının ilgisini çekeceÄŸini hiç düşünmemiÅŸ???Bence, tam bu nokta azıcık ABUK. Ya da, o insafsız öğretmen takımının ÅŸuur altındaki olumsuz etkisi elan sürüyor.Sevgili Willard kalpsiz "insancıklar"ın hepsine boÅŸ ver. Bence güzel bir insan olduÄŸuna inan. Sana, helal olsun.Jülide ERGÃœDER - 14 Haziran 2000, ÇarÅŸamba Â
button