Güncelleme Tarihi:
24 Mart’ta Portekiz ile deplasmanda oynanacak olan Dünya Kupası play-off karşılaşmasıyla ilgili konuşarak sözlerine başlayan Kuntz, “Portekiz ile ilgili analizlerimize başladık. Analizleri Jan-Moritz Lichte yürütüyor ve ben de Kenan hocayla beraber Portekiz’in oynadığı son maçları izliyorum. Kısa süre içinde üçümüz bir araya gelip bu değerlendirmeleri yapacağız. Sonrasında fiziksel performans antrenörümüz Axel Busenkell ve kaleci antrenörümüz Michael Rechner ile bir araya gelip yapılacak antrenmanları ve çağrılması muhtemel oyuncular üzerinden kadro değerlendirmemizi yapacağız. Antrenmanlarda nelerin üzerine yoğunlaşmamız gerekiyor, rakip özelliklerine göre neler yapmamız gerekiyor, bunları değerlendireceğiz. Sonrasında da kamp programımız üzerinde çalışacağız. Ne zaman kampa gireceğiz, antrenmanlar nasıl olacak diye planlamamızı yapacağız ve gelecek haftalarda bu konularda daha sıkı çalışacağız” ifadelerini kullandı.
A Milliler’in Portekiz’i elemesi durumunda muhtemel rakibinin İtalya olacağına ve her iki takımın son 2 Avrupa Şampiyonası’nda kupayı kazandığına dikkat çekilmesi üzerine Kuntz, “Bizim en büyük planımız rakiplerimize çok büyük zorluklar çıkarmak ve asla kolay teslim olmayacağımızı göstermek” dedi.
Letonya karşısında 90+9. dakikada Burak Yılmaz’ın attığı penaltı golü ve ardından gelen galibiyet sonrasında gözyaşlarını tutamamasıyla ilgili konuşan Kuntz, “O anı şöyle değerlendirebiliriz, tam anlamıyla baskıdan kurtulma. Şahsi duygularım bu. Göreve başladığınızda aklınızdan ‘Başarılı olabilecek miyim, Türk halkını mutlu edebilecek miyim’ düşünceleri geçiyor. Her ne kadar yüzde 100’ünüzü vereceğinizden emin olsanız dahi bunları düşünüyorsunuz. Oyuncularım, teknik ekibim, bu karşılaşmayı o kadar çok kazanmak istiyordu ki, onların duygularını da biliyorum. Normal bir galibiyet de değildi. 1-0 geriye düşüldü ve insanlar bizim geriye dönebileceğimize inanmıyorlardı açıkçası. Fakat bu gerçekleşti. İnancın sonunda da başarıldı. Bütün bu duyguların ve gerçeklerin sonucunda da böyle bir an yaşandı” diye konuştu.
Letonya maçında olduğu gibi Karadağ deplasmanında da takımın geriye düşmesine karşın sahadan galibiyetle ayrılmasına dikkat çeken Kuntz, takımın oyun disiplininden kopmaması ve panik yapmadan oynamaya alıştığını da belirterek, bu anlamda bir gelişme olduğunu söyledi.
“Burak olmazsa, yeni şeyler geliştirmemiz gerekir”
Burak Yılmaz’ın ardından A Milli Takım’ın santrforunun kim olacağıyla ilgili soruyu Kuntz, “Takımınızda Burak veya Lewandowski gibi oyuncular varsa, onların yeteneklerinden yararlanmak istersiniz. Tabii ki eğer bir şekilde Burak olmazsa, onun olmadığı bir ortamda da sistemimizi, oyun planımızı adapte edecek bir şeyler geliştirmemiz lazım. İyi bir antrenörünüz varsa bu konuya çözüm getirmesi gereken kişi de o oluyor” cevabını verdi.
A Milli Takım’ın aday kadrosu her açıklandığında kulüplerin sosyal medyadan sitem etmesiyle ilgili de konuşan Stefan Kuntz, “Öncelikle biraz çalışma sistemimizden bahsedeyim. Gerek ben gerekse de Kenan hoca ve Jan-Moritz, maçlara gidiyoruz ve maçları izliyoruz. Göreve geldiğimizden bu yana da 50’nin üzerinde maçı yerinde izledik. Süper Lig’de statta izlenmemiş takım kalmadı. İzlediğimiz TFF 1. Lig maçları da var. Bir bu kadar da televizyon başında maç izlemişizdir. Burada nazik bir şekilde ifade etmek istiyorum, bizim oyuncularla ilgili fikir sahibi olmamız ya da onları öğrenmemiz için sosyal medya üzerinden herhangi bir bilgilendirme almamıza gerek yok. Biz zaten herkesi izliyoruz. Çok maç izliyoruz. Milli takım kapıları herkese açık. İyi performans gösterdiği takdirde herkes buraya gelebilir. Ama performanslar, 2 haftalık ya da 2 aylık süreçler değil, daha uzun süreli, sürdürülebilir başarılarla ilgili bir durum bu. Herkesi izliyoruz, herkesi takip ediyor, herkes emin olsun. Yeni oyuncu olacak mı diye sordunuz. Benim izlediğim ve hissettiğim kadarıyla aramızda yeni isimler olabilir” açıklamasını yaptı.
“Hamit’in deneyimli futbolculuk geçmişi önem taşıyor”
Hamit Altıntop ve Kenan Koçak gibi Almanya kökenli isimlerle çalışmanın işini kolaylaştırıp kolaylaştırmadığıyla ilgili soruyu yanıtlayan Kuntz, “Hamit’e Alman derseniz bunu nasıl karşılar bilmiyorum. Şaka bir yana kendisinin Almanya geçmişinin olmasından ziyade deneyimli bir futbolculuk geçmişinin olması önem taşıyor. Almanya’da, İspanya’da bulundu ve Galatasaray’da oynadı. Deneyimli futbolculuk geçmişinden dolayı şu andaki yöneticilik işini layığıyla yapabiliyor çünkü futbolu biliyor. Kenan hoca konusunda ise, ben ‘Ana dili Türkçe olan ve Almanca bilgisi yüksek olan, sahada oyunculara liderlik edecek bir kişi’ istemiştim. Kenan hoca teknik direktörlük de yaptı. Bu özellikleri taşıdığı için benim yanımda. Bunun dışında ben kendisine o kadar güveniyorum ki, sadece futbol alanında değil, herhangi bir alanda yardıma ihtiyacım olursa, eminim ki her türlü konuda bana yardımcı olacaktır. İletişimi çok iyi birisi ve her türlü kişiye ulaşıp her türlü yardımı yapabilir. Bu nedenle Kenan hocanın konumu da kıymetli” açıklamasını yaptı.
“Yardımcıların farklı özelliklerde olması çok önemli”
Yardımcı antrenörlerin ekip olma konusunda çok önemli olduğuna dikkat çeken Stefan Kuntz, “Yardımcı antrenörden ne beklediğinize bağlı bir durum. Sadece kuka dizmesini istiyorsanız o zaman tabii ki Kenan çok daha fazlası. Tabii ki bir takımın teknik direktörü olacak ve yanında yardımcıları olacak. Ama bu yardımcıların birbirinden farklı özelliklere sahip olması çok önemli. Birisi daha ciddi bir karakterdir, diğeri daha gerçekçi birisidir. Bir kısmı teoride, bir kısmı pratikte iyidir. Bazısının ikna kabiliyeti yüksektir, kiminin yedek oyuncularla arası daha iyidir, onlarla ilgileniyor. Kimisi de bilgisayarda çok iyidir. Bu konularda farklı farklı insanların olması önemlidir. Ne kadar çeşitlendirirseniz başarı o kadar fazla olur” diyerek devam etti.
“Antrenör lisanslama sisteminin faydası görülecektir”
Süper Lig’de beğendiği teknik adamlar konusundaki soruları yanıtlayan Stefan Kuntz, “Bahsettiğiniz hocalar arasında herhangi birini ayırt etmek istemiyorum. Nuri’yi Almanya’dan tanıyorum ve onu ayırıyorum. Tabii ki Beşiktaş’tan kaptanım olan Rıza’yı da unutamam. Onun da ismini geçirmemiz lazım. Ama ben sorunuzu başka yöne taşımak istiyorum. Hamit Altıntop ve TFF’nin antrenör eğitimine verdiği müthiş bir ağırlık var. Almanya’da 3-5 yıl önce şöyle bir soru geldi ve, ‘Neden U15 takımını çalıştıran bir antrenör, U20 takımını çalıştıran bir antrenörden daha az para alsın’ denildi. Biz biliyoruz ki, 14-15’li yaşlarda futbolcular en önemli gelişimini kazanıyorlar. Hal böyleyken ‘Biz neden bu kişilere daha az para ödüyoruz’ denildi. Bunun üzerine de Almanya’da antrenörlükte uzmanlaşma denilen olay başladı. Belirli yaş aralıkları var ve hocalar, kendilerini rahat çalışacağını hissettiği yaş aralığında uzmanlaştıkları için çalışıyorlar. Kendi uzmanlaştıkları alanda çocuklara bildiklerini aktarıyorlar. Böylece en mükemmel eğitim tarzı sağlanmış oluyor. Daha iyi antrenör daha iyi oyuncu demek. Bu anlattığımız sistemin yansımalarını Türkiye’de de görüyoruz. Hem Hamit’in hem de TFF’nin antrenör lisanslama sisteminde de bunun yapılacağını görüyorum. Dolayısıyla bunun faydası, burada da görülecektir” diye konuştu.