Statlarda köfte ekmek yenirdi artık suşi barlar var

Güncelleme Tarihi:

Statlarda köfte ekmek yenirdi artık suşi barlar var
Oluşturulma Tarihi: Eylül 15, 2002 00:34

Mimar Burak Boysan (48) baba mesleğini sürdürenlerden. Mimar Aydın Boysan'ın oğlu olan Burak Boysan, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ)'ni bitirdikten sonra ABD'de Kaliforniya Üniversitesi Berkeley'de şehircilik üzerine yüksek lisans yaptı.

Mimarlık dergilerinde çok sayıda makalesi yayımlandı. 18 yaşındayken Lefter'li Fenerbahçe'nin bir maçını izlemek için İnönü Stadı'nın yolunu tuttu. O gün stadyumdaki atmosfere adeta tutuldu. İTÜ'deki öğrencilik yıllarında Taşkışla penceresinden şimdi yeni açık tribünlerin bulunduğu gazhane tarafındaki kaleye gol atılmasını beklerdi. O günden sonra gerek Türkiye'deki gerek dünyadaki futbol stadyumlarına ayrı bir ilgi besledi. Stadyumların tarihini ve projelerini inceliyor dünyadaki örneklerle kıyaslıyor. Zaman zaman yeniden inşa edilen Şükrü Saracoğlu Stadı'nda Fenerbahçe'yi izlemeyi seviyor. Birkaç yıldır kulüpler statlarını modernize etmeye çalışıyor. İstanbul'daki Olimpiyat Stadyumu'nun açılışında altyapı eksikliği yüzünden yaşanan karmaşa akıllardan çıkmıyor. Bu konular gündemdeyken Burak Boysan'la, seyircisiyle ve şehircilikteki yeriyle statları konuştuk.


İstanbul ilk stadyumuna ne zaman kavuştu?

- İstanbul'un bildiğimiz ilk stadı Taksim Stadı diye de bilinen Taksim Kışlası'dır. Kışlanın iç avlusuna yerleşmiş, 1923'te Türkiye-Romanya milli maçının oynandığı yerdir. Türkiye'nin ilk stadları İzmir Alsancak ve Ankara 19 Mayıs'tır. 1920'li ve 1930'lu yıllarda açıldı. Çırağan'ın bahçesinde 40'lı yıllarda Şeref Stadı vardı. Beşiktaş'ın sahası diye bilinen bir stat. Tribün niyetine kullanılan basamaklar var. Topun denize kaçtığı bir dönem.

Bu 1930'lu yıllarda galiba sahadan çok bir stada gereksinim duyuluyor?

- Evet, Fransız mimar Henri Prost 1937'de geliyor, 1950'ye kadar da kalıyor. Yaptığı işlerin en belirgini bugünkü demokrasi parkı. Bunun için Taksim Kışlası yıkılıyor onun yerine İnönü Gezisi yapılıyor. Spor Sergi Sarayı, Açık Hava Tiyatrosu ve Dolmabahçe Stadı var. Amaç o zaman şehrin birbirinden kopuk Taksim, Teşvikiye, Nişantaşı, Maçka, Beşiktaş gibi mahallelerini bağlayan bir ağ kurmak ve ortasında da Demokrasi Parkı'nın yer alması. İlk planlamada İnönü Stadı herkesin toplu halde spor yaptığı bir çayır gibi gözüküyor. Prost'un planında bir stad yok.

Bir de Bayrampaşa Stadı projesi var.

- 1943-1953 arası 10 yıllık plana göre İstanbul'un fethinin 500. yılı kutlama törenlerinin 150 bin kişilik Bayrampaşa Stadı'nda yapılması öngörülüyor. 1930-1950 arası büyük olsun dönemi. Baskıcı devlet mantığıyla ilgili, biraz miting alanı, siyasi meydan gibi bir yer isteniyor.

Bu planlanan Bayrampaşa Stadı'nın akıbeti ne oldu?

- 150 bin kişilik stadın bir tuhaflığı var. İstanbul'un toplam nüfusu 800 binin altında. Yani bütün yaşlıları tekerlekli sandalyeyle oraya götüreceksiniz. Bunun çoluğu çocuğu da var. Herhalde bu öneri Ankara'ya gittiğinde ‘‘300 bin kişilik olsun canım’’ demişlerdir. Menderes döneminde Vatan Caddesi açılıyor ileride yapılacak Bayrampaşa Stadı'nın kolay boşalmasını da bu cadde sağlar deniyor. Ama o sırada Lütfi Kırdar vali olarak Bayrampaşa Stadı'na karşı çıkıyor ve Dolmabahçe'de idman çayırı diye düşünülen alana İnönün Stadı'nın yapılmasına karar veriyor.


Yeni kuşak stadlar


Türkiye'de ve dünyada statların büyük kısmı 1980'den önce yapılmış ve eskimişler. Bunları modernize etmek mümkün mü?

-Tüm dünyada statların hatıraları var ama ister istemez köhneleşiyorlar. Aşağı yukarı 1995'ten beri yeni kuşak statlar var. En önemli özellikleri de çevresiyle bütünleşen, sineması, alışveriş merkezi bulunan çok işlevli yapılar olmaları. Bunların en etkileyicisi, en çarpıcısı Ajax'ın Amsterdam Arena Stadı. En önemli özellikleri kültürel aktivite ile ekonomik olarak kendini döndüren hatta para kazandıran bir yer olmaları. Sürekli gelinen bir yer olsun istiyorlar. Böylece maç alma şansı da artıyor. Sırf Ajax'ın maçları oynanmıyor, Şampiyonlar Ligi finaline, milli maçlara talip oluyor.

Yeni kuşak statlarda tasarımda çarpıcı bir değişiklik var mı?

- Acaip değişiklik var. Aslında stadyum Coloseum'dan beri hiç değişmemiş bir bina tipidir. Stat eskiden, yani 20. yüzyılın ortalarına kadar betonarme, elips biçiminde, ortası boş büyük bir alandı. Belli bir yaştaki erkek çocuklarının içine itildiği kapılarında üstüne kapatıldığı bir yer gibiydi. Şimdi dünyaca ünlü mimarların yaptığı statlar var artık. Mesela Renzo Piano, var. Gregotti var. Piano Bari'deki stadı yaptı. Gregotti de Cenova'daki stadı yaptı.

Bir de çatıyı çok kullanıyorlar değil mi?

- Yeni kuşak statların en belirgin örneklerini Japonya ve Kore'de gördük. Dramatik çatı, dramatik giriş ağırlıklı statlardı. Çatı eskiden altta ne varsa onu kapatmakla ilgili meseleydi. Şimdi stat şehrin bir anıtı olacaksa bunun en çok belli olduğu yer çatı olmaya başladı. Japonya'daki statların bir kısmı kuğu kanadı biçiminde, bir kısmı anka kuşuna benziyor. Futbol için tuhaf, yadırgatıcı analojiler bunlar. Miyagi Stadı ying yangdan etkilenmiş bir stad gibi duruyor.


İNÖNÜ STADI


Mimari açıdan en yakınlık duyduğum stat İnönü Stadı. Statların duayenidir. Beşiktaşlılar o stadı boyayarak ayıp ettiler. Ama biçim olarak en estetik stattır. Gümüşsuyu inişindeki cephe çok hoş bir cephedir. İstanbul’un asıl Wembley'i İnönü Stadı'dır. Geçmişten gelen bir gelenekle en saygıdeğer stattır. 1947'de açıldı. Şu muhteşem kapısının boş bırakılmasının da bir nedeni var. İstanbul'un fethinin beşyüzüncü şenlikleri vesilesiyle gravürler yapılması düşünülüyor.


FENERBAHÇE STADI


1930'lu yıllara kadar Fenerbahçe Stadı'nın bulunduğu yerde Papazın Çayırı var. Sonra İttihat Spor sahası oluyor. Şükrü Saraçoğlu tek parti döneminde allem edip kallem edip stadın bir liraya FB'ye satılmasını sağlıyor. Ama bir stattan çok tribünleri bulunmayan bir sahadan söz ediyoruz. Kapalı tribünler 1940'lı yıllarda yapılıyor. 1980'lere kadar uzun süre o derme çatma haliyle kaldı. Şu anda Fenerbahçe Stadı'nın çok zor bir şeyi gerçekleştirdiğini düşünüyorum. İleride daha da iyi olacak. En zoru tribünlerin parça parça yıkılmasıydı. Ve her yıkılan parça yeniden yapılırken hem eski parçalar uydu. Aynı zamanda eski parçalar yıkılacak olan parçalardı. Zor bir meseleyi çözdüler aslında.


ALİ SAMİ YEN STADI


Ali Sami Yen de 1950'li yıllarda planlanıyor. O zaman Şişli Camii şehrin son noktası. Ondan sonra dar bir yol üzerinde Tekel likör fabrikası ve sonra da Zincirlikuyu Mezarlığı var. Stadın düşünüldüğü yerle bugünkü Olimpiyat Stadı aslında aynı yer. O zaman da sadece dut ağaçlarının bulunduğu yerde bir stat projesi vardı. İstanbul nüfusunun 800 bin olduğu dönemde 3 milyon olabilir diyorlar. Şehrin gelişimini tahmin ederken tutucu tarafta kalmışlar. 1964'te açılan stat bugün şöyle duruyor: Orada binalar varmış, onların arasına sıkıştırılmış. Halbuki, önce Ali Sami Yen vardı. Bütün diğer binalar onun etrafına geldi.


AİLE SALONLU STADLARIMIZ


Statlar, biraz da para kazanma meselesi yüzünden ayakta seyredenler yerine oturararak ailelerle maç seyredilen bir yer haline geldi. Lokantalardaki ‘‘aile salonumuz vardır’’ ibaresini andırıyor. Yeni Fenerbahçe Stadı'nın maraton tribünü bu yazıyı çağrıştıran bir yer. Şu anda kale arkalarında ayakta duran seyirci var. Diğerleri oturan seyirci. Eskiden o beton basamaklara oturulurdu. Gazeteler ‘‘Oku, oku, minder yap’’ diye satılırdı. Maçtan önce köfte ekmek yenirdi. Dünya statlarında artık suşi barlar var. Bizde Tarkan konseri bile zor yapılıyor ama tüm dünyada stadyumlar değişiyor. Kültürel etkinlikler, konferanslar, konserlerin düzenlendiği, ekonomik olarak kendini döndüren hatta para kazandıran, sürekli gelinen bir yer haline geliyor. Türkiye'deki yeni kuşak statlar da aynı yolda...


STATLARIMIZ DEPREME DAYANIKLI MI?

Dolmabahçe Stadı adı üstünde dolgu toprak üzerinde. FB Stadı'nın tam dibi dereağzı. İnsana güven hissi verdiğini söyleyemeyiz. Yeni kirişler ikna edici görünüyor ama projeye bakıp konuşmak lazım. Statlar arasında en köhne gibi duran Ali Sami Yen Stadı bir anlamda en sağlam zeminde yer alıyor. 2002 Dünya Kupası için yapılan Kobe ve Saitama gibi statlar bir yandan da depremde son sığınak olarak düşünülmüş. Mesela Saitama'da 5 bin kişiye 30 gün yetecek kadar yiyecek ve battaniye stoklanmış durumda.


S. GÖKÇEN HAVAALANI SENDROMU

Olimpiyat Stadına ilk baktığınız anda Sabiha Gökçen Havaalanı sendromu var orada. Çünkü sadece yol meselesi değil. Suyu da yok. Tankerlerle su getirip sulanıyor. Şöyle düşünmüşler: Havalanına yakın, İstanbul'a çok uzak değil, Olimpiyat köyü kurmaya müsait, muhtemelen devlet arazisi ve ucuz. Dünyadaki benzer statlar çevresinin bir parçası olarak düşünülmüştür.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!