Güncelleme Tarihi:
- 2012 Londra Olimpiyatları’nda dört yıl öncekine yakın bir yarış takviminiz var. Daha önceki başarılara aynı şekilde nasıl odaklanıyorsunuz?
– Bana 10 yıl önce ne istediğimi sorsalardı, tam da şu anda yaptıklarımı söylerdim. Profesyonel sporcu olmak, dünya rekoru kırmak, Olimpiyat altın madalyası kazanmak... Benim için başarının anahtar formülü, kendine güven.
- Pekin’de sekiz yarış yerine daha kolay bir plan seçebilir miydiniz?
– Geçmişte bazı kişiler hayatta bazı işleri başaramayacağımı söylemişti. Onlara başarılarımla cevap vermeyi seviyorum. Pekin’de sekiz altın madalya kazanmayı istedim. Bunu elde edebileceğime inanıyordum çünkü kendime güveniyordum.
- Dört yıl önce 200 ve 400 metre karışıkta bir daha yarışmayacağınızı duyurmuştunuz. Fikrinizi değiştirmenizdeki sebep nedir?
– Herkesin zorlu bir yoldan geçtiği zamanlar vardır. Son birkaç yılda, antrenman rutinine geri dönmekte zorlandım. Ama bu yıl sadece sekiz aylık bir antrenman sürecinden sonra en iyi zamanımı yüzdüm. Şimdi eskisinden daha fazla istek duyuyorum.
RYAN’LA YARIŞMAK EĞLENCELİ OLACAK
- Vatandaşınız Ryan Lochte sizin en önemli rakibiniz diyebilir miyiz?
– Ryan ve ben gerçekten o kadar çok yarışmadık. Beni ateşleyen ve heyecanlandıran şey de bu. Londra eğlenceli olacak.
- Antrenörünüz Bob Bowman ile aranızda sanki bir tür telepati var...
– 15 yıldır ilginç bir ilişki kurduk onunla. Bazen sinir bozucu olabiliyor ama günün sonunda onun benim için en iyi olanı istediğini biliyorum. Düdük sayesinde ben suyun içindeyken dahi birbirimizle iletişim kurabiliyoruz. Çok farklı mesajlar vermek için kullandığı çok farklı tonlar var. “Toparlan” düdüğü var, “Devam et” düdüğü var, şöyle yap, böyle yap...
- Bu yıla kadar 14 olimpiyat altını kazandınız. Birini okulunuza armağan ettiniz. Peki diğerlerini nasıl muhafaza ediyorsunuz?
– Tüm madalyalarım çok güvenli ve gizli bir yerde duruyor. Bunun sebebi madalyalarıma bakıp gururlanmaktansa başarılı yarışları tekrar tekrar izleyerek bir sonraki yarışta neler yapabileceğime odaklanma isteğim.
- Yüzme kariyerinizi noktaladığınızda ne yapacaksınız? Kafanızda herhangi bir plan var mı?
– Hep 30 yaşından sonra yüzmek istemediğimi söyledim. Bir sonraki olimpiyatlarda da 30’u geçmiş
olacağım. Sözümü tutacağımı söyleyebilirim. Suyun dışında yapmak istediğim işler de var. Kurduğum vakfa ve yüzme okullarına daha fazla zaman ayırmak istiyorum.
UYANMA YÜZÜŞÜ
2012 Londra Olimpiyat Oyunları’nda sponsorum Head & Shoulders günlük hayatımın önemli bir parçası. Büyük bir yarış öncesinde sabah yaptığım işlerden biri güne hazır olmak ve enerji toplamak için duş almak. Buna ‘uyanma yüzüşü’ de diyorum. Zihinsel olarak hazırlanmaya, dikkatimi dağıtan şeyleri kafamdan uzaklaştırmaya o zaman başlıyorum.
O gün iyi değilseniz olimpiyata gidemezsiniz
Amerkalı 100 metreci Maurice Greene (38) dünya ve olimpiyat şampiyonluklarından, iki dünya rekorundan sonra 2007’de atletizmi bıraktı. Ama atletizm onu bırakmadı. adidas’ın elçisi ve TV yorumcusu olarak çalışıyor.
- Bir gün Olimpiyatlar’da yarışabileceğinizi ne zama düşünmeye başladınız?
– Bu konu hakkında gerçekçi bir şekilde düşünmeye 1994’te başladım. Liseyi bitirip spor bursuyla üniversiteye girmiştim. Artık daha ciddi antrenman yapıyordum. Ertesi yılın başında Dünya Salon Şampiyonası’nda dördüncü olunca kendime güvenim arttı.
- Ama 1996 Atlanta Olimpiyatları’na katılamadınız...
– Öyle ve çok çok üzülmüştüm bu yüzden. Üstelik diğer atletlerden daha iyi olmadığım için deği, ABD seçmelerinde iyi koşamadığımdan dolayı takıma giremedim. ABD’de işleri bilirsiniz: O gün, yani seçmelerde iyi değilseniz takıma giremezsiniz.
- 100 metrede üç kere dünya şampiyonluğu, bir olimpiyat şampiyonluğu ve bir de dünya rekoru... Hangisi daha zordu?
– Hepsi birbirinden zordu. Hiçbirini kolay elde etmedim. İlk dünya şampiyonluğum zordu çünkü daha önce böyle bir başarım yoktu. Sonraki şampiyonalarda da unvanı korumak hiç kolay değildi. Kendinizi şuna inandırmak zorundasınız: En üst seviyede kalmak için çok çalışmalıyım. Yarıştığım her sezon
bir diğerinden daha zor geçti.
- Rakipleriniz arasında sizi en çok zorlayan kimdi?
– Kariyerim boyunca hep zorlu rakiplerim vardı. Ama Trinidad ve Tobagolu Ato Boldon ile Kanadalı Donovan Bailey’i mutlaka saymam lazım.
Olimpiyat’ta yarışmayı hayal bile edemezdim
Aylar önce Nike’ın davetisi olarak İstanbul’a geldiğinde peşinden koşup yakaladım Carl Lewis’i (51). Onu bulup da bir efsane olduğu olimpiyatları sormamak olmazdı
- Sporcu bir ailede yetiştiniz. Evde olimpiyat bahsi geçer miydi hiç?
– Evet, sporcu bir aileden de öteydik. Annem ve babam eski atletti. Antrenörlük yapıyorlardı. Ama olimpiyatlara katılma fikri pek konuşulmazdı. Olimpiyatlarda yarışma fikri ilk kez lisedeyken belirginleşti. Ondan önce böyle bir şeyi hayal bile edemezdim.
- 1980 Moskova Olimpiyatları’nı ABD’nin boykotu yüzünden kaçırdınız. Hayal kırıklığı mı yaşadınız yoksa bir sonraki olimpiyatlara mı odaklandınız?
– Henüz 18 yaşındaydım. Ne olduğunu bile tam anlamamıştım. Bir sonrakine bakarız dedim ve çalışmaya devam ettim.
- Dört yıl sonra Los Angeles Olimpiyatları’nda dört altın madalya birden kazandınız. Hangisi daha zordu?
– Kesinlikle 100 metre! Çünkü katıldığım ilk daldı ve 100 metreyi kazanmadan dörde ulaşmam mümkün değildi. Gümüş madalyada kalsam sonraki üç yarışta alacağım altınlar bile beni hedefimden saptıracaktı. Bir de çok gençtim tabii. Düşünsenize olimpiyatlardan bir ay önce 23’üme girmiştim.
- 1988’de Seul’de ise Ben Johnson’ın diskalifiye edilmesinden sonra 100 metre altın madalyanızı gözlerden ırak küçük bir odada aldınız. Ne hissettiniz? Sevinç mi, şaşkınlık mı?
– Doğrusu pek bunları düşünecek vaktim yoktu. Neredeyse her gün yarışım vardı. Sevinçliydim elbette.
- Dört olimpiyatta yarıştınız. Sizce en zorlu rakibiniz kimdi?
– Uzun atlamadaki Mike Powell. O yıllarda belki de karşımda geri adım atmayan, “Seni geçeceğim” diyen tek kişiydi.
- Uzun atlamada 10 yıl boyunca ve tam 65 yarışta geçilmediniz. Bunu nasıl başardınız?
– Bir kere en iyi olduğum daldı. Muhtemelen çok dalda yarışmasam daha fazla yarış da kazanabilirdim. Zaten Powell’ın 1991’de bu seriye son verebilmesi için dünya rekoru kırması gerekti. Ama uzun atlamayla yetinmedim. Kariyerimin sonunda geçmişe bakıp da “Niye 100 metre koşmadım” demek istemiyordum.