Güncelleme Tarihi:
Bülent Erel üşenmemiş, ‘zor bilmece’yi anlaşılır hale getirmek için bir grafik hazırlamış. (ÜSTTE) Kendisine – bu seferlik bir kitap gönderemesem de (sebebini bilahare izaha çalışacağım) - buradan en azından bir teşekkür etmek istedim.
*
Meslektaşım Lube Ayar’dan gelen yazı:
Sayın Fatih Altaylı'nın, dünkü (4 Nisan) yazısında geçen bir cümleye takıldım kaldım...
Başbakan'a giderek iş takipçiliği yapan gazetecilerden bahsederken, söze şöyle başlıyor Altaylı, "Örnek mi? Anlatayım. Bir gün "bir gazete yöneticisi" Başbakan’dan randevu alıyor. Randevuya yanında ‘yabancı’ işadamlarıyla geliyor. Yabancılar büyük bir özelleştirme ihalesi ile ilgileniyorlar. Belli ki aracılık yapılıyor ve bir komisyon indirilecek. Bu kişiye bir daha randevu falan verilmiyor. Bir diğeri 3 kez Başbakan’a geliyor, üçünde de konu ‘Star Grubu’nun satışı. Başbakan’a gına geliyor ve onlara da bir daha randevu verilmiyor."
Buraya kadar herşey normal.
Benim içimi acıtan cümle bundan sonra geliyor...
Devam ediyor Altaylı;
"Başbakan bunların gazetesiyle ilişkiyi ‘muhabir düzeyinde’ sürdürüyor..."
Belki de düşündüğüm kadar ağır bir cümle değildir...
Belki de muhabir olduğum için üstüme alınmışımdır...
Belki de sayın Altaylı haklıdır, durumumuz budur...
Neyse...
Kolay gelsin...
Serdar’ın notu: Bence çok da alınganlık göstermeyin. Gazetelerde çok kullanılan bir kalıptır bu, muhabir düzeyinde, yazı işleri düzeyinde, genel yayın yönetmeni düzeyinde temsil... diye. Gazetelerde (her ne kadar ‘böyyük’ gazeteciler mangal gördüklerinde ‘Hepimiz aslında birer muhabiriz’ diye nutuk atsalar da) muhabir, servis şefi, servis müdürü, ne bileyim yazı işleri müdürü diye ‘aşama düzeyleri’ (hiyerarşiler) vardır. Haa, bu şekilde kullanılmasa daha zarif bir kalıp bulunsa daha iyi olur, muhakkak, ama ne yazık ki meslektaşlarım her zaman zarafetleriyle şöhret olmazlar!
*
Petek Çağman ‘Bugün bu şiiri okudum, seversiniz diye düşündüm’ diyor. Sağ olsun!
Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen' e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.
William SHAKESPEARE / Çeviren: Can YÜCEL
*
Umut Gül de bize aşağıdaki metni göndermiş, kaynağı belli değil. İnternette taradım, www.gunlukhayat.com sitesinde rastladım, ama orada da kaynak belirtilmemiş. Nereden tanıyorum, nerede okudum, derken... akşam hatırladım bu güzel yazının Burak Özdemir’in elinden çıktığını... Gözünüzden kaçmış olabilir diye aşağıda tekrarlıyorum:
PRENS CHARLES
Modern zamanların 'ay kariyerim köreldi. Burada ne uzuyorum ne kısalıyorum' sendromunun en baba temsilcisi Prens Charles'dır herhalde...
Yahu, ben çocuktum bu adam prensti. Ben kazık kadar adam oldum, bu adam hâlâ prens! Prens Charles, Kral Charles olamadı gitti. Şahsen ben, prensin mürüvvetini görmeden ölmek istemiyorum. (YAZARIN DUASI KABUL OLUNMUŞ BU ARADA. SD)
Ama yani son otuz yılda, kimler nerelere geldi. Bir düşünsenize...
Bill Gates, çulsuz bir öğrenciyken de prensti Charles. Şimdi Bill dünyanın en zengin adamı, bizim Charles halen prens!
Tayyip Erdoğan, İETT'de personelken de prensti Charles. Tayyip, Time'a kapak bir Başbakan oldu, Charles hâlâ prens...
Prenslerin de kariyer problemleri olduğunu düşünmek ilginç geldi bana. Prens Charles sendromu, aslında her kariyer ehlinin başına gelen şeyden başkası değil: Kendi dışında sebeplerden dolayı ilerleyememe...
Kraliçe ölmediği için kral olamıyor bizim Charles. Yani, yarın tahta geçmek istiyorsa bu gece annesini zehirlemekten başka çaresi yok! Sultan Fatih zamanında boşuna kardeşlerini öldürtmemiş demek... Eeee, sarayda kariyer yapmak kolay iş değil. Yatın kalkın halinize şükredin. Sizin yükselmeniz, Charles'ınki kadar zor bir ihtimal değil.
Siz, istifa edip başka bir şirkette istediğiniz pozisyona gelme şansına sahipsiniz. Charles öyle mi? Ne yapacak istifa edip? Brunei Sultanlığı'na CV mi gönderecek?
Gidip yöneticisiyle konuşsa ne değişecek? Annecim pozisyonumdan memnun değilim. Motivasyonum, verimliliğim çok düşük. Bu terfiyi hakettiğime inanıyorum mu diyecek? Ya Kraliçe ne diyecek bu duruma? Charles haklısın. Senin performansından çok memnunum. Bu pozisyonu hakediyorsun. Dur ben bir arsenik diyeti yapıyım da sen de yüksel mi diyecek?
Acıların Prensi Charles bekleyecek, başka çaresi yok. Annesinin ölmesini bekleyecek de nereye kadar? Allah Kraliçeme uzun ömürler versin ama, çakı gibi kendisi ve bir yere gitmeye niyeti de pek yok. Onu bırakın, kraliçenin annesi bile daha yeni vefat etti. Kaç yaşında vefat etti peki? 101 yaşında!!!
Durum Kraliçe açısından da zor. Oğlunun mürüvvetini görme şansı hiç yok. Paradoks yani. Ölmezse oğlu Kral olamıyor. Ölürse, haliyle ölümün teamüllerine gereği Kral Charles'ı göremeyecek. Umarım, Kraliyet ailesinin hukukunda istifa vardır. Papa da istifa edebilrmiş diye okudum geçende. Umarım Kraliyet ailesinde de vardır. (Papa'nın kariyer planı da ayrı bir konu ya neyse...) (BU KONUDA DA YAZARIN NAZARI DEĞMİŞ PAPA’YA... SD)
Şimdi ben de yeryüzünün tüm kariyer danışmanlarına soruyorum. Uzatmalı Prens Charles bu durum karşısında ne yapsın? Nasıl bir kariyer planı yapsın kendisine de kral ölsün? Var mı bir çözüm önerisi olan?
Kimbilir kendi içdünyasında neler yaşıyordur prens? Biliyorsunuz Kraliyet ailesinde, her prensin kadrolu bir biyografi yazarı oluyor. Çok merak ediyorum, Kraliçe'nin tahta çıkışının 53. yıldönümünü Charles'ı çatlatırcasına kutladığı günde neler hissetti acaba prens? O adamın bilgisayarını hack'leyip, o güne dair yazdıklarını okumayı çok ama çok isterdim.
İşin ilginç tarafı, şu anda İngiltere'nin bir Kralı yok. Kraliçe'nin eşi var ama kral değil. Yani, işdünyasının diliyle söyleyecek olursam 'İngiltere Kraliyet Müesesssi'nde Kral pozisyonu açıkta!' Tam bizim Charles'lık bir pozisyon. Yıllardır beklediği şey. Ama işte olmayınca olmuyor. Durum o kadar karışık ki. Charles'ın babası Prens Phillip, kraliçe ile evli olmasına rağmen o da teamüller gereği kral olamamış. Zavallı Charles! Babasının oğlu Charles...
MTV'de ünlülerin masalsı yaşamlarını anlatan bir belgeselin çok ilginç bir bölümü vardı geçenlerde. Prens William ve Prens Harry'nin masalsı hayatlarını anlatıyordu belgesel. (Burada bir noktaya dikkat, Charles dünkü çocuk William ve Harry'la aynı ünvanla anılmaya ses çıkarmayacak kadar da olgun biri) Aman Allah o ne hayat! Mel Gibson'ların Britney Spears'ların hayatı küçük prenslerinkinin yanında varoş gibi kaldı. İlginç bir mal beyanı yapıldı programda.
Şu kadar şato...
Bu kadar araba...
Buckingham Sarayı'ndaki koleksiyonları en sonda saydılar. Yer kalmadı! Şu kadar Da Vinci tablosu... Bu kadar kraliyet koleksiyonu diye...
Yalnız Prens Charles'ın çocuklarından birine bebekken Jaguar alması beni çok düşündürdü. Biraz zevksizlik var gibime geldi ama, prensin üstüne gitmek niyetinde değilim. Charles Prensken bu kadar zengin. Kral olursa ona prim olarak nasıl bir meblağ uygun görülecek bunu da çok merak ediyorum.
Bu arada evleniyormuş Prens. Ama sıkı durun, evlenirse eşi Prenses olamayacakmış. Haydiiii. Allahım sen bana mukayyet ol... Bu çetrefilli sistemi anlamayı başardığı için Elizabeth Kraliçe'liğe layık görülmüş olabilir.
Tencere yuvarlanmış kapağını da bulmuş bu arada. Charles Kral bile olsa (benim hiç umudum olmasa da!), Camilla Kraliçe olamayacakmış. Daha once evlenip boşandığı için. Ne ilginç bir tesadüf değil mi? Ömür billah kral olamayan prens bir baba. Onun boştaki Kral poziyonuna bir türlü yükselemeyen prens oğlu... Ve boştaki Prenses pozisyonuna asla erişemeyecek bir hayat arkadaşı. Ne diyebilirim? Kesinlikle doğru seçim! Allah bir yastıkta kocatsın, bu ikilinin ortak çok noktası olduğuna eminim.
Bir yanda ölçülmesi neredeyse imkansız bir servet, diğer yanda da eski toprak, 53 senedir tahtından kıpırdamayan, çakı gibi bir Kraliçe... Eğer, hayat insanı imtihan eden bir yerse, hiç kuşkusuz en kazık sorulardan biri Prens Charles'a çıkmış durumda.
Fakirin ekmeği umut...
*
Tunç Tezel, aslında Alıntılar için gönderdi, ama ben okumakta geciktim. Güzel bir teşhisti, yazık olmasın istedim... Şöyle diyordu Tezel:
11 Nisan tarihli Milliyet'in sayfasında hafta içi beklenen yağışlı havayla ilgili haber için ‘BAHARA ARA, YAĞMUR GELİYOR’ başlığı atılmış.
Elemanlar Nisan yağmurlarından da mı bihâber acaba?
*
SERDAR’IN DİPNOTU: ÇOK TEKRARLIYORUM AMA... BANA GÖNDERDİĞİNİZ KİMİ YAZILAR ELİME GEÇMİYOR, KİMİLERİ GEÇİYOR, ‘RAHAT RAHAT OKURUM, CEVAPLARIM / KULLANIRIM’ DİYE SAKLIYORUM, SONRA KAYBEDİYORUM... N’OLUR, CEVAPLAMADIĞIM YAZILAR OLURSA, KÜSKÜNLÜK YAPMAYIN. BİLİN Kİ KÖTÜ NİYET / DİKKATSİZLİK / İLGİSİZLİK YOKTUR.