Siz hala annenizin tenisini mi oynuyorsunuz

Güncelleme Tarihi:

Siz hala annenizin tenisini mi oynuyorsunuz
Oluşturulma Tarihi: Aralık 12, 1997 00:00

Haberin Devamı

Yirmi birinci yüzyıla girerken, dünyada gelişim ve değişimin temposu büyük bir hız kazanmış bulunuyor. En büyük amaç, daha çok para kazanmak için her şeyi daha cazip hale getirmek. Bu temel yasanın içinde, spor da ilk sıralarda yer alıyor. Konumuz olan tenis ise en fazla değişikliğe uğraması gereken sporlardan biri. Çünkü bazı köktenci yöneticiler, hâlâ anneannelerimizin, dedelerimizin kurallarını uygulamaya çalışıyorlar. En büyük hataları da, tenis seyircisini de aynı gözle görmeleri. Ancak bu işe trilyonlar yatıran işadamları, olayı onlardan çok farklı görüyor. Etkili ve hemen yapılacak değişikliklerle bu gelir kaynağını ayakta tutmak istiyorlar.

Tenis kurallarında değişiklik yapmaya yetkili olan kurum ise ITF, yani merkezi Londra'da olan Uluslararası Tenis Federasyonu. Ancak bu federasyonda yer alan beyler, yılda bir kez toplanıyorlar. İşler kaplumbağa süratiyle sürüyor. Onlardan fazla bir şey çıkması çok zor. Yapabildikleri en büyük değişiklik, 1974 yılında ‘‘TİE-BREAK’’ sistemini kurallaştırmak oldu. Bilindiği gibi, bu kural ile setlerin sonsuz uzaması kuralı ortadan kaldırıldı ve 6-6 durumda, 7 puanı alan tenisçinin seti alması kabul edildi. Ancak bu değişiklik, getirdiği yarara rağmen, sorunu çözmüş değil. ITF mensupları, 1985 yılından bu yana süratli servislerin yarattığı sıkıntıya nasıl bir çare bulacaklarını düşünüp duruyorlar. En ufak bir kural değişikliği yapmaları bile yirmi dört ay kadar bir zaman alıyor. Bu sezonda ortaya bir şey koyamadılar. Raket uzunluğu birkaç santim kısaltıldı. Tenis topunun çapı 6.670 santimetreden 6.668 santimetreye indirildi (Ne müthiş bir değişiklik).

OYUNCULAR KUKLA

Tenisi resmen yönetiyor görünenlerin dışındaki gerçek güç ise, çok başka. Dünya basınının ortak yorumuna göre, tenis yöneticilerinin de, tenis oyuncularının da ipleri bu gücün elinde. Onları kukla gibi oynatanlar, spor endüstrisinin ve televizyonun patronları. Tenis için asıl kafa yoranlar onlar. Bütün amaçları, bu alanda para kazanmak olduğu için, ürünü cazip hale getirmenin yolunu arıyorlar.

Görünüm, bir buzdağı gibi yanıltıcı. Herkes performans tenisçilerin kazandığı milyonlarca doları görüyor. Ama asıl parayı götüren, pastanın en büyük dilimini yiyen spor endüstrisi. Yılda milyonlarca dolar geliri elde edenler, tekstil, raket, spor ayakkabısı, top üreticileri, televizyon ve reklam şirketleri.

İşte bunlar kafa kafaya verip, tenisi günün insanının izleyeceği hale getirmek istiyorlar. Spor organizatörleri de onlara katılıyor. Çünkü tenis seyircisi gittikçe azalıyor. Tribünleri doldurmak çok zor olduğu gibi, televizyon başındaki seyirci de azalıyor. İşte en büyük tehlike, bu televizyondaki tenis seyircisinin azalması... Çünkü tribünlerdeki seyirci sayısı binlerce, televizyondaki seyirci sayısı milyonlarla ifade ediliyor.

Düşünün, televizyonda Hırvat Goran Ivaniseviç ile diğer bir müthiş servis yıldızı Hollandalı Richard Krayiçek arasındaki bir maçı izliyorsunuz. En azından otuz kırk tane ‘‘ACE’’ denilen, saatteki hızı 200 yüz kilometre olan müthiş servis atılıyor ve başka hiçbir hareket olmadan direkt puanlar oluyor. Birkaç puan haricinde, maç boyunca top en fazla iki defa gidip geliyor. İzleyici bunun nesinden zevk alacak? Adeta bir servis çatışması seyrediliyor.

PARAYI VEREN...

Ayrıca tenis maçları saatle kısıtlı olmadığı için, televizyon programları çok zor durumda kalıyorlar. Bunlar gibi pek çok sorun, tenisin günümüze uygun hale getirilmesini zorunlu kılıyor. Spor endüstrisinin patronları, tarihi tenis kurallarını, çağdaş bir duruma getirmek için ellerinden geleni yaparken Nike, Adidas, Reebook gibi büyük firmaların adamları konuyu durmadan tartışırken, tenisçilere fikirlerini sormak zahmetine de pek katlanmıyorlar, ‘‘Parayı veren düdüğü çalar’’ kuralı kesinlikle geçerli. Örneğin geçen yıl, Nike temsilcileri, US Open Turnuvası'nın fikstür çekimine müdahale ettiler.

Büyük paralarla sponsor anlaşması yaptıkları Sampras ile Agassi'nin muhtemel bir finalden önce karşı karşıya gelmelerini böylece önlediler. Yine Nike şirketi, geçen yıl Madison Square Garden'de düzenlediği ‘‘Tenis kurallarını değiştiriyoruz’’ başlığı altındaki resmi olmayan turnuvada, Sampras, Agassi ve Courier gibi oyuncular arasından, artık aktif tenisten uzaklaşmış bulunan John Mc Enroe'nun kazanmasını sağlamışlardı. Özetlemek gerekirse, en kısa sürede gerçekleştirmek istenen değişiklikleri şöyle sıralamak mümkün:

Daha az zamanda bitecek maçlar ve daha az süratli tenis.

Oyunun yavaşlatılıp zevkli puanların izlenmesi için tek servis atılacak. Daha yumuşak toplar kullanılacak.

Raketler daha kısa olacak.

File boyu yükseltilecek.

Oyun süresinin kısaltılması için, puan aralarındaki 20 saniyelik ara, 15 saniyeye inecek. Beş setlik maçlarda son set yerine, sadece bir ‘‘TİE-BREAK’’ oynanacak. Beraberlik durumunda (40-40) sadece bir puan alan oyunu kazanmış olacak (deuce-avantaj kalkıyor).

Ancak hemen belirtelim ki, tenisi çağdaş hale getirmek için çalışmalar ve düşünceler bu kadar değil. Onlar da kısa zamanda tartışma ve uygulama alanında yer alacak.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!