Sırta kama gibi saplanan acının anatomisi

Güncelleme Tarihi:

Sırta kama gibi saplanan acının anatomisi
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 01, 2006 00:00

Artritin ilk işareti dizinize, sırtınıza aniden saplanan bir acı veya başparmağınızdaki esneklik kaybıdır. Veya arabanızdan inerken, bacağınızdan baldırlarınıza uzanan şiddetli bir sancı ile olduğunuz yerde kalakalırsınız. "Önemli değil" diye düşünürsünüz; "Belimi zorlamış olmalıyım". Eğer orta yaşlardaysanız bu ağrılara bahane aramaktan vazgeçin. Osteoartrit kapınıza dayanmış olabilir.

Osteoartrit (OA) veya halk arasında kireçlenme olarak bilinen hastalık, kıkırdakların -eklemlerinizin iç kısımlarını yastıklayan doğal şok emiciler- yıkımına yol açan dejeneratif bir hastalıktır.

Doktorlar eskiden bu hastalığı yaşlılığa bağlıyorlardı, ancak artritin bu türünün -100 tür içinde en yaygın olanı- 30’lu, 20’li yaşlarda ilk başlarda hiç belirti vermeden başladığı artık biliniyor.

Genellikle hastalığın ilerleyişini 40’lı, 50’li yaşlara kadar fark etmezsiniz. Bu yaşlarda hastalık artık kemiklerinizi etkilemeye başlamıştır. Kaldı ki o aşamada hasar oluşmuş, en iyi tedaviler bile yalnızca ağrıları azaltmaktan başka bir işe yaramayacak hale gelmiştir.

Şu anda doktorlar osteoartritin 39 milyon Avrupalıyı etkilediğini düşünüyor. 2020 yılında bu sayının iki katına çıkacağı tahmin ediliyor.

Bazı insanlar bu hastalığı yalnızca arada sırada hissettikleri ani ağrılar olarak yaşarken, bazı insanlar hareket edemez hale gelebiliyor.

Öyle ki yaşlı kadınların hareket yeteneğini kısıtlayan en önemli nedenlerden biri OA’tir. Bu hastalığın yol açtığı ağrı ve sıkıntılarla baş etmeyi kolaylaştıran yollar olmasına karşın, hastalığın tedavisi yoktur.

Umut verici gelişmeler
/images/100/0x0/55eb2201f018fbb8f8ad5164


Bugün hastalığın bu kadar ilerlemesinin nedenleri çeşitlidir. 50’li yaşlardaki demografik grubun diğer yaş gruplarına göre sayıca fazla olması, yanlış yapılan egzersizler Ğbaşta dizlere şiddetli yük bindiren aerobik ve jogging-, aşırı kilolanma ve hareketsizlik gibi eğilimler OA hastalarının artış nedenlerinin başında geliyor.

Bu ağrı ve acıların arasında bazı rahatlatıcı gelişmeler de söz konusu. Bilim adamları OA’e giderek daha fazla önem veriyor. Bir zamanlar bu hastalık kırışıklıklar veya saçların beyazlaması gibi yaşlanmanın doğal bir sonucu olan eklemlerin aşınması ve zorlanmasına bağlanıyordu.

Fakat artık doktorlar OA’i kendi içinde bir hastalık olarak ele alıyor. "OA’nın büyük bir olasılıkla farklı nedenleri vardır" diye konuşan İngiltere’nin Bristol Üniversitesi’nden romatoloji ve doku mühendisliği profesörü Anthony Hollander, "Artık sıkıntılar baş göstermeden önce ağrıları yok etmenin yollarını arıyoruz" diyor.

Kompleks bir hastalık

OA karmaşık bir hastalıktır. Eskiden hastalığın tümüyle kıkırdağın yıkımından kaynaklandığını düşünen doktorlar, kıkırdağın yanı sıra kıkırdağı çevreleyen her şeyin Ğkaslar, kemikler, tendonlar ve bağlar- önemli bir rol oynadığını biliyor.

Uygun olmayan ayakkabıların veya yaralanmaların yol açtığı hasarlar artritik eklemlere neden olabilir.

Ancak en kötü problemler vücudun biyokimyasal yapısındaki farklılıklardan kaynaklanıyor. Sözgelimi bazı insanların kıkırdaklarının hasarlara diğer insanlarınkinden daha dayanıklı olduğu biliniyor. Bu insanlar 80’li 90’lı yıllara kıkırdaklarında bir hasar oluşmadan erişebiliyorlar.

Oysa bazı insanların kıkırdaklarındaki yıkım 50’li yaşlarda başlayabiliyor.

Diğer ilginç belirtiler

Başka ilginç belirtiler daha söz konusu. Finlandiya’daki Kuopio Üniversitesi’den Mikko Haara’nın önderliğinde sürdürülen 20 yıllık bir araştırmada, parmaklarında OA olan erkek hastaların kalp hastalıklarından ölme riskinin yüzde 42 daha yüksek olduğu ortaya çıktı.
/images/100/0x0/55eb2201f018fbb8f8ad5166

Şimdi bilim adamları kalp-damar hastalıklarına yol açan etmenlerle, OA’e neden olan etmenlerin aynı olup olmadığını araştırıyor.

Başka yerlerde bilim adamları ailelerde farklı OA kümeleri olduğunu keşfetti. Bunun da anlamı şu: Hastalıkta önemli bir rol oynadığı sanılan genlerin, hastalığa yakalanma eğilimini yüzde 40 ile 60 arasında yükselttiği düşünülüyor.

İngiltere’nin Nottingham Üniversitesi’nden romatoloji profesörü Mike Doherty, etkin genleri araştırıyor. Doherty’nin ekibi ellerde osteoartrite yol açan bir geni tespit etmeyi başardı.

Sorunlu genler

Ancak hastalığı tetikleyen faktörü bir veya iki gene indirgemenin yanlışlığına dikkat çeken Doherty şöyle konuşuyor:

"Sorumlu genlerin sayısı rahatlıkla 20, 30, 50’ye çıkabilir. Ayrıca bunlar nadir görünen mutasyonlar da olmayabilir. Pek çoğu sık görülen varyasyonlardır. Çünkü bu hastalığın kendisi oldukça yaygın."

Bugün doktorlar hastaları osteoartritin ilk evrelerinde yakalayacak bir çeşit testin peşindeler. Böylece dejeneratif süreç insanları hareketsiz hale getirmeden önce uygulanan bir tedavi, çok daha olumlu sonuçlar verebilir. Ne yazık ki konvansiyonel röntgen ışınları kemikleri çok ayrıntılı bir şekilde görüntülemekle birlikte kıkırdak görüntülemede çok başarılı değiller. Ayrıca kanda da ilk belirtileri veren işaretleri tespit edebilecek bir test henüz söz konusu değil.

Kıkırdağın yapısı

Vücuttaki pek çok doku gibi kıkırdağın bileşimindeki en önemli madde sudur. Gerçekten de kıkırdağı ıslak bir sünger olarak ele alabiliriz. Süngerimsi kısım birkaç önemli bileşim içerir. Bunların en önemlisi kondrositler Ğyeni kıkırdak üreten hücreler- ve süngerimsi yapıyı oluşturan çeşitli moleküllerdir.

Her adımda hareket halindeki vücudumuz kalça ve dizlere vücut ağırlığımızın yaklaşık üç misli yük bindirir. Bu basınç eklemlere dağıldığı için kıkırdak sıkışır ve yükün büyük bir kısmını emer.

Islak bir süngerde olduğu gibi, su süngerden kaçarak kemiklerin arasına sızar. Basınç ortadan kalktığı zaman da su
/images/100/0x0/55eb2201f018fbb8f8ad5168
yeniden süngerin içine doğru çekilir.

Bu arada eklemleri dolduran sinoviyal sıvının içindeki besleyici maddelerin bir kısmını kendine alır. Sürekli sıvı alışverişi sağlıklı bir kıkırdak için önemlidir.

Ayak bilekleri

40 ile 55 yaşları arasında kondrositler yavaşlamaya başlar ve kıkırdağın kendisini yenilemesi giderek daha uzun zaman almaya başlar. Kıkırdağın yastık kısmı zamanla incelmeye başlayınca kemikler birbirini aşındırmaya başlar.

Bu yaşlanmanın normal bir sonucudur. Fakat bu süreçte tek sorumlu yaşlanma değildir. Buzlu bir zemin üzerinde düşmek veya kilo almak gibi gelişmeler OA riskini artırır. Eklemlere binen ilave her yük kıkırdağın daha hızlı yıkılmasına yol açar.

Buraya kadar her şey basit gibi görünüyor. Ayak bileklerini ele alalım. Bu bölge kalça ve dizler kadar yük kaldırır. Buna karşın, pek çok insanda ayak bileklerinde OA görülmez. Aynı şekilde el bileği, başparmak kadar hastalığa yakalanma eğilimi göstermez.

Bu durumda el ve ayak bileklerinde bir mekanizmanın OA’e karşı koruyucu rol oynadığı görülüyor.

Bazı bilim adamları bunun yanıtının kıkırdağın biyokimyasında yattığına inanıyor. Hollander bu konuda şöyle konuşuyor: "Ayak bileği belki de daha sıkı, daha iyi tasarlanmış bir eklemden oluşuyordur. Böylece yükü daha iyi kaldırıyor olabilir."

Sıra kemiklerde

Kemiklere gelinceÉ Pek çok insan kemikleri vücudu çökmekten koruyan, dik tutmaya yaralan nesneler olarak görür. Oysa kemikler çok aktif dokulardır. Bunlar sürekli olarak kendilerini içeriden dışarıya doğru yenilerler. Kırık bir kemiğin yeniden oluşmasını sağlayan proteinler aynı zamanda kıkırdağın da onarımını sağlar.

Ancak kemikler düşünüldüğü kadar sağlıklı bir gelişim göstermez. Pek çok yaşlı insan, özellikle menopoz dönemini aşan yaşlı kadınların parmaklarının ucunda ilave yumrular oluşur. Heberden’in nodülleri adı verilen bu kemik oluşumları genellikle acı vermez. Ancak aynı oluşumlar başka eklemlerde veya omurgalarda oluştuğu zaman sinirlere bası yaptıkları için acı verirler.

Diğer bir ilginç durum da sağlam, sağlıklı kemiklere sahip olan insanların OA’e yakalanma risklerinin daha yüksek olmasıdır. Kuvvetli, sağlıklı kemikler daha iyi yük kaldırır. Ancak bir şekilde biyokimyasal sinyaller kıkırdaklara daha fazla zarar verir.

Kemiklerle kıkırdaklar arasındaki etkileşim de her şeyi açıklamaz. Bağları ve eklemlerin çevresindeki kasları da hesaba katmak gerekir. Bağlar gereğinden fazla uzarsa yırtılır ve kaslar kullanılmamaya bağlı olarak zayıflar. Dolayısıyla eklemlerin çok hassas olan mekanizmasını bozabilir.

Ne yapılabilir?

İlk etapta hastaları rahatlamak, acılarını gidermek gerekir. Bu hastaların yüzde 15’inde enflamasyon (yangı) görülmez. Bu tip hastalar için parasetamol semptomların kontrolünü kolaylaştırır. Enflamasyon söz konusu ise tedavi biraz daha karmaşık bir hale gelir. Aspirin ve ibuprofen iyi bir anti-enflamatuar olarak yarar sağlar.

Ancak uzun süreli kullanımlarda iç kanamaya yol açtığı için risklidir. COX-2 baskılayıcıları gibi daha yeni ilaçlar daha güvenilir olmakla birlikte bunların da yan etkilerinin olduğu görülüyor.

Bu yaklaşımların yararları kişiden kişiye değişir. Bilim adamları OA’ti neyin tetiklediği hakkında daha fazla bilgi edindikçe daha etkili yaklaşımların geliştirilmesi kaçınılmaz olacak. Bu arada dikkat edilecek en önemli nokta, hastalığı mümkün olduğunca erken evrede yakalamak ve kalıcı zarar vermesini önlemektir.

Bir yıkımın anatomisi

Doktorlar uzun zaman kıkırdak yıkımının osteoartrite neden olduğunu düşünüyorlardı. Şimdi OA’nın kasları, tendonları, kemikleri, hatta genleri kapsayan kompleks bir süreç olduğunu biliyorlar.

HASTALIĞA YOL AÇAN NEDENLER

KIKIRDAK: Su, protein ve şekerden yapılan kıkırdak vücudun şok emicileridir. Yaralanmalar, yaşlanma ve çok sayıda başka etmen kıkırdak yıkımına yol açabilir, fakat sonuç hep aynıdır: Yastık olmadığı zaman birbirine sürtünen kemikler aşınır.

KASLAR: Kaslar eklemleri destekler. Örneğin dörtbaşlı kaslar dizi tutarlar ve yürüme/koşma sırasında stresin bir kısmını hafifletir. Bu kasların zayıflaması gerilimi doğrudan eklemlere bindirir. Sonuçta tendonlarda (kasların kemiklere yapışmasını sağlayan kirişler) yırtılmalar oluşur.

KEMİK: Normal olarak kemik, aşınan kıkırdağa tepki olarak dikenler ve yabancı oluşumlar geliştirirken, bazen bunun tam tersi olur. Kemik yapısındaki değişiklikler kıkırdakta yıkımlara yol açar.

TENDONLAR VE BAĞLAR: Bunlar kasları kemiklere bağlarken, aynı zamanda eklemlere de destek sağlar. Bir yaralanma sonucu yırtılırlarsa veya kullanılmama sonucu zayıflarlarsa, dizdeki kıkırdak daha fazla ağırlığı kaldırmak zorunda kalır ve hızla yıkıma doğru gider.

İLTİHAPLANMA: Kıkırdak bozulmaya başlayınca bağışıklık hücreleri, ölen dokuyu yok etmek için bölgeye saldırır. Bu çabaları sırasında sağlıklı dokulara da saldırırlar. Biriken parçalar, toksik enzimlerle birlikte, eklem sıvısının içinde çoğalır ve ağrılı şişkinliklere yol açar.

GENLER: Artrit hastalarının yarısından fazlası, kıkırdak oluşumunu ve yıkımını kontrol eden genlerindeki mutasyonlarla doğar. Bu sapmalar başlangıçta zayıf bir kıkırdağa veya daha hızlı yıkıma uğrayan bir kıkırdak yapısına neden olur.

NELER YAPILABİLİR

Bu hastalığın neden olduğu sıkıntıları hafifletebilirsiniz. Bunun için çeşitli yollar vardır:

İLAÇLAR

Artritin çaresi yoktur, fakat çok sayıda ilaç kireçlenen eklemleri rahatlatır.

Reçetesiz satılan ağrı kesiciler: Orta şiddette seyreden ağrılar için ilk tercihiniz parasetamol olabilir; çünkü bu ilaç sindirim sistemine zarar vermeden sıkıntınızı giderebilir. Ağrı devam ederse, doktorunuz aspirin veya ibuprofen önerebilir. Bu ilaçlar şişkinliği ve iltihaplanmadan kaynaklanan hasarı azaltır. Ancak anti-inflamatuar ilaçlar mideyi tahriş edebilir.

Cox-2 baskılayıcıları: Bu daha yeni analjezikler, geleneksel anti-inflamatuarlar kadar mideyi rahatsız etmez. Fakat pahalıdırlar ve son yapılan çalışmalarda bunların kalp sorunlarına yol açtığı görüldü.

Tetrasiklin: Bu antibiyotikler mikropları öldürmek üzere geliştirilmiştir. Fakat aynı zamanda kıkırdağın aşınmasını da yavaşlatırlar.

Hyalüronik asit: Bu doğal yağlayıcı madde eklemlere Ğözellikle dize- enjekte edildildiği zaman bir yıl kadar ağrıyı yok edebiliyor.

Kortikosteroidler: Enflamasyonu azaltan steroid iğneleri eklem ağrıları için kısa vadeli bir çözüm sağlar. Oysa sürekli olarak iğne olmak, sıkıntıları maskelediği için hasarlı eklemi daha kötü bir duruma getirir.

AMELİYAT

Ağrı devam ederse cerrahi müdahale, eklem üzerindeki basıyı azaltır veya eklemin yerine yapay eklemin yerleştirilmesini sağlar.

Artroskopi: Çok küçük bir cerrahi müdahale gerektiren bu yöntemde doktorlar, çok küçük bir kesikten ölmekte olan kıkırdağı temizlerler ve pürüzlü eklem bağlantılarını düzeltirler. Son yapılan bir araştırmaya göre bu müdahalenin yararlı olması için dizin mekanik olarak sağlam evrede olduğu dönemde yapılması gerekir.

Kemik füzyonu: Kemikleri birbirine iğne ve plakalarla kaynatmak, hasarlı eklemin neden olduğu ağrıyı yok edebilir. Ancak eklem bir daha bükülmez.

Eklem protezi: Eklem bölgesindeki kemikler onarılmayacak kadar hasarlıysa, eklemin yerine plastik veya metalden yapılmış protezler takılabilir. Total kalça protezi en yaygınıdır; ancak diz, parmak, dirsek, omuz gibi eklemler de değiştirilebilir.

Doku onarımı: Eklemlerdeki hasarların çevresindeki kas, bağ ve tendonlar yırtılabilir ve kopabilir. Bu durumda bunları onarmak ve yerine yeniden bağlamak için ameliyat gerekebilir.

EGZERSİZ

Artritli eklemleri hareket ettirmek acı verebilir. Fakat bu eklemleri düzenli olarak hareket ettirmezseniz, sonsuza dek
/images/100/0x0/55eb2201f018fbb8f8ad516a
donabilirler.

Su egzersizleri: Suyun kaldırma kuvveti, kireçlenmiş eklemleri yerçekiminin etkisi olmadan hareket ettirmenize yardımcı olur.

Uzanarak pedal çevirme: Uzanarak yapılan bu egzersizde diz ve kalçalara binen yük azaltıldığı için hareket kolaylaşır.

Yürüme: Çok fazla acı vermediği takdirde yürümek katılaşmış eklemleri hareket ettirmenin er iyi yoludur.

Düşük-darbeli aerobik: Eklemlere çekiş gibi darbe etkisi yapmayan egzersizler kasların gelişmesini, tendon ve bağların esnekliğini kazanmasını sağlar. Böylece kemiklere daha fazla destek sağlanmış olur.

ALTERNATİF TERAPİLER

Standart ağrı kesiciler size rahatsızlık veriyorsa, alternatif terapileri deneyebilirsiniz.

Akupunktur: Çinliler bu yöntemin "ki" denilen yaşam enerjisini harekete geçirerek ağrıyı azalttığına inanıyor. Batılı doktorlar bu iğnelerin vücudun doğal ağrı kesicileri olan endorfinlerin salgılanmasını tetikleyerek yarar sağladığını ileri sürüyor.

Glikosamin: Yengeç ve ıstakoz kabuklarından elde edilen bu maddelerin kıkırdak oluşumunu tetiklediği için fayda sağladığı düşünülüyor.

Kondroitin sülfat: Kondroitin’in kıkırdağın yıkımına engel olduğu düşünülüyor. Pek çok artrit hastası bu maddeyi glikosamin ile birlikte kullanıyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!